Sevgili Korsan Yazarımız

Kagiderde yönetimde çalışan, komitelerde görev alan, özel projeleri yürüten arkadaşlarımız hep çok katkı koyuyorlar, çok zaman ayırıyorlar,çok özveride bulunuyorlar. Özellikle Yönetim Kurulunda görev alanlar, kendilerini adete Kagidere  adıyorlar. Böyle bir sorumluluk aidiyet duygusu ve de gönüllülükle yapılan çalışmaların da neticesi mükemmel oluyor. Yıllar  geçtikçe de yapılan işlerin değeri, kalitesi,  bilinirliği çok artıyor.Kurumsal yapı daha da kuvvetleniyor. Toplumsal katkı da çok daha etkin oluyor.                              Yönetim de çalışan arkadaşlarımın hepsi benim için, Kagider için, çok değerli. Zaman içinde hepsini yazmaya, anlatmaya, onlara bu vesile ile de tekrar tekrar teşekkür etmeye  çalışacağım. Bugün kuruluşdan beri Kagiderin değerli üyesi, iki dönemdir YK üyesi, Kagidere herzaman çok katkıları olan sevgili korsan yazarımız, Aydan’ı (Aydan Baktır ) sizlere anlatarak, paylaşmaya çalışacağım.

Aydan, Kagiderde çok renkli, çok farklı, çok özel arkadaşlarımızdan. Bazen duygusal, bazen romantik, bazen sofistike, bazen eğlenceli, bazen tam bir İstanbul hanımefendisi, bazen  gizli çılgın, bazen idealleri için amansız mücadele eden bir savaşçı.

Bütün bu özelliklerini taşıyan yazılarıyla, her zaman bizi her olaydan haberdar ediyor, yaşatıyor, hayal ettiriyor, uzun uzun anlatarak hepimizi peşine takıp hissettiriyor, düşündürüyor.

Aydan’ın bütün bu farklılıkları onun sanatçı yapısından da kaynaklıyor.Ya da bu özellikleri onu daha da yaratıcı yapıyor. Aydan ressam,yazar, şair,  grafiker, çok iyi bir iletişimci, ajans sahibi iş kadını.

Aydan, doğum günlerimizde, özel durumlarda hepimiz için özel şiirler yazarak,  bizleri kutluyor, şaşırtıyor, mutluluk nedenimiz oluyor.  Her zaman çok şık ve ruh haline uygun farklı giyiniyor.Tüllerle, broşlarla, incilerle bambaşka bir havada geldiği gibi, zaman zaman da son derece minimal ve formal olabiliyor. Hep mükemmel, hep ince, zarif, ölçülü olduğu gibi, bazen de şaşırtıcı ve sıradışı olabiliyor.Ama her zaman neşeli ve eğlenceli, sevgi dolu, hayat dolu.

İşinde çok başarılı, tüm yaratıcılığını Kagider için de kullanmaktan da mutluluk duyuyor, hepimizi de mutlu ediyor. Kagider etkinliklerinde,çok başarılı, moderatör, eğitimci, sunucu, konuşmacı olarak görevler üstleniyor.Çok önemli projelerde yurt içinde ve yurt dışında kagideri temsil ediyor.

Her zaman  arkadaşlarıyla işbirliği içinde. Paylaşmayı çok seviyor,  çok duygu yüklü. Aydan’ı kısaca  anlatmak,  satırlara sığdırmak mümkün değil.  Kendisiyle bu arzumu, paylaştım, çok iyi yazan, ressam, şair, çok değerli arkadaşımdan da yardım almak istedim. Bana yaşam hikayenle ilgili gönderebileceğin birşeyler var mı dedim. Çok güzel, içten, sıcak, samimi kendi duyguları ve kalemi ile yazdığı yaşam, kariyer, başarı, hayat öyküsünü, istediğin gibi kullan notu ile hemen gönderdi. Ben de hiç ellemeden dokunmadan yazıma eklemenin en uygun olacağını düşündüm.. Bu güzel hikayeyi,   hayata dair düşünceleriyle,hayalleri, idealleri, tutkuları, mutlulukları ile ,sahibinden dinleyin istedim.

