Sabah bir rüyanın için de uyandım, aslında sonunda. Arkadaşlarımla buluşmak için bir yere gidiyorum. Bir otobüsden inip bir deniz aracına binmem lazım.Nasıl oluyorsa ineceğim yeri atlıyorum, panik yapıyorum, deniz aracını kaçıracağım, ya da kaçacak.Bir tekne sizi oraya götürürüz diyor. Peki diyorum, yolda tekne su almaya başlıyor.Batma noktasına geliyor,artık tamam herşey bitti, batıyoruz diye düşünürken, o ara nasıl oluyorsa bir kıyıya yakınız herhalde, iniyorum. Kalan mesafeyi de oldukça uzun ve yürünmesi zor ama, yürüyorum, ve arkadaşlarımın yanına varıyorum.Arkadaşlarım, şaşkınlık ve heyacan içindeler, biraz önce aralarında tatsız bir şeyler yaşanmış.Tartışmalar olmuş, hoş olmayan davranışlar, hiç söylenmemesi gereken şeyler grup içinde söylenmiş. O onu dedi,bu bunu yaptı, anlatıp duruyorlar. Benim olmadığım şu kısacık anda mı oldu bunlar diye soruyorum, evet diyorlar, ve o zaman dönüp bana soruyorlar, sahi sen neden geciktin. O zaman ben de kendime soruyorum, anlatsam mı ,anlatmasam mı ben neler yaşadım. Hangisi önemli, bilemiyorum.
Aynı rüyamdaki gibi bir hafta yaşadım, yaşıyorum, annemin rahatsızlığı, zor geçen çok ıstıraplı sancılı geceler, doktorlardan beklenen çare umudu. Ama çare yerine anlatılan çok karanlık tablolar. Bütün bunlar yaşanırken hayat devam ediyor.Kendime geldiğimde telefonumdaki aramalara, maillerime, mesajlarıma bakıyorum, cevaplar veriyorum.Müşterilerimle uzun uzun, konuşmalar yapıp anlaşma uzlaşma ortamları hazırlıyorum.Sonra yine özel hayata dönüp annem için birşeyler yapmaya çırpınıyorum.Biraz iyi gördüğümde deniz kenarına götürüyorum ya da hemen evimizin yanındaki kafelerden birine.Evde ona özel yemekler hazırlamak için alışverişler, koşuşturmalar yapıyorum. Ertesi gün, daha ertesi gün yine hastane randevuları var, doktorlarla görüşmeler var. Ajandamı onlara göre tekrar tekrar kontrol edip düzenliyorum. Ben de her an düzgün, bakımlı ve ayakta kalmalıyım. Kendimle ilgili hiç birşeyi de ihmal etmemeye, katılabildiğim kadar da hayatı aksatmama gayreti içindeyim. Hayatın içinde olmanın bana güç vereceğine inanıyorum. Sonra mesjlarım arasında güzel bir haber parıldıyor, Fazıl Say konserine gider misiniz,davetiyelerim var. Hiç düşünmeden giderim, çok da mutlu olurum diye cevaplıyorum. Artık hangi anda ne yaşayacağım bilmiyorum. Bütün işlerimi, sorumluluklarımı aksatmadan konsere gidiyorum. Yüreğim acı ve sıkıntı dolu, dışarıda hayat, tam aksine çok canlı. Havaların ısınması ile her yer, caddeler, hele Süreyya Operası çevresi çok keyifli. Operanın içi çevresi hep tanıdık simalarla dolu.Tüm şair, yazar, gazeteci,tiyatro opera sanatçıları, televizyoncular ve sanatseverler oradalar.
Çünkü özel bir gece, Kırmızı Yayınları tarafından bu yıl 5.’si düzenlenen Metin Altıok Şiir Yarışması Ödül Töreni ve Fazıl Say’ın en yeni projesi, “SES Opus 40 konseri.”Jüri başkanı Doğan Hızlan ödülü kazanan Tozan Alkan’ı çağırmadan önce kısa ama çok anlamlar yüklü bir konuşma yapıyor ve sonra da Tozan Alkan’a ödülünü veriyor.Tozan Alkan daha önce de Behçet Aysan şiir ödülünü almış bir şairimiz, o da kısa öz, bir konuşma yapıyor ve şiirlerle anlattıklarını zenginleştiriyor.Tozan konuşmasının sonunda, Metin Altıok’un hayatıma eşlik eden iki dizesiyle bitirmek istiyorum: “Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli / Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli.” diyor.
Fazıl Say sopranolar,Nihal İnan,Senem Demircioğlu,Dilruba Bilgi ile
Sonra da konser başlıyor. Müthiş güzel, farklı, bir şeyle karşılaşıyorum. Fazıl Say’ın en yeni projesinde önce, Altıok’un şiirleri “Sis”, “Birer Kibrit Çakımı”, “Ben Gül ve Zakkum” oyuncu Tülay Günal tarafından Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde okunuyor. Say daha sonra lirik soprano Nihan İnan, mezzo soprano Senem Demircioğlu, koloratur soprano Dilruba Bilgi ve vurmasazlar Aykut Köselerli “SES – Opus 40” eserini İstanbul’da ilk kez seslendiriyor.
Fazıl Say,Tülay Günal,Aykut Köselerli, ve sopranolarla
Eserde,Behçet Aysan’ın Bir Bahar Dalıyla, Metin Altıok’un Odasında Bir Evin ve Aziz Nesin’in Sivas Acısı şiirleri yer alıyor.Benim için sanki büyülü bir ortam.Beş sanatçı ayrı ayrı, söylüyorlar, çalıyorlar.Eserde, piyanonun yanı sıra Ufo, Hapi ve Waterphone gibi farklı enstrümanlar da yer alıyor. Beş sanatçı birbiriyle çok uyumlu geçişlerle ne biri önde ne biri arkada hepsi sırası geldiğinde harikalar, çok güzel bir beste. Tüm sesler ayrı ayrı çok etkili. Fazıl Say müthiş, olağanüstü. Konser bestesi ve yorumları ile şairler için ve ödül töreni için çok değerli bir armağan. Herkes konseri çok beğendi,dakikalarca ayakta alkışladık.Beş sanatçı yine ne biri önce ne biri sonra hepsi bir arada defalarca selam vermek için gelmek zorunda kaldılar.Dünyaca ünlü piyanist bu eserin de bestecisi Fazıl Say tüm mütevaziliği ile orada idi. Hep diğer dört sanatçı arkadaşıyla beraber selamladı, aynı anda, aynı sırada.Biz tüm salon aynı yürek ve çoşkuyla dinledik, etkilendik, alkışladık, mutlu olduk, hayran olduk.
Teşekkürler, Fazıl Say, teşekkürler tüm sanatçılar,teşekkürler tüm emeği geçenler.Teşekkürler Sinem’im bu harika konser davetin için.
Çıkışta, cadde ışıl ışıl. Biz dört üniversiteli arkadaş, konserin etkisinde mutlulukdan uçuyoruz.Ben kocaman aşkımı, evi ararken, sevgili damadımız Haluk resmimizi çekiyor, en doğal halimizle. Akadaşlarımla bu büyülü güzel gece hemen bitmesin kararı ile Moda’da oturan arkadaşımız Esen’e doğru yürümeye başlıyoruz. Moda caddeleri, sokakları, deniz kenarı da başka güzel, başka heyacanlarla , konserler, etkinliklerle dolu.
Her yerden farklı müzik sesleri geliyor, biraz ilerde başka bir açıkhava konseri var. Hepimiz bu çok güzel gecenin, tadını biraz daha uzatmaya kararlıyız….