Zorluklarla Başlıyor; Ama……

Fatoş’u bu sene tanıdım, güzel bir başlangıçla da bir Kagider projesinde beraber çalışmaya başladık. Projemiz; İş Hayatında Yaşanan Zorluklar.Bu çalışmada ilk örnekleri bizler önce kendi hikayelerimizden derleyelim, dedik.Fatoş “Ben çok zorluklar yaşadım, yazarım.” dedi ve Girişimcilik hikayesi içinde zaman, zaman yaşadığı zorlukları da koyarak gönderdi. Ben hikayeyi okurken ,hep  artık bu son olsun dedim. Ama zorluklar, şansızlıklar  bitmek bilmedi. Fatoş’u aradım. Fatoş’cum bunlar sanki biraz fazla gibi diyecek oldum. O da bana hepsini yazmadım, zaten demez mi? Fatoş’un yaşadığı iş hayatının farklı alanlarda ki bir çok zorlukları yeni projemize bırakıp, ben, Fatoş’un girişimcilik  hikayesini burada, tersden okudum, başarılarla başladım, ve sizlerle paylaşıyorum.

Fatoş Somsa , 2007 yılında Meclis Haber Dergisi tarafından;‘Yılın En Başarılı İş Kadını ‘ seçiliyor. Aşağıda da dergiye verdiği röportajdan alıntılar, var.

Fatoş beş yıl önce, biraz kendi hayatını, iş hayatının, nasıl başladığını, aktif çalıştığı sosyal sorumluluk projesini, sonra da firmasını anlatmış.

“1972 yılında Erzincan’da doğdum.1979
senesinde ailemle birlikte İstanbul’a
yerleştim.Ticaret lisesi mezunuyum.Lise
döneminde iki yıl Etibank’ta cari hesaplar
–müşteri ilişkileri departmanında stajyer
olarak çalıştım.Okulu bitirdikten sonra
muhasebeci olarak iş hayatına
atıldım.Şansım bir gümrük firmasında işe
başlamış olmamdı.Beş yıl süren
muhasebecilik yaşamımda iyi bir
dinleyici,araştırmacı ve gözlemci
olmam,muhasebeciliğin yanı sıra ihracat gümrükleme departmanında düzenli olarak çalışmam
bende iyi bir birikim oluşturmuştu.Bu nedenle birikimlerimi en iyi şekilde değerlendirmek ve
kendimi daha fazla geliştirebilmek adına nakliye sektörüne geçiş yaptım.
Taytrans’ın kuruluşundan sonra bir yandan şirketi iyi bir noktaya taşımak için yoğun bir
şekilde çalışırken , diğer yandan kendi kişisel gelişimimden ve hobilerimden
vazgeçmedim.Aynı süre içinde Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde lisans eğitimi aldım
ve Cambridge Bell International Scholl’da dil eğitimimi tamamladım.                        Diğer taraftan ; “Ulusal
Köy Kütüphaneleri”adı altında Gazi Güder tarafından başlatılan çok güzel bir projenin
Avrupa Yakası temsilciliğini yapıyorum.Bu proje ; kitaba ve kütüphaneye gereksinimi olan
köylerle ,onlara destek olmak isteyen insanlarımız arasında bir köprü görevi
görmektedir.Mutlaka herksein kütüphanesinde atıl olarak duran muhtelif kitaplar var.Çocuk
kitaplarından romanlara,ansiklopedilere,ders kitaplarına kadar her çeşit kitabı bağışlamak
isteyen gönüllülerden yardımları topluyoruz ve kütüphanesi olmayan köylere,okullara
kütüphane kuruyoruz.Bunun yanında bilgisayar,giysi,kırtasiye ve oyuncak yardımları da
gönderiyoruz.
Fatoş’un ödül aldığı firması Taytrans;
Benim çocukluğumdan beri atlara ciddi bir merakım var ve son altı yıldır binicilik
yapmaktayım.”Tay” ismi de buradan geliyor.Taytrans 1996 yılında havayolu kargo
taşımacılığı alanında hizmet vermek üzere kuruldu.1997 yılı itibari ile denizyolu full ve
parsiyel konteynır kargo taşımacılığına da abünyesine kattı.Bugün 10.yılını geride bırakan
Taytrans ,Utikad ve Fiata üyesi olarak dünya çapında geniş acente ağı ile ; İstanbul
Havalimanı,Ankara ,İzmir ve Mersin şubeleri ile özellikle ithal kargolar için hava ve gemi
yoluyla servis vermeye devam etmektedir.Özellikle ithal kargolar diyorum çünkü biz bu işe
başladığımız zaman gördük ki ,Uzakdoğu ve Amerika’dan taşımacılık talebi oldukça yüksekti.

