Gülay Savaş çok özel bir kadın;hayat hikayesi de; girişimcilik hikayesi de öyle…yaşamı da…Önce ona sunulan, önerilen, kalıpların içinde başlamış her şey…ama mutsuz olunca yüreğinin sesini dinliyor, mühendis, ama bireysel ve kurumsal koçluk çalışmaları yapan, teknesiyle yarışlara katılan, özel eğitimler düzenleyen Gülay’ın girişimcilik hikayesi ve işine dair bilmek isteyeceklerimiz aşağıda …

Ben de Gülay’ın tekne eğitimlerinden birine katıldım ve çok keyif aldım. Hiç bilmediğim bir uğraşın, mücadelenin, işbirliğinin, felsefenin içinde oldum. Uzun zamandır sizlerle paylaşmak istiyordum. Gülay anlattı, ben paylaştım. Gülay teknesinin kaptanı olduğu gibi, hayatının da kaptanı olmak için mücadele etmiş, onun için fotoğrafları Gülay’ın deniz, tekne, yarış fotoğraflarından seçmeyi tercih ettim.Sizlere de pazar sabahı keyfi olsun istedim.

GİRİŞİMCİLİK HİKAYEM
Hepimiz bu dünyaya kendimizi ifade etmek için geliriz. Ve hayatta her şeyin denenmeye değer olduğunu anladığımızda, istediğimiz an ışığımızı, hoşumuza giden herhangi bir doyum için de kullanabiliriz.
Her insanın bir tohum olduğunu düşünürsek, hayat boyunca okulda, işte ve ilişkide kısacası yaşamın her anında yeşereceğimiz toprakları ararız. Ve yaptığımız her şeyi yaparken, o anda bu deneyimin bizim için doğru olduğunu düşünerek yaparız.Ancak serüveni deneyimledikten ve ondan elde edilen hisler tecrübeye dönüştükten sonra, “Onu daha iyi ya da farklı biçimde yapabilir miydim?” diye yaptıklarımızı sorgularız.En azından bir kısmımız.JBen de hayatım boyunca sorgulayanlardan oldum.Daha farklı yapabilir miydim?Daha farklı hissedebilir miydim?Daha farklı bir çözüm/yol/method var mıydı?
Evet birer deneme ve başarısızlık olarak görülebilir ama BAŞARISIZLIK YALNIZCA ONA İNANANLAR İÇİN BİR REALİTEDİR.Her biri birer deneyimdir ve bizi bize taşır.
Öğrenmekten suçluluk duymadan ilerlemek gerekir.Çünkü bilgi, deneyimle birleştirebilirsek bizi bilgeliğe taşır.
Hayatta başarısız olduğumuzu ya da yanlış yaptığımızı düşünürsek, kendi içsel ve dışsal büyüklüğümüzü ve tüm yaşam için önemimizi algılama yeteniğini azaltırız.
Aşağıda sizlerle paylaşacağım iş yaşamımdaki geçmişim, esasında bu hayatta kendimi ifade etme, arama ve bulma doğrultusunda sadece ayrıntı olan bilgiler.
Benim de,mutlu olduğum ve kendimi ifade edebildiğim işimi bulmam, yılmadan devam ettiğim arayışlarımın, deneyimlerimin sonrasında oldu.

