Akşam Ahmet Hakan’ın programında anlattılar. Şu anda; daha 450 madende Soma’daki facianın aynısı olma ihtimali varmış.Bu şartlar nasıl düzelmeli? Nasıl hemen önlemler alınmalı?
Kaçış odaları dünyada sadece Pakistan, Afganistan’da ve biz de yokmuş.
Babası madende ölen işçi bile, rüşvet verip o madende çalışmak istiyor.
İşe alınma sistemleri ise çok iç acıtıcı…
Neler Yapmalıyız!!!! a bugün Pınar Kaftancıoğlu‘nun aynı bölgede; nasıl çözümler üretebildiğini anlattığı yazısı ile devam ediyorum.
Zincirin bir halkası koptu orada. Müthiş bir acı; eksikli kaldığımız, başka şartları yaratamadığımız için azap ve pişmanlık ile doluyuz.
Toprağın üzerinde ekmek ve güvence bulamadığı için için toprağın altında ömrünü tüketen emekçilerin yasını tutuyoruz. Fiilin müdahiline de fail diyor dilimiz. Yani biz… Bundan sonrasında yapacak tek şey kalıyor artık; devleti beklemek yerine devlet olmak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başı sağ olsun.
* * *
Sekiz yılda elli iki’den kabaca dört yüz… Her hafta bir şeyler yazdım. Gündemi bilmem, zaten anlamam… Ben tarım bilirim, inek bilirim, ağaç bilirim; gıdayı, Anadolu köylüsünü bilirim. Yıllar boyu sadece bunları söyler, bunları yazarım. Başkaca her şeyi sadece dinlerim. Bu ilk ve belki son; Soma’yı düşünmemek, yazmamak, unutmak mümkün değil.
Ocağın fiziksel şartları, odalar, tenekeler, alan düzenlemeleri, giriş – çıkış koridorları, sahipleri ve sorumlularının basın toplantıları… Gönlümün dayandığı yere kadar izledim. Ucuz iş gücü, tüm patronların rüyası olan düşük maliyet ile maksimum verim… Yeni bir şey yok garp cephesinde…
Alt alta yüz tane tedbir seçeneği olsa da yasalar zorunlu kılmadıkça bir tanesi bile uygulanmaz. Yasanın zorunlu kıldığı kısım ise ne yazık ki yeterli gelmiyor. ”Yeterli aslında…” yorumlarına da gerek yok sanıyorum. Sonuç ortada.
Bugün en hassas kalp ameliyatları, beyin ameliyatları dahi robotlarla yapılırken yerin yedi kat altına neden robotlar inmiyor..? Sorsanız yanıt yok; zaten soran da yok… İnsan ucuz. İnsan bulunabilir. İşletmenin finansal raporlarına göre büyük bir esneklik ile sayıca arttırılabilir veya azaltılabilir. Biri gelir, biri gider… Düzen sürer.
Şartları ortada; dünyanın en zor işlerinden biri kömür madenciliği… Burada çalışmaya razı yüzlerce, hatta binlerce insan nasıl kolaylıkla bulunabiliyor? Ekmek parası diyorlar. Evet, bu doğru ama daha büyük bir sebebi var ve ben bu sebebi konuşana, yazana denk gelmedim günlerdir.