Aydan Binnaz Hn ile (Toprak) ve Brükselde AB ve Kagider çalışmalarında

Dünyayla tanışma, çocukluk, büyüme, rüyalar, boyalar…

İçinde yıllar…                                        

Öyle bir geçer zaman ki…

Annem bana hamileyken, aileye yeniden bir çocuk müjdesi pek de müjde olarak gelmemiş.  Hatta annem hep “yaşamanı doktor Alaaddin Yavaşça’ya borçlusun” derdi. Beni sevmediğinden değil 1958’li yıllarda 14 yaşında büyümüş bir kızı, 10 yaşında bir oğlu olduğu için… Yine de en çok doğduğumda babam sevinmiş… Babam, kuantumu o yıllardan keşfetmiş, doğduğu toprakların Hacı Bektaşi Veli felsefesini içinde taşıyan, sakin, dingin, tamahkar bir insan… Girişimciliğe inansa da, Pazartesi işe başlanmaz, Salı sallanır, Çarşamba çarşafa dolanır, Perşembe Cuma’ya yakın deyip iş hayatında çok başarılı olmamış ama ilkeli, dürüst, içten, harika bir insan ve de dindar bir ailenin ateist olarak vefat eden oğlu…Binlerce öğüdü arasından bana ilham vereni “kızım yaşam hiçbir zaman kötüye gitmez. Ben 2. Dünya savaşında altı sene askerlik yaptım, şimdi en azından o yok…”

1950’li yılların sonunda Bebek’te dünyaya gelmişim. O zaman Bebek bir köy… Herkesin birbirini tanıdığı, selam verdiği güzel bir köy… Ablam Robert College’de, abim Alman Lisesi’nde… Bebek’te o zaman sandalla denize giriliyor, Galatasaray Kulübü Bebek’te, Bebek Badem Ezmesi Sevim Teyze var. Dayım Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Oğuz Oran, sonra komünistlikten partiden atılıyor. Dayımın açıkçası komünistlikle alakası yok –o sadece- farklı, lisan bilen, deli-dolu bir adam, su topçu, yazar…  Kadınlarla onları değiştirmek ve yeniden yaratmak üzere ilişkisi var, annem buna “pigmalion sendromu” adını takmış.

Anneanne ve dedem küçüklüğümün en önemli figürleri… Anneannem Rus kökenli, annemin öz annesi olmadığını biliyorum, dedem de Hakkı Bey. Bebek’in ilk taksi şirketinin sahibiymiş. Büyük arabalar Buick, Chevrolet, siyah, gözalıcı… Hakkı Dede, çapkın, girişken, çalışkan bir adam, onunla bütün küçüklüğümde iyi anlaşıyoruz. Anneannem Mürüvvet Hanım ise bana karşı biraz sert ve disiplinli…

Bir çiftliğimiz var, uzakta, Akyazı’da, gitmesi ve orada yaşaması gerçekten zor. Yalnız küçüklükten hatırladığım olağanüstü büyük bir çınar ağacı ve ortada kaplıca havuzu, ayrıca yine çiftliğin içinde uzunca bir yürüyüşten sonra ulaşabildiğimiz ormanın içinde bardak bardak doldurup içtiğimiz maden suyu kaynağı… Benim gerçek dedem orada yaşıyor, adeta bir kral gibi… Gerçek anneannem öldüğü için çiftliğin bulunduğu köyden bir hanımla evlenmiş Fikret Teyze, mavi gözlü, çok çalışkan, nedense annemler onu pek de benimseyip sevmemişler.

İlkokul’u Bebek ve Etiler’de okuyorum… İlk yıl 5,5 yaşında okula başladığım için yaşıtlarımdan küçük, uyum sağlamakta bir hayli zorlanan ben, sonradan okulun en çalışkanı oluyorum. Çenem kuvvetli, hep kendimi sorgulayan bir çocuğum. Hep bildiklerimi saklıyorum, insanlar ürkmesinler diye… Oysa çok şeyin farkındayım. Kuzenlerim var, kardeşlerimden daha çok vakit geçirdiğim. Ayşın, Hakan ve Nur.