Fatoş’un iş hayatında  detaylara indiğimiz de hep zorluklarla dolu olduğunu görüyoruz. Hem de ne zorluklar. Bütün bunlarla uğraşırken, babasından da olumlu tepki almayacağını bildiği için, hep işini, ortaklığını, arabasını, herşeyi saklamak zorunda kalıyor.

Fatoş’un  işini kurarken, yaşadıklarının bazılarını aşağıda kendi anlatımı ile aktardım.Dediğim gibi hepsini bu hikaye de  anlatmak istemedim.

“Firma kuruluş konuşmalarını ,planlarını yaparken her şey toz pembe görünüyordu. Ortaklardan birinin  deniz taşımacılığı alanında faaliyet gösteren firması zaten vardı. Kurulu bir düzen içinde bir masa da bana vereceklerdi ve bende hava kargo taşımacılığını başlatmış olacaktım. Nasılsa deniz  kargo taşımacılığı yapan müşterilerin hava kargo potansiyelleri de  ve tüm satış kadrosu pazarlama yaparken hava kargo taleplerini bana yönlendirecekler  vardır, diye düşünmüştük.  Diğer ortak hava limanı ayağını çözecek  ve aynı zamanda kendi geçmiş portföyünü kullanarak müşteri de getirecekti. Bana da satış hariç ,ofis içinde , yurtdışı acenta ağı oluşturmak, maliyet ve satışları belirlemek, teklifleri vermek ve operasyonu yürütmek , hesapları tutmak  gibi diğer işler kalıyordu. Bu arada  Ben İngilizce bilmediğim için  özel ders almaya başlamıştım ve ben yazışmaları direkt olarak yapabilecek düzeye gelene kadar  diğer firmanın çalışanları yazışmalara destek verecek diye planlamıştık.

Yani kağıt üzerinden bakıldığında , Ofis , eleman  maliyeti yok , hazır müşteri potansiyeli var herşey mükemmel gibi  görünüyordu ama hiçbirşey planlandığı gibi gitmedi.

Ofisteki arkadaşlar kendi iş yoğunlukları nedeni ile yazışmalara destek veremediler, o zamanlar internet te yoktu, tüm yazışmalar fax yolu ile yapılıyordu. Bir arkadaşımın çok ciddi desteği oldu dışardan . Matbu acenta arama mektupları hazırladık ben onların ülke bölümlerini değiştirerek tüm dünyada acenta ağı oluşturmak için girişimde bulundum. Gelen cevapları bana tercüme ederdi ve benim söylediklerime göre cevap yazar bana geri gönderirdi. Bu şekilde dünyanın bir çok noktasından acentalar  ve maliyetler oluşturmaya başladım. Diğer taraftan da aldığım özel dersler de sadece teknik  iş İngilizcesi üzerineydi. Bu nedenle ben çok uzun bir süre ,Çin’liler gibi çok iyi İngilizce yazan ama konuşamayan biri oldum. Okumaya devam et

Mutluluklar Karıştı

Berrin Kuleli, Fisun Usta, Şule Ateş,Selma Akdoğan,Zehra Güngör,Ferda Boyar,Nuran Evrensel ile Yarışma gecesi, Four Season Otelde. 

Artık doğum günlerinde kutlamalar bir günle sınırlı kalmıyor, haftaya dağılıyor. Hızlı yaşam şartları öyle gerektiriyor. Önemli olan o günlerde, mutlu anlar, sağlıklı anlar, çoğunlukta olsun.Neşe olsun, kahkaha olsun.Güzel şeylere, vesile olsun. Hatırlanmak güzel, güzel sözler duymak güzel, sevildiğini hissetmek çok güzel. Ben de böyle bir hafta yaşıyorum. 6 Haziran doğum günümdü.

Yeşim Müftüler Seviğ, Serpil Yılmaz, Gülden Türktan ile

Garanti Bankasının Kagider ve Ekonomist Dergisi ile 6 senedir yaptığı  Yılın Kadın Girişimcisi Yarışmasının Ödül Töreni ile aynı güne geldi, benim için çok güzel bir armağan oldu. Oradaki çoşku, heyacan, yarışmacıların hikayelerini bilmek, ya da yeni öğrenmek paylaşmak, yarışma neticelerinin açıklandığında yaşanan duygusal anlar çok güzel anlar benim için. Her sene katılmaya çalıştığım bir tören. Bu sene de benim doğum günüme denk geldi ve hiç olmayacağı kadar da, çok başarılı girişimci arkadaşımla biraraya gelerek, doğum günü tebriği alma şansım oldu.

