En iyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu dallarında altın küre kazanan 5 dalda Oskar adayı olan The Descendants’ı (Senden Bana Kalan ) geçen hafta daha önceki hafta da Marilyn İle Bir Haftayı seyrettim.
Descendants’da George Clooney başrolde Hawwaii’li toprak sahibi Matt King rolünde o kadar güzel ve inandırıcı oynuyor ki, ben tüm film boyunca kendimi, hiç George Clooney’i seyrediyorum gibi hissetmedim.Benim için ekrandaki, sadece Hawaii’li toprak sahibi idi. O yakışıklı, cazibeli adam gitmiş yerine taşralı Matt gelmişdi. Matt eşinin trajik bir bot kazası geçirmesinden sonra, geride kalan iki kızı ile ilişkisinin hiç de hayal ettiği gibi olmadığını farkediyor. Çünkü o güne kadar, sadece işi ile ilgilenmiş, ve kızlarına da karısına da ilgisiz kalmış, bunların neticesinin nelere mal olduğunu da farketmemiştir.
Karısını yoğun bakımda bulunca, o iyileşirse,herşeyi düzeltmeyi düşünür, ama herşey düşündüğünün ötesinde kötüleşmiştir. Karısının da iyileşme ihtimali ortadan kalkınca Matt, çocuklarla olan ilşkisini tekrar yeniden kurmak için çok zorlu bir mücadeleye girer. Güzel ve dersler çıkarılacak bir film, George Clooney de çok güzel oynuyor.
Evvelki hafta seyrettiğim Marilyn İle Bir Hafta filmi, Marilyn’nin bilinmeyen dünyasını merak edenler, onun güzelliğine hayran olanlar için güzel bir film.
Marilyn Monroe’nun hayatının bilinmeyenleri ile ilgili olması, güzel yıldızın, hayatının bir haftasının anlatılması,onun evlliğe bakışı, depresyonları, korkuları,
oyuncu olmasının yarattığı, şizofrenik denecek davranışları, samimiyetten uzak ilişkileri ve de çapkınlığı.
Ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen hala çok merak edilen bir sinema ikonu olan Marilyn Monroe’nun yaşamının gerçeklerini anlatan bir film, onu biraz daha tanımak isteyenler keyifle izleyebilir. Ben başrolde, Michelle Willams’ı çok beğendim.
Colin Clark’ın günlüklerinden uyarlanan filmde, 1956 yılının yazında, 23 yaşında genç bir delikanlı olan Colin, (Eddie Redmayne), Oxford’da okuduğu bölümü terk ederek, sinema sektörüne girer ve kendisini o sırada çekimlerine başlanan ‘The Prince and the Showgirl adlı filmin setinde, en alt kademedeki asistanlardan biri olarak bulur.
Sir Laurence Olivier (Kenneth Branagh),efsanevi yıldız Marilyn Monroe (Michelle Williams) ve o dönem yeni evlendiği kocası, İngiliz tiyatro oyun yazarı Aurthur Miller’ı (Dougray Scott) merkezine alan film, asistan Colin’in gözünden Monroe’nun İngiltere’de geçen bir haftasını anlatıyor. Miller İngiltere’den bir süre ayrılmak zorunda kaldığında genç asistana da, Hollywood’a dönmeden önce güzel aktristi İngiliz sosyetesi ile tanıştırmak, gezdirmek ve eğlendirmek görevi düşüyor.Farklı bir pencereden, bir yaşam kesiti.