Küçüklüğümün en önemli insanları Yıldız Teyzem (harikülade bir ses tonuna sahip, yumuşacık bir kadın), Nazım Eniştem (çok okuyan, çok anlatan, beni başka dünyalara taşıyan insan), Neriman Halam (yaşam mücadelesi içinde farklı karakterde özgün bir portre), halamın eşi Fikret Enişte (gerçek bir roman kahramanı, ailede en girişimci ama en batakçı ve de en çok içen), Eser Ablam (halamın üvey kızı, bankada çalışıyor).

Ortaokulu High School’da başlıyorum. O zamanlar sadece bizim evde telefon var, telefon olması ayrıcalıklı bir şey… High School inanılmaz disiplinli, insanı yoran, gerçek bir İngiliz okulu, zaten disipline çok yatkın bünyem High School’da daha da kamçılanıyor. Yıllar yılı sabahleyin uyumamak, tembellik etmemek, dalga geçmemek, o yıllardan bana miras kalmış. High School’da birden bire büyüyüyorum. Okuldan mezun olduğumda ilk flörtleri, ilk beğenileri, ilk heyecanları, ilk aşkları yaşıyorum. Türkiye o yıllarda 70 sente muhtaç, bayağı bir fakirlik var, hepimiz hayallerimizde dünyayı başka türlü yorumluyoruz, benim en sevdiğim dersim edebiyat… Annem ben ortaokuldayken iyice kendini Türk Kadınlar Birliği’ne kaptırmış, ablam evlenmiş Amerika’da, abim Alman Lisesi’nde gençliğinin en cazip günlerini yaşıyor. Beni hepsi çok küçük ve anlamaz sanıyorlar.

Bu arada önce anneannem, sonra sevgili Dayım öldü. Aile çok yara aldı, dayım öldüğünde bugün benim yaşımdaydı. Yani ben bunları yazarken Teoman’ın deyişiyle “tam da dayımın öldüğü yaştayım”.

Ortaokul yıllarını Robert Kolej takip etti, akıllı bir kızım, derslerim iyi, genellikle edebiyata düşkün olduğum halde akıllı bir kız olduğumu ispat etmek için Fen bölümünü seçiyorum. Yine de düş gören, hayali geniş, özellikle romantik yanı olan güzelce bir kızım. Küçüklüğümdeki tombulluğumdan artık eser yok. Sonradan eşim olacak Raif ile tanışıyorum. Aramızda yoğun bir aşk var ve bu benim hayat seçimlerime bile yansıyor. Hepimiz o yıllarda güya devrimciyiz, Sovyetler Birliği’ni harika bir ülke olarak tanımlıyoruz. Ailem bana çok fazla nasıl bir maddi durumda olduğumuzu hiç yansıtmıyor, açıkcası parayla pulla hiçbir ilişkim yok. Ancak eski varlığımızın olmadığını biliyorum. Yine de annem ben ne istersem almaya çalışıyor. Robert Kolej bana özgürlüğü, müziği, edebiyatı ve kendimden başka insanlar olduğunu öğretiyor. Belki de dünyaya o büyük platodan açılan geniş pencerem…

Üniversite tercihimi bütün arkadaşlarımın aksine sevdiğim çocuğun yanında olabilmek için Akademiden yana kullanıyorum. Akademi yetenek imtihanlarında bayağı başarılıyım, o yüzden Grafik Bölümü’ne fazla çaba sarfetmeden kabul ediliyorum. Bu yılarda ortam felaket, hergün okulda protesto ve boykot yaşıyoruz. Aslında ölümle içiçe yaşadığımız yıllar, benden 15 dakika erken durağa gelen arkadaşlarımız faşistlerce taranıyorlar. Bol bol cenazeye gidiyoruz, yürüyüşlere katılıyoruz, en önemli şey neler okuduğumuz, ne bildiğimiz, nasıl bir Türkiye düşlediğimiz. Bütün kavgalarımız, tartışmalarımız politik, tabii ki bütün bu politik ve politize ortamda hiçbir şekilde halkımızı tanımıyoruz. Bizlerden başka yaşayanların ne hayat tarzlarını ne de fikirlerini biliyoruz. Sadece hep Süleyman Demirel hayatımızda, Ecevit ve Süleyman Demirel arası ve darbeler eşliğinde bir gençlik yaşıyoruz. Bu gençliği yaşarken bazılarımız çok ağır bedeller ödüyorlar, belki de başka sınıftan olmanın ayrıcalığıyla ben sadece seyrediyorum. Kabiliyetli ve grafik konusunda yeteneklilerden biriyim, okul beni yormuyor, bütün sınıfları çok kolay bitiriyorum. Hatta üstün başarıyla mezun oluyorum. Ancak inişli-çıkışlı bir beraberliğim var, bizimkilerden okul bittikten sonra evlenme izni alıyorum. Evlenmek istememin o yıllarda tek bir sebebi var, sabahleyin beraber uyanmak. Ne çeyiz, ne de nerede oturabiliriz hiç bilmiyoruz ancak ben sürekli İngilizce ders veriyorum, böylelikle okul param çıkıyor.