Ayşe Işıl, Şenda Tüfekçioğlu, Ferda Boyar, Nuran Evrensel ile

Bu senenin tüm finalistleri de, birbirinden güçlü, değerli yarışmacılardı, 6250 kişinin arasından seçilen 15 finalistden  üçü ayrı, ayrı dallarda ödül aldılar. Ödül alan üç finalist de, tesadüf Anadolu’muzun çıkardığı güçlü kadınlardı. İnançla, sabırla, çok çalışarak, nasıl  mücadele ettiklerini ve başarıya ulaştıklarını kısa filmlerle gördük, kendilerinden dinledik, ve gözlerimiz doldu, içimiz titredi, onların azmi, cesareti hepimizi sarstı, silkeledi, bizi kendi mücadelelerimize götürdü. İkisi şuanda yine kendi şehirlerinde biri Mardin’de biri Bursa’da işlerine devam ediyorlar.Ama Türkiye’nin her yerin de de yurt dışında da çalışmaları, satışları  var.Üçü de çok doğal, güçlü, çoşkulu insanlar. Tören sonrası  finalistlerle  tanışmak, birarada olmak , sevgili Başkanımız Gülden Türktan‘dan  hikayelerini dinlemek çok ilgimizi çekti.Kagiderden arkadaşımız Nerma Gökçe‘nin de finalistler arasında olması bize ayrıca sürpriz ve mutluluk oldu.

Bu senenin  Kadın Girişimci birincisi Nurcan Özdemir‘in  hikayesi ise hepimizi  en çok sarsan, etkileyendi. Artık yeni girişimciler, gençler bilmeliler ki, Nurcan örneği gibi, sadece istemek, çalışmak, cesaret,  her zorluğu yeniyor. Sonra da, geçen senenin Bölgesinde Fark yaratanlar kategorisinin birincisi, Mardin’den Ebru Baybara ve bu sene yine Mardin’den aynı kategori birincisi Yasemin Kalya ile beraber olmak, onları çok öncelerden de tanıyor olmamız mücadelelerini bilmemiz ayrıca mutluluk oldu.Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimci dalında Gülay Özgön’ün  Genetik alanında Türkiye’de ilk uğraşan olması çok önemli idi.                                                                                                                                         Çok yakınen tanıdığım, çok başarılı Mardin’li kadınlar sürekli artıyor. Hepsinin çok özel farklı hikayelerini tek tek yazmam lazım. Aşağıda onlardan biri Ebru Baybara ile

 Sosyal medya sağolsun, heryerden, inanılmaz güzel mesajlar aldım, çok mutlu oldum, hepsini saklamak istiyorum.Güzel bir hafta, güzelliklerle devam ediyor.7 Haziran da da, sevgili arkadaşım Özlem Duyar Aytemiz ile  bizi  mutlu eden, bir toplantıya katıldık.Çok genç girişimci, Tuğçe Ergun‘dan  çevreye, doğaya,ülkemize, kadınlarımıza katkı sağlayacak bir proje çalışmasını, çoşkulu, inançlı anlatmasını dinlemek, çalışmalarını paylaşmak  çok hoştu.Toplantının arkasından beraber çok keyifli bir mola verdik. Benim, bizim, çoğumuzun çok sevdiği bir mekanda Erenköy’de Bistro 33 de, güzel arkadaşımın zarif teklifiyle, tekrar kutlama yapma,sohbet  etme şansım oldu.Hava çok güzeldi, bunaltmıyordu,çünkü hafif bir serinlik vardı.Umutlandırıcı projeleri dinlemek enerji vermişti. Arkasından, sohbet de çok güzel geçti.

Dünya Çevre Günü de 5 Haziran da çok katkı dolu, fayda dolu bir organizasyon oldu. Beni tüm ekibimizi, davetlilerimizi mutlu etti, umutlandırdı, arkadaşlarım çok güzel anlattılar, bende yarın  Yeşil Kagider Blog‘ a  kendi yorumumla anlatacağım. Benimle mutluluğumu paylaşan doğum günümü kutlayan herkese tekrar tekrar teşekkürler, sevgiler.

Aşağıda Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması ile ilgili kısa bir bilgi aktardım.