Tarım, Anadolu’nun ana damarı ve bir tarım işçisinin SGK’lı iş bulması, Amerikan piyangosu kazanmasından daha düşük bir ihtimal bu toprakta. O SGK için kim nelere razı oluyor bir bilseniz…
Birimiz Beydağ’ın, birimiz Bozdağ’ın eteğindeyiz. Yaşadığım coğrafya ile Soma neredeyse aynı. İnsanı, giyimi – kuşamı, yemekleri, aksanı, ağıtları… Yetiştirebilme imkanı olduğu halde yetiştiremediği ürünleri de aynı. Türkiye’nin en iyi kavununu, üzümünü, kapya biberini, soğanını verir bu toprak. ”Verirdi…” demek daha doğru aslında; boğaz tokluğuna zor yettiği için köylü bıraktı bu işi. O yanda ocaklar büyüdü sonra her geçen gün. Köylerin ortasına gelen servis araçları ile 50’şer 100’er taşındı gençler. En çok da babalar, analar teşvik etti. Evleneceklerdi. Çoluk çocuk sosyal güvence isterdi. Biri hastalansa ne olurdu..? Olmadı emekliliği vardı bunun. Nişan, düğün adetleri gereği zincirler, bilezikler, saç – baş… Her birinin bankalara kredi borcu… Biriktirseler, kültürlerinde olan nakit kullanımını seçseler neyse de; herkese dağıtılan kredi kartları falan… Muhtaç insan için kim hangi fedakarlıkta bulunur ki..? Ancak vicdanı olan insan. O insan nerede..? Suya düştü. Onu da inek içti, sonra dağa kaçtı. Eğdiler başlarını, mecbur girdiler ocağa. Nokta.
Silisle kot taşlayanlardan, merdiven altı mermer kesimhanelerinde çalışanlardan; sırtında kalas, altıncı kata fayans taşıyanlardan az çok haberiniz var. Bu bereketli tarım alanlarındaki, bu varsıl topraklardaki köylüler herkesin yana yakıla aradığı gerçek domatesi yetiştirmek için çalışsalar hangi güvenceye sahip olacaklar..? Baştan kırık ve kimsenin dikkatini çekmeyen bir zincir var önümüzde. Biz bunu da konuşalım. Ege Bölgesi’nde ”Eynar”, Güney’de ”Çavuş”, Doğu’da ”Dayıbaşı”… Her yörede değişik sıfatlarla anılan 21. yüzyıl köle tacirlerinden konuşalım.
Ege’ye geldiğim yıl 1998; Nazilli’ye gelişim 2000… Billur Madran ismiyle o yıl kurduğumuz su fabrikasının hemen arkasındaki beş dönümcük alan var. Bir heves burayı sebze, darı, patates, soğan ile doldurduğumda işler kolaydı. Fabrikanın kendi işleri hafiflediğinde el birliği ile dalıyorduk bahçeye. Herkes bir koldan çapayı, sulamayı, temizlemeyi tutunca bitiyordu. Zaman geçti, fabrika yükünü aldı. Dolumlar üç vardiya, yedi – yirmi dört’e çıktı. Ben ve ekibim bütün gün dolumdan kafamı çıkaramaz hale gelince bahçe ile ilgilenecek kimse de kalmadı haliyle. Ortalığı ot bürüdü, çapaya insan arıyoruz…
Dallıca Köyü’ndeyiz. Sorduk. Eynar adı – adresi verdiler. ”Bu nedir?” deyince öğrendik. Bunlar gayrı – yasal işçi bulma kurumu gibi çalışır. Ellerinin altında kayıtlı, onlardan habersiz tuvalete bile gidemeyecek, kiminde 500, kiminde 400, kiminde 1000 işçi vardır. Kahvelerde bulursunuz. ”Bana 5 kişi, Salı – Çarşamba – Perşembe” dediğinizde tamamdır. Gençler geliyor, günlük yevmiye veriliyor. Şu günlerde 25 TL en son bildiğim fiyat. Bundan 17,50 TL işçiye gider, 7,50 TL’si eynarın cebine kalır. Bütünüyle yasa dışı..
Çilek, portakal, elma, üzüm, zeytin, kestane, pamuk, yörede her ne ise… Tüm tarım faaliyetlerini eynarların işçileri boğaz tokluğuna yapıyor. Sosyal güvence nerede? Yerin dibinde.
Öğrendiğimde çok sinirlendim. Bir yerel radyosu var Nazilli’nin; Radyo Özden… Gittim vurgulata vurgulata ”Sigortalı çalışacak tarım işçisi aranıyor.” diye ilan verdim. Vay, sen misin ortalığı karıştıran… Nazilli’de yer yerinden oynadı. Kapıma kadar gelen tehditler bugün bile devam eder.
