Sevgili Ayşen Zamanpur‘un kitabı Kaşmir Yolu‘nu aldığımda inanılmaz keyifle okudum.Hatta tekrar tekrar okudum, hiç elimden bırakmak istemedim. Çok tanıdıkdı, çok sıcaktı, çok özeldi, çok heyacanlandırdı, anlatılanları sanki ben de oradaymış gibi yaşattı. Kitap’da çok etkilendiğim, hatta her seferinde gözlerimin dolduğu; bölümlerden birini paylaşacağım bu gün.Başarısız Olmanın Dayanılmaz Hafifliği mi? dersiniz ; cazibesi mi ? dersiniz ; extra gücü mü dersiniz? tutku mu ? aşk mı? hayaller mi? ne derseniz deyin. Ayhan Hanımın hikayesi böylesine çarpıcı.Tabi kitapta ve sevgili Ayşen Zamanpur’un girişimcilik hikayesinde böyle inanılmaz, çarpıcı bölümlerden çok var.
Hikayeyi okurken, Ayhan Hanım’a hayran oldum; üstelik Caddebostan Silk&Cashmere mağazası açıldığından beri de tanıdığım, alışveriş yaptığım tatlı zarif, çok çalışkan her zaman mağazada rastladığım Ayhan Hanım’dı, o. Sonra ziyaretine gittim. kitabı okuduğumu ve kendisini kutlamak istediğimi söyledim. O ise her zamanki zerafeti ve mütevaziliğiyle gülümsedi; Ayşen Hanım’ın yazısının güzelliği dedi.Şimdi sizi Ayhan Hanım ve Bağdat Caddesi bölümü ile başbaşa bırakıyorum. Sevgiler, sevgiler…

Ayhan Hanım ve Bağdat Caddesi
Mimar Sinan’ın 1554-64 yılları arasında yaptığı muhteşem tarihi bentlere bakan Kemrburgaz ‘daki odamın kapısı aralanıyor.Merkez Mağaza Müdürümüz Murat, sizi Ayhan Hanım’la tanıştırmak istiyorum diyor.
Kemerburgaz satış noktamız, açıldığı ilk günlerde showroom olarak hizmet verirken, daha sonra mağazaya dönüştürüp, gerek çevrenin hızlı gelişimi gerekse mağazayı büyütmemiz nedeniyle, olağanüstü yükselişe geçen başarılı bir noktamız. Merkez ofisimiz de aynı yerde olduğu için çok sıkı takip ediyor, biraz da pilot mağaza olarak kullanıyoruz.İndirim pankartlarını, yeni vitrinleri, yeni mağaza görsellerini, başka mağazalar için eğitilecek elemanları, yeni dekorasyon gibi yenilikleri orada deniyoruz.Bahçeli otoparklı oluşu, kapısının önünde soluklanacak oturma gruplarının bulunuşu, bahçedeki renkli, sevimli kütük evlerde outlet mantığında eski ürünleri sunmamız va ara ara yaptığımız minik ikramlar bu mağazamızı çok özel bir mekana dönüştürüyor.Çevrede yaşayan çok eski, çok sadık müşterilerimiz olmasının yanı sıra, Kemerburgaz’a misafir olarak gelenlerin de şehrin bu yakasını veya Belgrad Ormanları’nı gezenlerin de uğrak yeri.Kemer Country’de golf oynayan japonlardan ise, uğramayan yoktur sanırım.Ara sıra işten bunalıp koşarım bu mağazaya…Mağazalarımızı zaten çok severim, işin özü, can damarıdır çünkü mağazalar. Elemanlarımızla keyifle sohbet eden, rafları karıştıran, kabinlerde kıyafet deneyen, kendi evlerindeymiş gibi vakit geçiren müşterileri görmek bana hep mutluluk verir.