KAGİDER, Garanti Bankası ve Ekonomist Dergisi işbirliği ile düzenlenen ve bu yıl altıncısı gerçekleştirilen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nın ödülleri dün akşam Four Seasons Bosphorus’ta yapılan ödül töreninde sahiplerini buldu. Okumaya devam et

Değerli Rehberlerim ve Türkiye’de İlk Kez İnternette Koçluk

Geçtiğimiz yıl ve bu sene kişisel gelişimle ilgili birçok bilgiyi birarada bulma şansım oldu, ve devam ediyor.                                                           Quantum konusunda da, hep okurum, dinlerim, takip ederim,özel bir çalışma da yapmayı düşünürken, planlamadan,hayatıma  birden  bir quantum koçu girdi, kendisiyle başlattığım seanslar, yaz ve hastalıklar esnasında kesilmek zorunda kaldı ama ilişkimiz devam ediyor.

Sevgili Aynur Tümen beni yazmam konusunda ilk tetikliyen oldu. Bu yıl hem Aynur Tümen, hem bir danışanı ilk kitaplarını yazarak, bana çok da güzel örnek oldular.

Mevlanayı öğrenme anlama isteğim,hep vardı, ama o da, bir anda gerçekleşti.                                                                                                   Çok değerli, Mesnevihan Nur Artıran hanımla Mesnevi sohbetlerine  başladık. Kendisiyle her ay uzun sohbetler yapmaya devam ediyoruz. Bu faydalı sohbetler benim ve arkadaşlarım için çok büyük şans oldu.

Bu sohbetlerde, hem tek tek, anlamaya çalışıyoruz, hem biribirimizle de paylaşarak, dinlediklerimizi, yorumlarıımızı, ya da nasıl hayata geçireceğimizi tartışıyoruz böylece çok daha etkin öğrenme şansımız oluyor.

Nur hanım,  geçtiğimiz ay ilk kitabını çıkardı.                           O da hep elimde, ama Mesneviyi Nur Hanımdan dinlemek, tekrar, tekrar sorabilmek,örneklerle paylaşmak benim için çok değerli.

2011 in ikinci yarısında başladığım, diğer bir çalışmam da sevgili üyemiz Diana Misim Fındıkoğlu ‘nun aracılığı ile Kagider ICF  Uluslarası Koçlar Federasyonu işbirliği ile yaptığımız koçluk seanslarında,  aynı zamanda,  ICF Türkiye Şubesi Başkanı olan,  değerli, profesyonel koç Gürkan Sarıoğlu ile  oldu.                                                                      6 seanslık bir çalışmayı   başlattık ve geçen hafta sonlandırdık. Gürkan Beyin, benim blogumun ilk çıkışı ve devamı sürecinde çok olumlu katkısı oldu. Sonrasında da yapmak istediklerimle ilgili bazı tereddütlerimi yendim, ve kendisine de kararımı da bildirdim. Bir sene sonrası için de ilk hedef tarihimizi belirledik.

Girişimci kadınlara koçluk yapmak bence oldukça zor iş diye düşünüyorum.                                                          Bu çok güzel proje için hem sevgili Diana’ya, hem ICF ‘e hemde değerli koçum Gürkan Sarıoğlu’na çok teşekkür ediyorum.                                                                        Gürkan bey kızı Özlem’le  beraber başlattığı koçluk çalışmasına şimdi de Vivi Soryano ve oğlu Dani ile devam etme kararı aldılar.İnsparkus adlı  şirket koçluk çalışmalarında Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek İnternet üzerinden koçluk hizmeti vermeye başladı. Çok iddialı çok farklı projeleri var. Danışanlarının özellike Y kuşağından daha fazla  olduğunu söylüyorlar.          Yeni projelerinde başarılar diliyorum.

Coelho’yu yeniden, yeniden  okuyorum, Zahir’le başladım, sonra Elif, şimdi de seneler önce okuduğum Simyacı hep elimde . Richard Bach’ı  Martı ile , Aykut Oğut’u son kitabıyla tekrar tekrar okudum, daha listeler uzun.                                                                        Başucu kitaplarım, şu ara on tane kadar oldu. Bir de, Rhonda Byrne var.Secret’ın yazarı. Onun The  Power kitabı.