Bizim zamanımızda “ya mühendis ya da doktor olursanız adam olursunuz” denmişti. “Neyi seviyorsun, ya da nasıl mutlusun?” denmedi! Ben de adam olmak için mühendis olmuş, master ve doktoramı da yine mühendislik dalında yaptım. Lisans İTÜ Makine Fakültesi, yüksek lisans ve doktora İTÜ Matematik Mühendisliği Sistem Analizi departmanı yani yazılım üzerine idi. Doktora bitinceye kadar da önce İTÜ’de sistem analizi departmanında sonra da İstanbul Üniversitesi bilgisayar mühendisliği departmanında öğretim görevlisi olarak çalıştım. Hatta o zamanlar İstanbul Üniversitesinde, Mühendislik Fakültesi ve Bilgisayar Mühendisliği departmanı yoktu ve bunlar yeni kurulum aşamasındalardı.Ben ve danışman hocam kurulumunda emek verdik.Bilgisayar mühendisliği departmanının eğitim içerikleri, hocalarının bulunması, laborautarların kurulumu vs.işleri ile tüm bir bölümün nasıl kurulacağı tecrübesine sahip olmuştum.Üniversitelerdeki yani kamudaki geçmişim yaklaşık 12 sene sürdü.12 senelik bu ilk iş yaşamı tecrübemde hissettiğim, akıntıya kürek çekmekti. O zamanki üniversite koşullarında, zor ekonomik şartlarında günlük problemleri savmanın, ders vermenin, sınav kağıdı okumanın dışında bir şey yapamıyordum. Yetişmesine katkıda bulunduğum öğrencileri görmek büyük mutluluktu ama bu da yetmiyordu.Daha çok bir şey üretebilmek, yapmak, kazanmak, hissetmek ve özgür olmak istiyordum.Tüm bunların sebebiyle, 1999 senesinde yine İstanbul Üniversitesindeyken bir de depremin olmasıyla üniversite hayatıma dolayısıyla memuriyet zihnime son vererek özel sektöre geçtim.
Tabii bu geçiş annemin hiç hoşuna gitmemişti. “Kızım hocalık iyidir. Memuriyet iyidir. Yağmasa da damlar, diyordu.”
Ama ben damlaya kanaat etmek, tekdüze yaşamak, “böyle gelmiş böyle gider” demek istemiyordum.İçimde patlamaya hazır bir volkan sürekli kaynıyordu. Ama gerek eşim gerek annem aldığım kararlarda arkamda durmuyorlar ve o işin neden olamayacağı ve zor olduğu konusunda beni ikna etmeye çalışıyorlardı.

Dışardaki sesler bana DUR diyor ama iç sesim YÜRÜ GİT diyordu.Ve yüreğimin sesini dinleyerek devam ettim.
Savaşçı kişiliğim ve belki de koç burcumun da sayesinde hedeflerimden vazgeçmeden ilerlemeye ve denemeye kararlıydım.Ve yeniden YOLA ÇIKTIM.
Böylece, yeni tecrübelere doğru yelken açtım.Amacım bir çaba harcıyorsam da, verdiğim çabanın sonucunda bir şeyler üretebilmek, sonuçlar alabilmek ve mutlu olabilmekti. Ve bu ümitlerle özel sektöre geçtim.
İlk işim bir teknoloji şirketinde sistem destek uzmanlığıydı. Burada gösterdiğim başarının ardından kısa sürede beni 33 kişilik yazılım ve donanım ekibinin başına teknik coordinator olarak geçirdiler. 7×24 servis vermemiz gereken 420 adet kurumsal firma vardı.Telefonumu yanımdan hiç ayıramıyor, yemeğe, tuvalete, tatile, yatağa onunla gidiyordum.Hayatım bir dört duvarın içinde telefon, ve bilgisayar arasında geçiyordu.İş ve ev döngüsüne de girdiğimi düşünürseniz, huzursuzluk ve mutsuzluk burada da başlamıştı. Oysaki hayallerim ve beklentilerim başkaydı.
Özel sektördeki bu ilk şirketimde iki sene çalıştım.Çıkan ekonomik kriz, ilk çocuğumun doğumu vb sebeplerle ayrılmak zorunda kalmıştım.
Kendime hep şu soruyu soruyordum:

- “Gülay iş yaşamından ne bekliyorsun, kariyer amacın ne?;
- “Neyi yapmaktan mutlusun?”,
- Su anda çalıştığın iş sosyal ve psikolojik gelişmeni destekliyor mu?
- Yaşam amaclarini netlikle görebiliyor musun?
Bunların cevabını daha tam veremiyordum.Çünkü ne istediğimi daha bilmiyordum ama deniyordum.Acaba hangi ortamda, hangi isle mutluydum ve yeşermeye, filizlenmeye hazırdım? Daha bilmiyordum.
O zamana kadar gelen kayıtlarım: “Kızım yaşam zor. Para aslanın ağzında hatta şimdi midesinde.” vs. çerçevesindeydi.
