“Mutluluk Kulübü, mutlu olan insanlardan daha çok, mutluluğa cesaret ile niyet edenlerin kulübüdür. Her şükür bir umut, her umut da içinde sevgi barındırıyor. Gerçek sevgi ise, hesapsız, pazarlıksız, sonuca hükmetmeyen, olana razı bir teslimiyet doğuruyor. Yeşertmek, büyütmek, bakmak, saklamak, içimize saklanmış mutluluğu bulmak ve paylaşmak ise bize düşüyor. Mutluluk Kulübü’ne davetlisiniz!”
(Tanıtım Bülteninden)
Böyle bir tanıtımı görüp, merak etmemek kabul etmemek mümkün değil, ben de görür görmez bu çekici kitabı aldım ve keyifle okudum.Eğer siz de mutlu olmak isterseniz, Mutluluk Kulubü’ne katılın. Sürekli mutluluk yok, ama bu dünya ile başa çıkabilmek için önünüze çıkan hiç bir mutluluk fırsatını kaçırmamız lazım. Yoksa hayat çok zor, çok.
Sevgili Müge Çevik ile tanışmıştım, ama daha da çok tanımak sizlerle de paylaşmak istedim.
Henüz etkinliklerine katılamadım. Döner dönmez katılmak istiyorum. Mutluluk Okulu’nda neler oluyor, öğrenmek istiyorum. Ama şimdiden kitabını ve girişimcilik hikayesini anlatmak paylaşmak istiyorum. Her hikaye gibi, çok kendine özgü, ve ayrıca Müge tam da gönül diliyle anlattı, paylaştı, nasıl başladığını, nasıl bu günlere geldiğini. Hikayesini öğrenirken; gözlerim ışıldadı, yüreğim titredi, heyecan duydum, meraklandım.Mutlu oldum, gururlandım. Girişimcilik olgusunu tarifi, değerlendirişi, önerileri de çok çarpıcı, hepsi gönül sesiyle…Şimdi sıra sizlerde okuyunca bana hak vereceksiniz. Sevgiler, sevgiler…
“Bir Mülkiye mezunu olarak, kamuda çalışmanın bana uygun olmadığını anlayacak stajlardan sonra; ki bir tane Dış İşleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde diğeri de UNDP’de iki staj yaptım,nasıl olacak da ben özel sektöre gireceğim dedim ve master yapmaya karar verdim. Bilkent Üniversitesi’nde özellikle ilk yıl çok zorlanarak, cin gibi mühendislerle sınıf arkadaşı olduğum için, baya matematik ve istatistik falan çalışarak MBA yaptım.
MBA’in ikinci yılında çalışamaya başladım. Pazarlama, özellikle uluslararası pazarlama çok ilgimi çekiyordu. Aile şirketimiz nedeni ile de ihracata yatkındım, ilgim vardı. Bir holdingin dış ticaret şirketinde pazar araştırmaları yaparak part-time işe başladım. Master bitince, tam zamanlı olarak kalmamı istediler, ben de devam ettim. Ta ki, bir İzmirli olarak Ankara’da fenalık geçirene kadar. Hayalim her zaman İstanbul’du. Ama iş deneyimim vardı, Ankara’ya ve yaşıtlarıma göre iyi para kazanıyordum, hiçbir firma beni Ankara’dan İstanbul’a getirtmeyi göze alamadı. Mutsuz olursun, yaşam standardın düşer dediler. Bir süre her ay iş görüşmesine geldiğimi hatırlıyorum. 4. yılın sonunda dedim ki, böyle olmuyor, ben ayrılıp taşınacağım ve öyle devam edeceğim, Ankara deyince kimse beni almıyor. Patronumla konuştum, dedi ki elimizde bir proje var. Birkaç aylık ve onu da yap sonra git.
Projeye başladım. Proje özelleştirme sonrası benim çalıştığım holdingin de içinde olduğu konsorsiyum şirketinin işini geçici olarak yapmaktı. İhracat yapacak, Tekel sonrası düzene sokacaktım. 3 ay kadar yaptım ve sonra İstanbul’da şirket kurulacağını duyunca, Ankara’daki patronumdan gizli yeni patron ile görüşüp ben zaten ayrılıyorum beni alın, zaten 3 aydır ben yapıyorum ve çok da iyi biliyorum dedim. İşe yaradı. Eski patronum çok kızsa da ben kendimi İstanbul’a attım. Yaşasın İstanbul’da uyanıyorum diye uyanıyordum.
Sonra, hızla büyüyen bir şirkette olmanın avantajı ile hemen hemen her iki yılda bir ya pozisyonum değişti ya şirket satıldı sorumluluk alanım arttı. Derken ben aile şirketi, konsorsiyum şirketi, uluslararası çok büyük bir yatırım şirketinde çalışmış ve deneyim kazanmış oldum. Özellikle son 4 yıl, yatırım fonu şirketinden tam anlamı ile Amerikan tarzı iş yapmayı öğrendim.
2011’de şirket bir kez daha satıldı. Bu satışta, çok uluslu bir başka şirket bizi satın aldı. Ben o güne dek 60dan fazla ülke ile ticaret yapıyor hem satışı hem pazarlamayı yönetiyordum. Pek çok ülkede bana bağlı ekipler vardı. Yeni şirket gelince hepsini o ülkedeki genel müdürlüklere devretmem gerekti. Ve benim için daha fazla devam etmek anlamsızlaştı. Ben 2011 Şubat ayında ayrılmaya karar vermiştim ama tüm süreç yıl sonunu buldu.