Hepsini  bir arada  okuyorum, düşünüyorum. Birşeyleri daha net anlamaya çalışıyorum. Önemli olan anladığımı yaşam felsefesi haline getirmek.                                                   Her zaman  beceremediğim en önemli şey, tüm öğretilerde, olumsuzluklardan uzak dur denmesine rağmen, yaşadıklarımız bizi,  zaman zaman olumsuz düşüncelerin içine çekiyor, ve mutsuz oluyoruz.                                                                                          Olumsuz olaylara kayıtsız kalabilmeyi başarmak, en zorlandığım bu.                                Annemin hastalığında da başaramadım, yaptığım panikle, üzüntü ile kendimi de hastalıkların pençesinde buldum. Buradaki sır, kayıtsız kalmak olamazdı,annemin çektiği ıstıraba nasıl sırtımı dönebilrdim. Ama orada da bir mutluluk, bir iyi neden, bulmalıydım. Nitekim de vardı. Hastalıkla olamayacak kadar birbirimize yakın olduk. O güne kadar yeterince gösteremediğimiz,dile getiremediğimiz, sevgilerimiz, güzel duygularımız açığa çıktı. Anne kız arasındaki yılların çözemediği birbirine yeterince açılamama, anlayamama problemlerimizi  çözdük.   Her şerrin bir hayra döneceğini  düşünürsek, sevgiyle, hayrın yolunu zaten açmış oluyoruz. Ama Nur Hanım’ın da dediği gibi panik yapmadan, her ne yaşıyorsak; kötü,  olumsuz duygular hissetmeden, herzaman yaptığımız gibi sevgiyle olumlu duygular hissetmek. Mevlana felsefesi de bunu anlatıyor.

,

Bir gün Şems’e bir adam gelmiş; “Hayatım alt üst oldu,” demiş.
Şems de şöyle cev…ap vermiş;                                                                                        “Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını ?

Rhonda Byrne da son kitabında Evrenin Sırrını ve Gücünü çok güzel anlatıyor, özetliyor. Her sayfasını çok severek okuyorum. Buraya seçmekte zorlanıyorum. En iyisi zaman zaman aktarayım. Her zorda kaldığımızda,  sığınacağımız,dayanacağımız, her şekilde şükredeceğimiz, birşeylerimiz olsun, hep hatırlayalım, uygulayalım.

Hayat size herşeyi sevdiklerinizi seçeseniz diye sunuyor! Eğer biri sizin istediğiniz bir şeye kavuşursa bu sizin başınıza gelmiş gibi,heyacanlanın. Hayat size herşeyi sunuyor ve eğer onun için sevgi hissederseniz aynısını kendinize çekersiniz.

Sevmediklerinize sırt çevirin, ve onlar için birşey hissetmeyin.                                          Sevmediklerinize hayır demeyin çünkü hayır demek onları size getirir.                         Sevmediğiniz şeylere hayır derseniz, onlar hakkında kötü hissederseniz kötü hisler verirsiniz ve o hisleri hayatınızdaki olumsuz durumlar olarak geri alırsınız.

Hiçbir şeye hayır diyemezsiniz çünkü “Hayır, onu istemiyorum,” dediğinizde çekim yasasına evet demiş olursunuz.                                                                      Sevmediklerinize sırt çevirin ve onlara hiçbir his vermeyin çünkü onlar oldukları gibi iyiler ama onların sizin hayatınızda yeri yok.

Keyifler,Gerçekler,Tanrı Aşkı, Sevgi

Çok akıcı,dolu dolu yaşanan, güzel günler,sonunda Cuma sabahı,çok sevdiğimiz bir arkadaşımıza, yine çok sevdiğim bir arkadaşımla  taziyeye gidiyoruz .                           Moda da deniz kenarında bir apartmanın, üst katı, arkadaşım gülen yüzü sevgi dolu kalbiyle bize kapıyı açıyor. Kapı açıldığında arkadaşımızın sevgi dolu yüzünün hemen arkasında, çok güzel bir fotoğraf, nasıl içimizi ısıtıyor.Sokağın soğuğu, salondan girince, kendimizi  içindeymiş gibi hissettiğimiz, denizin sesi martıların çığlıkları  sadece fonda kalıyor. Yüreğimizde, fotoğrafta elele tutuşmuş deniz kenarında yürüyen iki güzel insanın resmi. Arkadaşımız, iki sene önce hep beraber çıktıkları bir Hawaii seyahatinde, sahilde, kumlar üstünde yürürken anne ve babasını çekmiş.                                                                    Anne üç sene evvel alzaymır oluyor, aile çok üzgün, ama hep bir arada annelerini bir çocuk şefkatiyle kucaklıyorlar. Baba en sevdiği insanın yanından hiç ayrılmıyor, elini bırakmıyor. Mavili, bejli  giysiler giymişler. Annenin başında şapkası,mavi gömleğinin üzerinde ışıltılı renklerde desenler var. Yüzünde küçük çocuk kadar mutlu bir tebessüm, yanında sevgiyle bakan, sıkı sıkı  elini tutan can yoldaşı kocası. Bırakma beni, ben burdayım  haykırışı içinde. İkisi de seksen yaş civarında. Anneyi birbuçuk sene önce kaybediyorlar, geçen ay da babayı. Baba da sonunda  hayat arkadaşınla  buluşmaya, ve  sevgiyi yaratan, sevgili tanrısına kavuşmaya gidiyor.