Evet ben bu soruları soradurayım, yaşam ve sorumluluklar devam ediyordu.Artık bir kızım da vardı ve çalışmam, aileme destek olmam gerekiyordu.(Bunlar –meli, -malı’larımdan sadece bir kaçıydı.
İlk kızımın doğmasıyla, iş hayatıma 6 aylık bir ara vermiştim. Akabinde Türk bir patron şirketinde çalışmaya başladım.Görevim “Kurumsal satış yöneticiliği” ve “ürün kanal yönetici”liydi.Gece gündüz çalışmam gereken başka bir iş daha. Bununla birlikte çalışan adedi olarak 150 kişi olmamıza ragmen, her bir kişinin sürekli patrona hesap vermesi gereken “kurumsal olmayan” yönetim modeli mevcuttu. Burada kendimi bir çarkın dişlisi gibi hissediyordum. Aynen Taylorizm modelinde Taylor’un da söylediği gibi: “Şirketler bir makinadır, insan da onun bir dişlisidir.”
Yani duygular yok, ruhun beslenmesi yok, motivasyon yok, doyum yok.Huzur ve verim yok.Robot gibi bir yaşam daha.
Bunun dışında özel sektördeki tüm işlerimde, sorumluluklarım çifter çifter olmuştu. Bu ikinci işimde de iki sene çalışabilmiştim.Artık sakinleştiriciler alarak işe gitmem gerekiyordu.
Aralarda aklımdan şu düşünceler geçmiyor değildi: “Acaba annem haklı mıydı, hayat gerçekten bu kadar zor mu, okulda mı kalsaydım gerçekten vs”
Özel sektörde çalıştığım son kurum, uluslararası bir Alman firması olmasına ragmen, burada da
- Bilgi İşlem Yöneticisi
- Pazarlama Yöneticisi
- Toplam Kalite Yöneticisi
- Satınalma Yöneticisiydi.
Ve tüm bunlarda tek başınaydım.
Ayrıca hiç bir işe girişimde, ücret ile ilgili bir talepte de bulunmamış, bana ne verirlerse kabul etmiştim. Tabii böyle olunca sonuçlar hep hüsranla bitmişti. (Çok normal J )
Burası 1.5 sene dayanabildiğim ve “Artık son, başka bir firmada çalışmak istemiyorum” dediğim son özel şirketti.
Bu da olmamıştı.İstediğim böyle bir şey de değildi. Peki neydi?
Sonrası, külahı önüme alma zamanı. Herşeyi bana söylendiği gibi yapmıştım.Herkese ‘’peki’’ demiştim ama olmuyordu.Neyi yanlış yapmıştım?
Yeni birşeylere başlamadacn, yeni işlere girmeden evvel kendimi çalışmam gerektiğine karar verdim.
İlk defa teknik eğitimler dışında, insanı anlatan, gelişimini sağlayan bir eğitime, NLP (Neuro Linguistic Programming) eğitimine katılmaya karar verdim.Şimdiye kadar çalıştığım tüm şirketlerde bizlere sadece işimizle ilgili teknik yeterliliğimizi geliştiren eğitimlere yollamışlardı. Ama şunu farketmiştim ki, bir işi teknik olarak çok iyi bilmek mutlu olmak ya da başarılı olmak için yetmiyordu.
Peki ne gerekiyordu?
Bu ilk aldığım bireysel gelişim eğitimimde (NLP) düşüncelerimiz, duygularımız, davranışlarımız yani alışkanlıklarımız arasındaki ilişki anlatılmıştı. Kısacası düşüncelerimiz ile kaderimiz ,yani yaşantımız, arasındaki bağı anlamış ve temellerini öğrenmiştim.