Murat’ın tanıştırmak istediği Ayhan Hanım da sanıyorum o müşterilerden biri, çok tanıdık geliyor bana. Kısacık kesilmiş sarı-beyaz saçları, çok sevimli yüzü ile zarif bir kadın…Kaşmir kadını diye tanımladığımız kadınlardan…Haklı çıkıyorum.Murat, haftada en az bir kere geldiğini ve çok iyi müşterilerimizden biri olduğunu ekliyor.Ne mutlu bize, böyle zarif bir hanımefendinin tercih ettiği marka olabilmişiz.Samimi bir sohbete dalıyoruz. Marka hakkında konuşuyoruz. Sevda’nın elinden içtiğimiz taze çayın ardından Ayhan Hanım gidiyor.Daha doğrusu ben onu gitti sanıyorum!
Ertesi gün kapım yine aralanıyor, bu kez Murat’la değil, asistanımla Ayhan Hanım…Güzel sözler, sohbet ve iltifatlar sonrası, baştan aşağı Silk&Cashmer’ler içindeki bu güzel hanımefendi, hiç beklemediğim bir şey söylüyor; İstanbul’da bir mağaza açarak bayimiz olmak istediğini…Şaşırıyorum.”Mümkün değil” diyorum kibarca, “İstanbul’da mağazalarımızı biz açıyoruz ama başka kentler için düşünebiliriz isterseniz.” Bağdat Caddesi’nde mağaza arıyoruz o dönem ama henüz bulmuş değiliz. “Ben bulurum, ben açayım.” diyor hevesle…Ayhan Hanım’la aramızdaki bu sohbet, aynı şekilde, aynı kelimeler ve cümlelerle yaklaşık bir sene sürüyor.Ayda bir veya iki kez geliyor, sohbet ediyoruz, ben başka kentler diyorum, o İstanbul diyor. O dönemde pek çok mağaza açıyoruz ama Bağdat Caddesi’nde henüz yer bulamamışız. Aramaya da vakit bulamıyoruz açıkcası. Türkiyen’nin en uzun alışveriş caddesinde, çok uzun yıllar önce çok küçük bir yerimiz olmuş ama sapa kaldığı için kapatmış, caddenin çok iyi noktasında mağaza açmaya karar vermişiz, tüm emlakçılara talebimizi ilettiğimiz halde uygun bir mağaza denk gelmemiş bir türlü…Hava paraları AVM’lerde alışık olmadığımız bir gider ve Bağdat Caddesi’ndekiler dudak uçuklatıyor. Ama bulacağız nasılsa…Her yerde bulmadık mı?

Bir sabah ofise gelmiş,park ederken bakıyorum Ayhan Hanım yine bizim mağazada.Sanki bizim ekipten biri…Erkenden gelmiş, yeni gelen ürünlere bakıyor, elemanlarla neşe içinde sohbet ediyor. Uzaktan selam veriyor, içeri giriyorum. Henüz ilk toplantıma başlamamışken , yani selamımdan üç dakika sonra yine kapımda.Çok heyacanlı. Çok neşeli. Sanki ben ona “evet” demişim, “Git mağaza ara, bul gel ” demişim gibi, “Bağdat Caddesi’de yer buldum, ne olur gelin görün” diyor tatlı tatlı…
Hayır demek zordur.Size hayır denilmesinden daha zordur bazen.Ama demiştim ya, marka olmak sık sık “hayır ” demektir. Ama Ayhan Hanım bu!
Uzun uzun yeri anlatıyor, kirayı söylüyor,açıkçası beni dinlemiyor, rüyasını anlatıyor bana…Nasıl bir mağaza olacağını, vitrini, kapının önünü nasıl düzenleyeceğini anlatmaya başlıyor.Mağazalar Koordinatörüm Gonca’da yanımda. Şaşkınız. O bana “Siz mi onay verdiniz?” der gibi sorar gözlerle bakıyor, ben ona…Birbirimizden şüpheleniyoruz artık.Ayhan Hanım ise hala cıvıl cıvıl, dekorasyon detayına geçmiş. “Hayır” diyorum son kez. “Kusura bakmayın ne olur. İstanbul olmaz. Bursa verelim, Antalya, Adana verelim. Ya da siz seçin önerin.