“Sevmek bu kadar guzelse ,kimbilir sevmeyi yaratan ne kadar guzeldir”       Mevlana

Sözler bitmiyor, ama ilk girişte zaten, herşeyi dinlemiş, anlamış, öğrenmiş olmaktan, öte duygularla tekrar hayatın içine karışıyoruz.

Günün diğer yapılacakları, toplantılar, çalışmalar,  ve sonra  birşeyler mıknatıs gibi çekiyor, kocaman aşkım ve çok sevdiğim bir arkadaşımla buluşup Zenne’ye gidiyoruz.hiç sorgusuz, hiç tereddütsüz, çağrılmışız gibi. Üçümüz de seyrederken donuyoruz, sarsılıyoruz, konuşamıyoruz, nefessiz sonunu bekliyoruz. Filmi anlatmama gerek yok. Bu yıl 48.Antalya Altın Portakal Film Festivalinde  5 ödül aldı,yılın en iyi filmi, görüntüler, oyuncular, müzik, danslar, çok iyi.

Yönetmenler Caner AlperMehmet Binay, Oyuncular  Kerem CanGiovanni ArvanehErkan AvciTilbe Saran,Rüçhan Çalışkur

Eleştirilecek yanları da olabilir , ama yapmak istemiyorum. Benim genel tercihim hep mutluluk enerji veren filmler olmasına rağmen Zenne’yi görmek istİiyorum. Ödülleri, gerçek hikayeden yola çıkılmış olması,tam bilemediğimiz bir dünyaya ait oluşu beni çekiyor. Belki çoğumuz  bilmesek, yaşamasak da hayatımızdaki gerçeklerden biri. Film annelerin, babaların çocukların dramı, üç arkadaşın hikayesi.İnsan inanmakta zorluk çekiyor. Kadınların yok sayıldığı, bir coğrafyada, belliki zamanında çok ezilmiş, kakılmış sevgi verilmemiş bir anne, oğlunun  eşcinsel olduğunu  öğrendiğinde, babaya nasıl eziyet ediyor,suçluyor,ve oğlunu öldürmeye zorluyor. Bu nasıl bir kültür, nasıl bir toplum yargısı, baskısı. Tanrı aşkından, sevgiden nasıl bu  kadar uzak ve habersiz olabiliyorlar. Nasıl bu kadar gözleri kapalı, kulakları sağır….Uzun süre etkisinden kurtulamıyoruz, kurtuluş sadece ve sadece iyi insan olmak, tanrı sevgisini bilmek ve anlamak olduğunu bilmekten öte yapılacak tek şey ,acı da olsa  gerçekleri paylaşmak, kaçmamak yok saymamak, ve hep beraber doğruyu bulmaya çalışmak….içimizdeki sevgiyi paylaşmak,

Dunyanin sevgi enerjisine ihtiyaci var icimizdeki sevgiyi yayalim….
Handan Özgür Ercengiz

Yine keyifli bir koşturmayla başlayan Cumartesi akşamı , çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın kına gecsine katılıyoruz. Çok davetli var, çok büyük bir salon, yok, yok. İkramlar, yemekler, hediyeler, kınalar, dövmeler, sanki kına gecesi değil, büyük bir panayır, şölen.          Hertaraf rengarenk, gelinimiz çok güzel özel giysileriyle sonrada mavi bir tuvalatle aramızda dolaşıyor.Müzik, özel koro, solistler, orkestra, geleneksel tüm danslar, adetler. Bir köşede gözlemeler yapılıyor, bir köşede lokmalar, ayrıca yemeklerin bolluğu ve kalitesini söylememe gerek yok. Arkasından mükemmel bir tatlı servisi, Güllüoğlu çeşitleri ile .Özel giysili güzel kızlar ocaklarını kurmuşlar, kahveler yapılıyor.                                              Böyle renkli, mutlu güzel bir gecede, masada yanıma çok sevdiğim bir arkadaşım geliyor,mutluluk saçan hep gülümseyen, hep pozitif hep ışıl, ışıl , hep renkli neşeli arkadaşım. Kendisini  blogumda da anlattığım, çok sevilen arkadaşımla, yoğun müziğe rağmen sohbet etmeye çalışıyoruz. O anlattıkça beni şaşırtıyor. Devam ettikçe , şaşkınlığım, merakım çok daha fazla artıyor. Ben arkadaşımı geçtiğimiz ay, yazmaya çalışmıştım ama, yazılmamış çok şey olduğunu hissediyorum. Tekrar anlatırım, bunlar çok özel, değerli diyorum kendisine. Daha dikkatli dinlemek, not almak istiyorum, ve anlıyorum ki tüm hayatı böyle özel, herkesden  daha farklı, daha mutlu ve pozitif  olduğunu biliyordum ama bu kadarını ilk kez öğreniyorum. Sonunda gecenin en sarsıcı en etkileyici sözlerini duyuyorum. Arkadaşım herzamanki en doğal haliyle, diyorki; “Ben tanrının parçasıysam,zerresiysem , bunu hakedecek ,yansıtacak değerde, ışıltıda olmalıyım. Işık saçmalıyım.”   Bunları söylerken kendinden son derece emin ve rahat. İşte içimizdeki, enerjinin,gücün, sihirli anahtarı.