Doktora tezim olan “Yapay Sinir Ağları ile El Yazısı Karakterlerin Tanınması – yani bilgisayara el yazısını tanıtan” başlıklı tezimi yapmak için, doktorada aldığım “Yapay Sinir Ağları” dersinde de “Nöro Fizyoloji” okumuştuk önce bir buçuk ay.Şunu farketmiştim orada da; insan nasıl düşünüyorsa, bilgisayara da aynı metotla öğrenmek öğretiliyordu.Yani program nasıl yazılmış ise çıktısı da ona göre oluyordu. Yani önünüzde super bir bilgisayar var ama üzerinde bir yazılım yoksa hiç bir fonksiyonu YOK. LBir yazılım yüklersek de, yazılım nasıl yazılmış ise çalışma şekli ve çıktısı da ona göre oluyordu.
Buradan şunu keşfetmiştim: “Demek düşüncelerimi değiştirirsem, hayatta sıkıntısını yaşadığım olayları da, yani yaşantımın o böümünü de değiştirebilirdim.”
Kendimi keşfetme amaçlı aldığımbu ilk eğitim çok keyifli geldi ve çok şey öğretti.Büyük çözülmeler yaşamıştım. Akabinde
Yaşam Okulu
Yaşam Koçluğu
Yaşamınızı Değiştirmek Sizin Elinizde (Bir Rus bilim adamından)
Meditasyon
Transformal Nefes
Optimum Denge Modeli vb.bir çok eğitim aldım.
Ayrıca kendi SWOT analizimi (Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats – Güçlü yönler, Zayıf yönler, Fırsatlar, Tehditler) yapmanın da zamanıydı.
Gallup tarafından yapılan Strenght Finder testine göre de 5 ana güçlü yönüm çıkmıştı.Test şunları söylüyordu bana:
- Güçlü Yön: Flörtçülük (woo)
Kişiler yeni kişilerle tanışmaya ve onların dostluğunu kazanmaya bayılırlar.Başka kişilerle buzları kırmak ve bağlantı kurmak onlar için memnuniyet kaynağıdır.
Bireylerin içindeki iyiyi görebiliyor ve onların hatalarını veya kusurlarını görmemeyi seçebiliyorsunuz.Belki de başkalarına gösterdiğiniz bu şefkat sizi pek çok kişinin gözünde değerli kılıyor.
- Güçlü Yön :İletişim
İletişim temasında özel yeteneğe sahip kişiler genellikle düşüncelerini söze geçirmekte hiç zorlanmazlar. Hem grup içinde hem de izleyiciler önünde iyi birer konuşmacıdırlar.
- Güçlü Yön: Olumluluk
Bu konuda yetenekli kişiler bulaşıcı bir coşkuya sahiptir.Hep iyimserdirler ve başkalarını da yapacakları şey konusunda heyecanlandırırlar.
- Güçlü Yön: Bireyselleştirme
Özellikle Bireyselleştirme temasında yetenekli olan kişiler her bir kişinin sahip olduğu kendine has niteliklerle ilgilenirler. Farklı kişilerin birlikte üretken bir şekilde nasıl çalışabileceğini anlama yeteneğine sahiptirler.
- Güçlü Yön: Dahil Edilicik
Özellikle Dahil Edicilik temasında yetenekli kişiler başkalarını kabullenebilen kişilerdir.Kendisini dışarıda kalmış hisseden kişileri fark ederler ve onları dahil etmek için çaba harcarlar.
Bu keşif yolculuğu ve yeni öğrendiğim, farkına vardığım tatlar çok güzeldi.En güzeli kendimi tanımamdı. Annemin, eşimin, kardeşimin ya da etrafımda değer verdiğim her insanın benim hakkında söylediklerine %100 doğru gözüyle bakmış ve kabul etmiştim. Kendimi onların gözüyle tanımış ve öyle zannetmiştim.Tabi söz de dinlemeyi ihmal etmemiştim.Ama tüm bunlara ragmen içimdeki fırtına geçmemişti. Takii neden – sonuç ilişkisi kuruluncaya kendimi tanıyıncaya kadar.
Aldığım tüm eğitimlerde öğrendiklerimi uygulamayı da ihmal etmemiştim.Herkesin karşı gelmesine, isyanına ya da yadırgamasına ragmen.Çünkü şunu biliyordum artık: BİLGİ DENEYİM ile BİLGELİK olur.