Bu arada ne yapacağımı hiç bilmiyordum ama iyi olduğum alanlar vardı. Uluslararası satış ,pazarlama, marka yaratma, ihracat, KOBİler…ihracatçı birliğinde yönetim kurulunda da çalışmıştım. Ama bu bilgiler nasıl paraya dönüşür bilmiyordum. Koçluk iyi bir metodoloji olabilir diye düşündüm. Çalışırken koçluk eğitimi aldım böylece. Zorunlu olarak yapmam gereken koçluk saatlerini de iş hayatının içinde kolaylıkla doldurmuş oldum.
İşten ayrılınca, çok yoruldum bir süre dinleneceğim, gerekirse evden çalışırım falan dedim ama ben beceremedim onu. Bütün gün durmaksızın çalışmaya başladım evin de keyfi kalmadı. 3 ay idare edebildim, sonra deliler gibi yer aramaya başladım. Tek bildiğim bir yer olsun, insanlar içerde ev gibi rahat etsin, sıcak kek pişsin ve koksundu.
Şapka’nın şimdiki ofisi buldum ve yerleştim. Tek ben eğitmen ve koç olarak vardım. Ne yapacağımı da çok bilmiyordum ama ne yapmayacağımı biliyordum. Derken aklıma yatan, benim gibi düşünen tanıdığım daha önce eğitim aldığım eğitmenler ile görüşmeye başladım.
Kurumsal hayatı öğrenince başka türlüsünü bilmiyor insan. Onu o dünyanın dışına çıkınca öğrendim. Hemen bir ajans, logo, şirket ismi, tüm kurumsal kimlik, avukatlar resmi işler vs derken birden şirket oluverdik.
O kadar iyi eğitmenler ile çalışmaya başladım ki en büyük kurumsallar bizi arar oldu. ben hiç firma ziyaretine gidip Şapka’yı tanıtmadım. Profesyonel hayattan tanıdığım insanlardan destek çok gördüm. Ne yaptığını bilmiyoruz ama sen yapıyorsan kesin iyidir, gel bize neye ihtiyacımız olduğunu söyle dedi insanlar. Derken ben KOBİ ler ile yönetim ve satış danışmanlığına başladım.
Üniversitelerde sosyal sorumluluk olarak kariyer seminerlerine başladık 4 koç. 30dan fazla üniversitede binlerce öğrenciye ulaştık. Bunlar beni çok doyuran ve geliştiren şeyler oldu.
Bu arada koçlukta içime sinmeyen şeyler fark ettim, kifayetsiz geldi ve Gestalt eğitimine başladım. 5 yıl oldu eğitimler son gaz devam. Bu yıl bir de mastera başladım. Bir sponsor bulsam sırf okuyup yazasım var.
Sonra, benim kişisel ilgim ile de birleşince, dedim ki, insan bir tane ve insana dair konular iş hayatı, profesyonel, kişisel gelişm diye ayrılamaz, ben öyle bir şey yapacağım ki insana dair ne varsa tek çatıda ama en iyileri toplanacak. İnsan kaynakları yöneticileri ve arkadaşlarım delisin tutmaz dediler. Deliymişim şimdi anlıyorum.
Ama oldu! Şapka profesyonel yetkinlik eğitimleri ve kurumsal dünya ile, kişisel gelişim çalışmalarını aynı çatı altında toplayan tek mekan. Hala tek. Ama artık deli olduğumu düşünenlerin sayısı daha az. Baktılar ki 5. yılımıza giriyoruz, ikna oldular.
Ben kurumsal hayatın içindeyken de çok aktiftim. İhracat, ÖTV, dış ticaret açığı vs konularında yazıyor çiziyor, gazete takip ediyor, gazetecilere haber yazıyordum. Yani iş dünyasını çok takipteydim. Bir Mülkiyeli olarak zaten sosyal konulara da duyarlıyım. İzmirli olarak hak arayan bir kadınım. Bunlar birleşince, sosyal sorumluluk ve STK deyince Kagider kaçınılmaz olarak çıktı karşıma.
Kagider ile buluşmamdan bir dönem sonra; yeni ruh ile Kagider de daha fazla hizmet edebileceğim alanı buldum, daha da bulursam seve seve yaparım.
BySapka markası ile kitaplar çıkartır ve online eğitimler yaratır satar olduk. Bu kısmın da büyümesini çok önemsiyorum, gelecek dijital ile gelecek bence. Zamanı ve mesafeleri böyle yok ediyoruz. Bunun dışında şu aralar 2. kitabımı yazıyorum. Bu kadar kitap okumayan bir ülkede kitaptan para kazandığım için şanslı mıyım bilemiyorum ama yazmak benim ilacım. Yoksa çatlarım sanırım.
Türkiye’de girişimci olmak kadın olmak vs sürekli soruluyor bana. Bu ülkede şu ara insan olmak zaten zor, gerisi her ülkede artısı da var eksisi de. Ben hiç düşünmedim zor mu kolay mı, sadece ben ne istiyorum ona baktım hep. Her işimi öyle yaparım. İstiyorsam zorsa da umurumda olmaz, istemiyorsam da mümkün değil yapamam.
Girişimcilere önerim şu olur, zihinle gidebilecekleri yer dünya ortalaması kadar. Kalpleri ile ise sınır tanımazlar. Tabii ki, aklı başında kararlar ve ayakları yere basan çözümler her zaman önemli, ama bunlar yolda lazım. Yola çıkarken delilik lazım, inanç lazım, ne istediğini çok iyi bilmek ve o işin bitmişini görebilmek lazım. Bunlar yoksa akılla bir şey yapılamaz. Bir de girişimcilik bir yaşam tarzı, bir düşünme şekli, bir kas gibi. Herkes her işi yapacak diye bir kural yok, herkesin de girişimci olması gerekmiyor ama bence herkesin işinde çok iyi, vasat üstü olması gerekiyor.
ELİNİZE SAĞLIK:)
ÇOK SEVGİLER, SELAMLAR
YY