Gecenin sonunda vedalaşıp eve  dönerken çok sevdiğim yol  arkadaşımla paylaşıyorum konuştuklarımızı. Her yerde bu sihirli anahtarı bulmaya çalışıyoruz. Mesneviyi  anlamaya çalışıyoruz,ayrı ayrı  tasavvuf sohbetlerine,  katılıyoruz,yeni eski değerli düşünürleri, yazarları  okuyoruz, konuşuyoruz, aslında arkadaşımızın hissettiği gibi, sihir, güç içimizde, sadece bizim onu dışarı çıkarabilmemizi bekliyor. Bu güç çıkmalı ki bizden de yansısın. Bizde kendimizi sevgili Handan’ımız gibi ışıktan bir küre gibi hissedelim.Yolumuz hergün sevgiden geçsin.

Briç Aşkım ve Bana Kazandırdığı Mutluluklar

2003 de çok sevdiğim bir arkadaşım beni briç derslerine başlattı. Hep isterdim, ama ilk teşebbüs onun sayesinde oldu.Bir sene hiç aksatmadan haftada bir gün derse gittim.Hocam Süleyman Kolata başından şart koşmuştu.

Derslere ara verirseniz devamını getiremezsiniz, mazeretiniz varsa hiç başlamayın. O dönem de üç haftalık bir Amerika seyahatim vardı, hocam başlama o zaman diye ağırlığını koymuş ben de üç haftanın derslerini arkadaşlarımdan maille alacağım aksatmayacağım, çalışacağım, sözleri ile çok zor ikna etmiştim.

Briç sevdası bambaşka , sevgili  hocam üniversitede dişçilik fakültesinde başlıyor brice,  ve okulu da bitirmeden kendini hep briç içinde buluyor. Kendisi aynı zamanda Milli Takım        Oyuncusu, çok değerli, çok sevilen  bir hoca.Hepimizin hem çok sevdiği hem de çekindiğimiz hocamız, her turnuvada, gözünün ucuyla , herkesin ne yaptığını nasıl oynadığı takip eder,  turnuva sonrası bizi uyararak şaşırtır.

Hocamız Uluslararası Turnuvada Takım Arkadaşlarıyla

                                                              Birinci yıl sonunda da bizi, yüzme öğrensin diye denize atılan çocuklar gibi turnuvanın içine, bilenlerin arasına oturtur. Bizim içinde başka alternatif yoktur,  ya oynarsın ya da bırakır gidersin.

Genelde, her kurs döneminini bitirenlerin sayısı  başlayanların yarısı kadar bile değildir.Bunun nedeni,  Briç öğrenmenin biraz gönül, biraz sabır ve sebat isteyen bir iş olmasından kaynaklanır, ama uzun bir sürecin sonunda bu oyunu öğrenen ve oynayana da ömür boyu keyif verir.

Briçin en önemli özelliği de ortağınla anlaşman, ya da anlaşacağın ortağını bulman. Bende öğrenme senemi tamamladığımda gireceğim ilk turnuvaya  bizden, yani yeni öğrenenlerden  hiç kimse gelmemişti.