1982 yılında evleniyorum. O günkü eşimle bir reklam ajansı açıyoruz. Aslında tasarım bürosu ve tüm yaptığım işler beğeniliyor. Yavaş yavaş para kazanıp, Türkiye’nin belli başlı markalarıyla çalışmaya başlıyorum taa ki gerçekten Türkiye’deki Özal’la başlayan değişim sürecinde bizler de işte başarılı olup, paralar kazanıyoruz. Ben resme başlıyorum, ne zaman canım sıkılsa kendimi tualin başında buluyorum ve can sıkıntılarım 91 yılında boşanmayla sonuçlanıyor. Onca yaptığımız kendimize göre servetten ve şirketten bir tek bavulla ayrılıyorum.Son derece romantik ama o zaman başka bir yol bilmiyorum. Kalbim kırık ama hayatla mücadele gücüm yüksek, enerjimi boşanma sorunlarıyla uğraşmak yerine yeni bir hayat kurma yönünde kullanıyorum. Teşvikiye’ye taşınıyorum. Artık iki yeğenim var Derin ve Ayşecan, ablamlar ülkeye dönmüşler Ankara’da oturuyorlar. Nuran bir sanat galerisi yönetiyor, Tosun Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde, Kahraman evlenmiş, çocuğu yok, eşi Aygen benim iyi arkadaşım ve Pamukbank’ta Reklam Müdürü olarak işe başlıyorum. Hayatımı kazanmam ve ayakta kalmam lazım. İlk sergimi açıyorum, resmi daha çok önemsiyorum. Ancak o yıllarda babamı yitiriyorum, çocukluğumun yarısı benimle birlikte kayboluyor.

1994 yılında birkaç ayrı teşebbüsten sonra kendi şirketimi kuruyorum. Daha önce ortaklıklar yapıyorum ama hiçbirisi kendi şirketim kadar benim olmuyor. Ring benim gerçekten bebeğim ve burada çalışmaya başlıyorum. İlk tuttuğum ofis o güne kadar çalışmadığım kadar kötü bir binada, ancak içini düzeltiyorum ve burada farklı yönlere doğru gitmek için ilerliyorum. Daha sonra ortağım Canan Göknil ve Birnur Akan’la birlikte Aksoy binasına taşınıyoruz. Orada daha büyük bir Ajans olarak çalışıyoruz. Yıllar geçiyor, ekonomik krizler üstüste patlıyor, deprem oluyor. Hiçbir zaman işimi terk etmeyi düşünmüyorum, ortaklarım ayrılıyor, ben evimi ofis yapıp, yine işimi  sürdürüyorum.

Türkiye benimle birlikte değişiyor sonuçta ben çalışanlarımdan onlar benden hep bir şeyler öğreniyoruz.

Hayatımda işte benimle çok anısı olanlar rahmetli Atilla Aksoy, Serdar Benli, Huban Korman; hala birlikte çalıştığımız sevgili Demet ve Yasemin, iş hayatında unutamadıklarım. Şu anda da şirketimin başındayım, artık yeni bir yerdeyiz.

Hala içimde sanki büyümemiş bir kız çocuğu var, kendimi özellikle sivil toplum çalışmaları içinde anlamlı buluyorum. Kagider adında bir ailem var. Geçirdiğim hastalıklarım, üzüntülerim, karın ağrılarım, heyecanlarım hala devam ediyor ama her gün sevinçle yataktan kalkıp, yaşadığıma ve bugünleri gördüğüme teşekkür ediyorum.