O tek ilana gelen beş kadın bugün hala benimle birlikte çalışır. Tarladaki 5, oldu bugün 40… Çiftliğin merkezi, mutfakları, paketlemesi derken 110… Çok uluslu şirketlerin seralarını dışarıda tutarsak Nazilli tarihinin ilk ve hala tek SGK’lı tarım işçileri ile ahiretlik bir ekip olmaktan mutluluk duyuyorum. Ortak olun istedim. Hep kötü şeyler görmeyin diye sekizinci canlı yayın kamerasını da ekledim bu hafta. Orada göreceğiniz, kendi işleri gibi kakara – kikiri çalışan insanların hayatlarında güven, huzur oldunuz. Devrim kitaplardan okunan bir şey değildir. Devrimi yaparsınız. İpek Hanım Çiftliği sosyal bir cumhuriyettir dediğimde bunu anlatmak istedim hep. Temiz gıda ve temiz tarım değil bu sadece; adalet… Yapılabilir. Böyle de kazanılabilir.
Tarladaki işçi günde 17,50 TL’ye SGK’sız; günde 40 TL’ye SGK’lı… Tarım, Anadolu’nun can damarı. Bu çelik bilekli gençler için cazip olan neden toprağın üstü değil, altı..? Sorun. Bana, ona, buna; herkese sorun. Aldığım domatesi toplayanın ekmeği için, sosyal güvencesi için ne yaptın? Lütfen söyle, ne yaptın? Vergini ödüyor musun? Ruhsatın var mı? İş güvenliği eğitimlerin tam mı? Çalışanların bir kol uzağında her an ulaşabilecekleri mühendisler, sorumlular var mı? Ben her birini gururla yanıtlarım. Tüm iş arkadaşlarımın yüzünün gülmesinin gururu ile yanıtlarım. Çoklanmasını isterim. Vicdan ve kişisel ahlakın değer kazanmasını, tarımın değer kazanmasını, yer üstünde yaratılacak zenginlikler ile yüksek ölüm tehlikesi olan işlerin makinelere devredilmesini; insanın, bu çelik bilekli Anadolu gençlerinin yaşatılmasını…
Anadolu’nun gerçek sahipleri; gerçek çiftçileri ancak sizinle kazanır gerçek değerlerini. Sadaka değil, bileklerinin gücü ile çalışmak istiyorlar. Helal para istiyorlar. Bu hafta ne bir şey yazacak aklım, ne kelime toparlayacak gücüm var… Sadece bunu bilin; yol açın istedim.
* * *
Birkaç not…
Neş’emiz yok… 16 – 17 – 18 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirmeyi planladığımız 3. Diyet Şenliği etkinliğini ileri bir tarihe erteledik; ancak bugün duyurabiliyorum, özür dilerim. Yine de çalışmaya devam ettik. Az az gerçek yerli Malta eriği çıktı. Gerçek kayısı da var. Bunlar listede. Sevgili Müjde Tömbekici’nin artık meşhur olan mürver şerbeti yine listede. Akdeniz tarzı hazır bir sandviç hazırladık. İçinde rende kaşar, ceviz, zeytin ve domates var. Belki sadece peynir ister içine; bu da listede.
Çatlak yağı yapmıştık; listede. Hardal yaptık, enteresan oldu. Yüz maskesi yeniden listede. Salatalık az az dökmeye başladı; yettiği kadar… Saksılara kuru ısırgan otu, fesleğen dikebilirsiniz. Mor Reyhan fidanları ya da benim çok sevdiğim pervane çiçekleri… Yine benim çok sevdiğim çıtır çıtır çiçekleri de listede tüm bunlar ile birlikte.
