Bu gün size çok sevdiğim Las Vegas‘ı ve şehrin hikayesini anlatan yine çok sevdiğim “Bugsy” filmini anlatmak istiyorum. Amerika’da ki muhteşem projelerden biri olan Las Vegas’a ilk kez 20 sene önce gitmiştim ve hayran olmuştum. Ondan sonra da her gittiğimde, dünyanın her köşesinden milyonlarca kişinin görmeye geldiği çölün ortasındaki bu mucizevi eğlence şehrinin ihtişamı ve oluşumu, sürekli artan ilgi görmesi beni çok etkiledi. Las Vegas, ABD’nin kurulduğu dönemlerde bir demiryolu geçiş istasyonu olması sebebiyle mafya ve organize çetelerin bulunduğu, denetimden yoksun bir kent idi. Bu durum, 1900’lerin başına kadar sürdü. 1931 yılında kumarhanelerin ABD’de legal statü kazanmasının ardından, eski bir gangester olan Bugsy Siegel burayı bir kumarhane merkezi şeklinde tasarladı ve bunu hayata geçirdi. 1940’lardan sonra artan ilgi ile birlikte şehrin nüfusu ve ekonomisi bugüne dek katlanarak artmış.Yani Las Vegas tam bir tasarım, proje ile bu günkü haline gelmiş…
Ben kumar oynamam, ama herkes gibi, Las Vegas’ın birbirinden farklı konseptleriyle otellerinin yarattığı ihtişamlı hayal dünyasını seviyorum. Otellere her sene yenileri ekleniyor, her yeni otel de diğerlerinden daha iyi, daha farklı olmak üzere tasarlanıyor, genellikle de çok başarılı oluyorlar.İlk kez, 20 sene önce gördüğüm, Caesars‘ın , Bellagio‘nun, Treasure İsland‘ın, Mirage‘ın, Luxor‘un ihtişamları bu gün de aynen devam ediyor…Tekrar tekrar görülmeye değerler. Daha sonra yapılan; Newyork, Newyork, Paris, Venetian, Wynn, Mandarin, Aria, Mandalay Bay‘de hepsi birbirinden güzel şaşırtan farklı oteller…Las Vegas’a büyüklerin Disneyland’ı denmesini çok doğru buluyorum. Las Vegas gerçekten büyüklerin Disneyland’ı…Daha önce paylaştığım Las Vegas yazım…da otelleri tek tek yazmış, neleri beğenmiştim, anlatmıştım..Bu sene gidişimde de her seferinde ki gibi, yine aynı keyifle, hayranlıkla hem yeni yapılan otelleri, hem eskileri gezdim…showları seyrettim, galerileri dolaştım…Bu sefer otel tercihimiz..Newyork Newyork oldu…
Circle de Soleil den, seyrettiğimiz show ise Zhumanity idi……Son senelerde yapılan Aria’yı ve Cosmopolitan‘ı çok beğendim. Ama Caesars ve Bellagio da ilk günlerdeki gibi çok çarpıcı ve ihtişamlı idiler..
Tüm günlük dolaşmalardan sonra da, her seferinde otelimize özleyerek döndük. Aynı Newyork sokakları gibi tasarlanmış, lobisindeki restoranlar, kafeler hep bize çok sıcak, davetkar geldi,…Özellikle akşam yemeklerimizi otelin değişik restoranlarında yedik…
Las Vegas’ın nasıl bir çölün ortasında düşünülmüş, ve bu günlere kadar, tüm ihtişamı ile dünyadaki en büyük eğlence merkezi oluşunun hikayesini anlatan çok sevdiğim,film ise “Bugsy” Bu sefer Las Vegas’a gidişimle birlikte bu ihtişamlı eğlence ve kumar merkezi şehrin nasıl oluştuğunun hikayesini tekrar seyretmek istedim ve çok beğendiğim Bugsy’i tekrar seyrettim.
‘Bugsy’ lakaplı, New York’lu gangster Ben Siegel, Los Angeles’a kısa bir iş seyahatine çıkar. İyi görünümlü ve kadınları baştan çıkartmak konusunda başarılı Siegel, karşısına çıkan rakiplerini alaşağı etmek adına asla geri adım atmaz. Los Angles hayatı, sinema dünyası ve her şeyden öte Virginia Hill, evde onu bekleyen ailesine dönmesine engel olacaktır. Bir gün Las Vegas’a bir iş için gidince aklına parlak bir fikir gelecektir… Kumarhaneler devi Ben Siegel hayat hikayesinden esinlenilen filmin yönetmenliğini Barry Levinson’ın üstleniyor. Yapımın senaryosu Dean Jennings’in kitabından James Toback tarafından uyarlanmış. Kadroda ise Warren Beatty, Annette Bening, Harvey Keitel, Ben Kingsley, Elliott Gould gibi çok değerli isimler var.

Original Cinema Quad Poster – Movie Film Posters
1992 de 49. Altın Küre En İyi Film ve 64.Oskar Ödüllerinde ise En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü alan film de Warren Beatty Siegel rolünde çok başarılı…
Las Vegas şehrinin mucizevi oluşunu anlatan filmin dışında yine çok beğendiğim bir Las Vegas filmi daha var, adı… Last Vegas… daha önce anlatmıştım…Belki bir gün canınız film seyretmek isterse hoşça seyirler…