Canım arkadaşım Nihal, çok sevdiği bahçesinde

Köşede boynu bükük hocamın beni birisiyle eşleştirmesini bekliyordum. Doğal olarak da bilenler de yeni öğrenenlerle ya da tanımadıkları ile oynamak istemezler, biraz sonra hocam bana yan tarafı işaret etti. Orada çok zarif ben yaşlarda bir hanım da benim gibi bir eş arıyor, ve o da daha önceki sene ders almış ama tamamlayamamış bu sene yine derslere gelen benim gibi yeni öğrenenlerden bir arkadaştı. Birbibirimizi bulmaktan çok mutlu ama bilenlerle oynacağımız için çok heyacanlı ve ezik, oyunlara başladık, her masada önceden kusurumuz olursa affola diye , diye. Acemilik böyle birşey tabii. Sonunda bizde öğrenmeye ve alışmaya başladık, gayret ettik. Ben de hayatımın en güzel tesadüflerinden biri sayesinde kendime çok iyi bir arkadaş, dost ve briç partneri bulmuş oldum. Birbirimize briç de de çok iyi uyum sağladık. İkimiz de keyif için oynadık, hiç kızmadık, hiç hırçınlaşmadık, ne kendimize ne de oynadığımız diğer çiftlere. İkimiz de çok severek oynadık, ama çok da tutucu ve ısrarcı olmadık hiç bir zaman, işlerimiz, önceliklerimiz değiştikçe turnuvalara katılamadık, ama hep keyifle oynadık. Kısa zamanda eşlerimizle de bir araya geldiğimiz bir kayak programı yaptık.

Hep Beraber Bodrum’da

Aynen düşündüğümüz gibi, benim kocaman aşkımla onun eşi sevgili Murat da çok iyi anlaşır oldular. Bir zamanların aynı dönem gençleri olan iki kafadar, konuştukça inanılmaz ortak arkadaşları olduğunu farkettik. Sohbetlerin, kayak seyahatlerinin arasına briçi de ekledik. Onlar da severek ilgilenerek katıldılar teklifimize, eski bir gorenci olan Murat (İnsel) da yeni öğrenen,  Necil’le partner olunca biz harika bir oyun grubu da oluşturduk. Daha sonraki seyahatlerimiz de beraberce değişik turnuvalara katılır olduk. Değişik klüplerde değişik turnuvalara katılma keyfini yaşadık. Bodrum’a her sene özel briç seyahatleri düzenlemeye başladık.İki aile çok keyifli paylaşımlarımız oldu.

İnsel Ailesi Hep Birlikte

Nihal resim yapan, seramik, cam işi yapan çok zarif doğa ve hayvan dostu, harika bir anne, evlat ve eş. Murat çok özel hobbyleri ile çok canlı, hiperaktif, çok neşeli, çok keyifli dost arkadaş, herzaman rastlanmayacak, değerli dostlarımız oldular. Hep beraber yemekler sofralar davetler yaptık.

Bizim yaşlar ve sonrası için briç oynamak  çok güzel dönemler, keyifli . yaşlar. Katıldığımız turnuvalarda ki grup ortalaması genelde bizden bir on yaş daha büyük, bize genç kızlarımız geldi dediklerine göre düşünün. Nihal‘le senelerdir, Maçka’da İstanbul Teknik Üniversitesinde,  İ.T.Ü  Vakfı’nın  düzenlediği turnuvalara katılıyoruz. Vakıf da , hocamız Kolatan‘ın  öğretmenliğinde hem  ders veriliyor, hem  turnuvalar  düzenleniyor, zaman zaman  da üniversitenin konser salonunda, klasik müzik konserleri düzenlenip, zaman zaman da tarihi, turlar ya da seyahatler yapılarak öğrenci okutmak için  katkı sağlanıyor. Bizlerde bu çok müstesna ortamda hem briç öğrendik, şimdi turnuvalara katılıyoruz, hem çok güzel dostluklarımız oldu. Hiç kağıt oyunu bilmeyen benim için briç zihnimi, beynimi hep dinamik tutan beyin jimnastiği yaptıran çok yararlı bir spor aynı zamanda. Briç konuşmadan ortakların birbirini anlaması ve ona göre oynaması gereken bir oyun. Herşeyiyle, dikkat ve iyi konsantrasyon gerektiren ve oynandığı süre içinde sana çok keyif ve mutluluk veren bir oyun.Çok uzun yıllar oynayabileceğimiz, oynadıkça da daha mükemmele yaklaşıp daha çok keyif alınacak bir oyun. Ama en güzeli kazandığımız çok değerli arkadaşlarımız dostluklarımız, onlarla geçirdiğimiz seyahatler turnuvalar, bizleri çok mutlu eden anlar. Çok teşekkür ediyorum. Beni elimden tutup briç okuluna yazdıran sevgili üniversite arkadaşım,  Semra ‘ya . Belki bende sizleri niyetlendiririm, özendiririm, ne dersiniz. İstemek ve sevgiyle hayal etmek yeterli .