Tüm bu eğitimlerin yanında bir de, bu dönemde hobim oldu: Yelken. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede, Istanbul gibi deniz kenarında ve çok güzel imkanlara sahip bir şehirde ve de ateş burcundan suyu çok seven bir kişi olarak denize sadece bakarak yaşamıştım. Halbuki hayatımın dümenini artık elime aldığım gibi, denizlerde de yelkenin dümenini elime almak ve o rüzgarla, dalga ile kısacası doğa ile birlikte olabilmek çok güzeldi. Müthis bir keyifti.
Bütün bunlar bana şunları öğretiyordu:
Aynen Yunus’un dediği gibi “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendin bilmez isen ya nice okumaktır!”
Kendimi bilmeden, hayallerime bakmadan, mutlu olduğum kaynakları hiç düşünmeden, sadece bana söylenileni sorgulamadan kabul ederek yaşamıştım.
Halbuki sadece teknoloji ile ilgilenerek, dört duvar arasında geçirilen zamanlar değil, beni insan ile birlikte olmak, onların içindeki hazineleri dışarı çaıkarmak, bilgilerimi paylaşmak mutlu ediyordu.
Şimdi insanların içindeki kaynakları dışarı çıkarmaları için yol göstermek amaçlı, onlarla tecrübelerimi, farkındalıklarımı paylaşmak için çalışıyorum.
Kendi kurduğum işimde Anlamlı Ruhsal Yaşam (ARYA ) Akademisinde, kişilere ve kurumlara içlerindeki ruhun ateşiyle motivasyon kaynaklarını bulabilecekleri ve önce kendilerine ya da kurumlarına sonra başkalarına da faydalı olabilmelerinin yollarını, metodlarını anlatmaya gayret ediyorum

Onlara
“Seni Dinlemek İstiyorum”
“Seni Anlamak İstiyorum
“Sana Anlatmak İstiyorum”
“Etkin İletişim Kurmak İstiyorum”
Platformlarında sunumlar yapıyorum. Mentorluk yapıyorum. Düşüncelerini değiştirmenin yollarını anlatıyorum Zihin Dili Programlama (NLP) metodlarıyla.
İletişimi, Motivasyonu, Inovasyonu, Yaratıcı Düşünme Tekniklerini anlatıyorum.Bunları bir de hobilerim ile birleştirerek yapıyorum.Denizde yelken ile motivasyonu anlatabiliyorum mesela.
Alexis De Tocqueville’nin de dediği gibi
“Güçlü yönlerimizi kullandığımızda başarılı olabiliriz ama zayıflıklarımızdan yararlanabilirsek başarımızı zirveye taşırız.”
Evet zayıf yönlerim vardı.
Özdeğer, özsevgi ve özsaygı’daki sorunlardı bunlar.Bizler kendi değerlerimize sahip olmadığımızda, kendimizi sevmediğimizde ve saymadığımızda başkaları bunların hiç birini zaten yapmıyordu.Ve bize istediğimizi vermiyorlardı.
Başkaları bize, bizim onlara öğrettiğimiz gibi davranırlardı.
Bunlar hepsi derin tecrübelerdi.Ve hayat öğretmeni benimle bu konuda iyi bir çalışma yapmıştı.
Hayatta izlemem gereken yoldan artık eminim: HİSLERİMİN PEŞİNDEN GİTMEK, RUHUMUN HİSLERİNE KULAK VERMEK ve RUHUMUN BENİ DENEYİMLEMEYE İTTİĞİ SERÜVENLERE GİRİŞMEK!!!
Ne yaşadığımızın önemi yok.Yaşadıklarımızdan neleri öğrendiğimiz önemli.Bizi nereye taşıdığı.
Artık İNSANLARLA yapmak, paylaşmak istediğim:
ONLARA
Görülenin arkasındaki GÖSTERMEK
Sözcüklerin ötesini ANLATABİLMEK
Sınırların ÖTESİNE, SINIRSIZLIĞA TAŞIYABİLMEK
Yani başka bir değişle Akvaryum’dan OKYANUSA TAŞIMAK
Bunun için de
- Bireysel Koçluk
- Yönetici Koçluğu
- Kurumsal Koçluk ve Eğitmenlik çalışmalarımla yapıyorum.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...