Aydan Kagiderli arkadaşları ile

Bugün kendimi özetlersem yapacak çok işim var, çok hayalim ve yapmak istediklerim hayatta bana ödül olarak verilmiş sevdiklerim ve dostlarım… Sanat ve sivil toplum bana hayata tahammül gücü veriyor. Hala boyuyorum, resim ve yazmak benim içimi döktüğüm, kendim olabildiğim zamanlar.

Aydan annesi, ablası ve abisi ile

En önemlisi içimde herkese karşı sevgi ve güven var. Bütün yaşadığım olumsuzluklara rağmen benim hala ümidim var.

Aydan BAKTIR

6 thoughts on “Sevgili Korsan Yazarımız

  1. Insanin kendini seven birisinden yazili dinlemesi ,bir siir kadar duygulandirici,onu kelimelerle odullendirmesi bir basari kazanmiscasina onur verici…Yasamda en onemli deger sevmek ve sevgiyi yansitmak…o sirada insanin icinden dusler,gokkusagi,denizler,irmaklar ,filmler,gulusler ,opucukler geciyor durmaksizin…Bunlari hak etmek icin ne yaptim bolumu ise belki gercek yarafi…ama bugun o denli mutlulukla bunu gormemezlikten geliyorum ve Meralin yesil gozlerinden opup,tesekkur ediyorum ….

    • Senelerdir, yazılarınla hep bizleri sevindirdin, heyacanlandırdın, mutlu ettin.Katkılarınla, emeğinle, özverinle Kagiderde renk oldun, gurur kaynağı oldun. Bende ilk kez böyle bir fırsatla seni yazmağa çalıştım. Mutlu olman, beni çok daha mutlu, keyifli, enerji dolu yaptı. Sevgimiz hep yansıyarak, paylaşarak çoğalsın, sevgiler sevgiler

  2. Ikiniz bir olup ne guzel bir yazı yazmıssınız, bir tanıtımdan cok yakın gecmise ve o gunlerin degerlerine kucuk bir yolculuk oldu benim icin,
    Aydancım iyiki varsın; iyiki arkadasımsınnnnn!!!!

    Meralcim aynı sekilde,
    Bu blog isi senin guzel kalbine cok yakısıyor bence…

    Ellerinize ve yureginize saglık,
    Sizi seviyorum:)

    Sule,

  3. Meral Varuy’a çok,çok teşekkürler ediyorum,benimde çok sevdiğim ve değer verdiğim sevgili aydanı tüm renkleriyle,duygularıyla,yaşadıklarıyla,yaşamındaki bağları ve bağlantılarıyla ve tamda olduğu gibi ifade edebilen,ruh dilinizle yazdığınız aydanı bu kadar isabetli anlatan yazınızı bizlerle paylaştığınız için size ve onun ailesi olarak tanımladığı ve çok kısa süre sonra bu aileye dahil olacak olan biri olarak ben filiz yaldız,KAGİDER’e Sonsuz teşekkürler ediyorum.
    Sevgili Aydan gerçekten senin arkadaşın olmak seninle hayata ve yaşama dair bir şeyleri paylaşıyor olmak seninle aynı yerlerde ortak amaçlarımız için bir araya gelebilmek,benim için müthiş bir gurur,seninle yaşamımda yolumu kesiştiren her şeye ve herkese teşekkür ediyorum.Sevgili Aydan sen hayatında bir yığın olumsuzluklar yaşamana rağmen,hala yüreğinde herkese karşı sevgi ve güven olmasına hiç şaşırmıyorum işte sen busun”İnsanın bilgisi arttıkça sevgiside çoğalır.Mevlananın dediği gibi “Sevgi bilmekten doğar”.Deneyimler de güvenmeyi beraberinde getirir.Seni seviyorum Aydancığım.Herkese karşı sevgi ve güven duymaya hepbirlikte devam edelim.Meral Vuray’a tekrar teşekkürler.Sevgiyle ve Sağlıkla kalın.

  4. sevgili aydan hayat hikayeni daha öncede okumuştum seni tanıyor olmanın ayrıcalığıyla gurur duyuyorum sana olan sevgim ve saygım sonsuzluğa dek perçinlenmiş oldu sevgiler saygılar.

Emre Baktıroğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s