Havalar ısındı gibi. 24 saatlik taşımayı sağlıklı biçimde sağlamak için strafor koli ve buz kullanmaya başlıyoruz yeniden. Kargo araçları kolileri 18:30’da alıp gidecek buradan. Hassas ürünler bir gece straforda yol alıp ertesi gün 10:00’da şubelere iniyor ve dağıtım başlıyor. Genel prensip bu… Eğer kolinizin teslimatı gecikirse şubelere ulaşmakla uğraşmayın hiç; tek bir numara var, onu arayın: 0530 480 06 08
Bu numarayı aradığınızda sizin yerinize kızlar dahili hatlardan kargo şirketine ulaşıp hallederler. Neslihan, İpek ve yetişemedikleri yerde Ertuğrul takip edecek bu işi. Acil durum hattı gibi düşünebilirsiniz.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı şimdiden kutlu olsun. Kargo şirketi de, biz de çalışacağız. Bu hafta için bir değişiklik yok…
* * *
19 Mayıs Haftası Tavsiye Listesi aşağıdaki gibi… Bu listenin fiyatı kargo ücreti dahil 110 TL. Tavsiye Listesi’ni sipariş ettiğinizde taşıma ücretini kargo görevlilerine siz ödüyorsunuz. Sonra ödediğiniz o ücretin tamamını bana ödeyeceğiniz 110 TL’den düşüyorsunuz. 🙂
Kendi listenizi oluşturmak isterseniz mail’in ekindeki Excel tablosunu kullanabilirsiniz her zamanki gibi. Tabloyu indirin, açın, ”Sipariş” bölümüne dilediğiniz rakamları yazın, kaydedip bana geri gönderin yeterli. 🙂 iPhone, iPad gibi mobil cihazlardan siparişinizi göndermek isterseniz Excel tablosu ile hiç boğuşmadan siparişinizi mail’in içine yazabilirsiniz. ”Bana 2 kilo domates, 1 ekmek” tarzında, pazar listesi gibi… Benim için hiç fark etmiyor. 🙂
Llistenizi oluşturduğunuzda kargo ücretinin 9,50 TL’ye kadar olan kısmı size ait oluyor. Eğer kargo ücreti 9,50 TL’den fazla tutarsa o aradaki farkı bana yapacağınız ödemeden düşüyorsunuz. Yani siparişiniz 100 TL tuttu, kargo şirketi de sizden 15 TL aldı diyelim. 15 – 9,50 = 5,50 TL’yi bana yapacağınız ödemeden düşüp 94,50 TL gönderiyorsunuz. 🙂
ÇOK ÖNEMLİ!
Bu mail’i yanıtlarken lütfen ”Konu” kısmını değiştirin. Konu kısmına ne yazacağınızın hiçbir önemi yok. Kendi adınızı yazabilirsiniz, harflere rastgele basabilirsiniz… Eğer değiştirmeden gönderirseniz mail’iniz koca bir ileti dizisinin içinde kayboluyor. Yine bir şekilde bulabiliyorum ama çok uzun zaman alabiliyor, siparişinizin geç gelmesine sebep olabiliyor. (Gelen tüm mail’leri bir şekilde yanıtlıyorum. Sipariş verdiğiniz, bir şeyler sorduğunuz halde uzun süre yanıt alamazsanız lütfen bir kez daha mail atıp hatırlatın. Ne olur ne olmaz.)
Sevgiler
Pınar
19 MAYIS HAFTASI TAVSİYE LİSTESİ – 110 TL
0,5 kg. Taze Fasulye
0,5 kg. Dolmalık Yeşil Biber
0,5 kg. Kahvaltılık Biber
0,5 kg. Limon
0,5 kg. Erik
0,5 kg. Esmer İri Bulgur
0,5 kg. Keş
0,5 kg. Süzme Yoğurt
1 kg. Raf de Casi Domates
1 kg. Uzun Patlıcan
1 kg. Taze Kabak
1 kg. Bezelye
1 demet Pazı
1 kg. Patates (Taze)
1 kg. Kuru Soğan (Yeni Söküm)
1 adet Marul (Göbek)
1 demet Maydanoz
1 kg. Yaz Portakalı
1 kg. Armut
1 adet Köy Ekmeği
Verilerle birlikte , samimi ve farklı açılardan bakış açılarıyla harika bir yazı çıkmış. İletilerle sevdiğim arkadaşlara hemen gönderecek kadar beklemeyemedim. Yüreğinize,elinize sağlık.