Boynu bükük çıkıyor.”Teşekkür ederim, vaktinizi aldım,sizi zorladım” gibi bir şeyler söylüyor.Gerçekten üzülüyoruz tabii…Ama olamaz ki…Bağdat Caddesi gibi bir yer merkeze ait olmalı. Çok stratejik. Zaten İstanbul’da organizasyonumuz o hale geldi ki her yerde mağaza veya corner açılabiliyor, kolaylıkla yönebiliyoruz. Gonca kadar bu işe gönül koymuş,zehir gibi bir koordinatörüm varken, sistemi kurmuşken, neden o noktayı ona verelim? Gonca’yla , “Üzülmeyelim biz haklıyız” der gibi birbirimize bakıyoruz ama neşemiz kaçıyor, en az Ayhan Hanım kadar…Onun bizden daha üzgün olduğunu düşünüyorum.
Ama Ayhan Hanım bu!
İki ya da üç gün sonra telefondaki ses yine ona ait.”Bir gelip görseniz ama…”diyor. “Belki zaten yer doğru değildir, boşuna heves etmişimdir.” Hiç abartmıyorum. Ayhan Hanım’a ret cevabı verdik diye üç gündür için için üzülürken, onun zaten bu cevabı kabul etmediğini o telefondan anlıyorum. Ben bunları düşünürken, o heyacanla, istersem hemen o anda ya da yarın sabah gelip beni alabileceğini anlatıyor.”Yer çok güzel ama, yarına kalmazsa daha iyi olur” diyor. Ben ona hiç olmayacak diyorum, o bir gün daha beklemeyecek kadar inanmış.
Birden bana birşey oluyor.Garip bir his.”Ayşen” diyorum, “bir daha hiç kimse ama hiç kimse bu hanımefendinin istediği kadar markanı isteyebilir. Bir daha hiç kimse için bu kadar önemli olmayabilir Silk&Cashmere bayiliği…Bu nasıl bir tutkudur! Tutkuyu en iyi sen anlarsın Ayşen…Bu güzel kadın markana tutkun. Anlasana. Tıpkı senin gibi…Hatta şu an sanki senden bile çok…”
Ne olacak merkeze bağlı bir mağaza eksik ya da fazla olursa? Ama onun için çok önemli bu…Tamam, İstanbul merkezimiz ama ne olur ki bir tane mağazayla?
Gonca’nın numarasını tuşluyorum.Beni çok iyi tanıyan ve Bağdat Caddesini çok isteyen sevgili koordinatörüm, ben demeden anlıyor konuyu, “Ben de aynı şeyi düşünmüştüm inanın diyor. Kalbimizden vurmuş bizi…

Kitap tanıtımında içlerinde Ayhan Hanım’ın da olduğu küçük bir Silk&Cashmere grubu bir arada;
Ertesi sabah Ayhan Hanım’a, “Hadi gidelim bakalım şu meşhur mağazaya” dediğimde ondan çıkan sesi hiç unutmadım.Nasıl bir mutluluktu o!Ayhan Hanım yıllardır, ve Silk&Cashmere Caddebostan ve Suadiye mağazalarının bayii…İlkinin hemen ardından ikinci mağazasını da açtı.Çoğu zaman satışta ilk üçe girmeyi başarıyor.Son derece başarılı, çünkü işinin başında…Ekibi de çok iyi. Hala haftada en az iki gün merkez ofise geliyor, hala çok keyifli, çok neşeli ve gerçekten sağlam bir bayi.En önemlisi iyi bir dost. İyi ki, diyorum, iyi ki evet dedik.
Geçenlerde bana dediği şeyi bir hazine gibi gönlümde saklıyorum.”Siz bana sadece bayilik değil, bir hayat verdiniz, bu işi o kadar severek yapıyorum ki, yürümem, konuşmam değişti.Sanki kendimi yeniden tanımaya başladım, evde ve dışarda başarılı ve mutlu bir kadın oldum Silk&Cashmere ile…” ” Helal olsun Ayhan Hanım” dedim içimden. Sesim pek çıkmadı ama .Göründüğümün aksine çok çabuk duygusallaşırım ben. Boşuna balık burcu değiliz herhalde. Bazen anlaşılmasın diye sertliğe ya da şamataya vururuz, anlamazlar.
O bunu sonuna dek hak etti.
Her görüşümde,”İyi ki evet demişiz” diyorum.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...