Ben hep Büyükada’ya aşıktım… Seneler önce hep nasıl yaparım, Büyükada’da yaşarım derdim…Seneler sonunda hayallerim bir gün gerçekleşti, ve bu ay Büyükada’yız. Ben de hem adayı keşfediyorum, hem de adada yaşamanın keyfini, farklılığını yaşıyorum. Yaşarken de her gördüğümü merak ediyorum, öğrendiklerimi de sizlerle paylaşmaya çalışıyorum….Sevgililer gününde Büyükada’dan sevgiler, en güzelinden, en bolundan….
Büyükada Tarihçesi…
Büyükada hakkında Bizans dönemi öncesine ait çok fazla bilgi yoktur. En belirgin ve önemli bulgu 1930′ lu yıllarda Rum Ortodoks mezarlığında bulunan büyük İskender’in babası Makedonya kralı 2. Filip’ e ait 207 sikkeden oluşan definedir. Günümüzde ise bu sikkeler İstanbul arkeoloji müzesinde yer almaktadır.
Büyükada diğer adalarla beraber yaklaşık olarak Bizans döneminde 700 yıllık hapishane ve manastırlarıyla öne çıkmıştır. Bizans döneminde çıkan taht kavgaları, dini ve siyasi anlaşmazlıklar sebebi ile prensesler, prensler ve din adamlarının sürgüne gönderildiği ada olma özelliğine sahiptir.
İstanbul’un fethinden yaklaşık iki ay önce Baltaoğlu Süleyman Bey bir donanma ile bütün adaları fetih etmiştir. Türklerin adaları alması ile huzur ve sükun adaya yerleşmiştir. Yerli halk, balıkçılık ve çiftçilik ile uğraşırken manastır ve kiliselerdeki kesişler ise el yazması kitapları ve dini eserleri çoğaltarak geçimlerini sağlamıştır.
1846 yılında, küçük gemilerin Adalara sefer düzenlemeye başlaması ile Türk ’lerin Ada’ya yavaş yavaş yerleştiği görülmüştür. 1875 yılında daha büyük gemilerin seferleri ile düzenli seferler sağlanmıştır. Bu seferler neticesinde ada nüfusu düzenli olarak artışa geçmiştir. Zengin kesimin yaptırmış olduğu binalar kiliseler, camiler, oteller ve köşkler gibi yapıtlar günümüzde tarihi yapıtlar olarak değer kazanmıştır. 1984 yılında sit alanı olarak kabul edilen Büyükada İstanbul’un en nadide yerlerinden olma özelliğini göstermiştir.
Büyükada Tarihi Yapılar ve Eserler
Büyükada’da dikkat çeken yapıların başında dört adet Camii gelmektedir. Bu yapılar içerisinde en öne çıkanı ise, 2. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye camisidir. Mimari açıdan batı etkisi ile yapımı tamamlanmış olan camii, Ada Sokağında yer almaktadır.
Kıyı kesiminde bulunan Ayios Dimitrios Kilisesi’ de en önemli yapılardan bir tanesidir. Adada bulunan Ortadoks cemaati büyük ayinlerini burada gerçekleştirmektedir. Tarihi açıdan büyük eserler bulunan yapıda olağan üstü bir atmosfer mevcuttur.
Adanın en yüksek mevkiinde Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı yer alır. İlk yapı M.S 6. yüzyılda yapılmıştır. Bu alanda birçok kilise ve manastırın kalıntıları da yer almaktadır.
İsa tepesinde Hristos Kilisesi, Manastırı ve Rum yetimhanesi yer almaktadır. Rum yetimhanesi harabe olmasına rağmen günümüzün hala en büyük ahşap tek parça yapılarındandır.
Büyükada gezisinde gidilmesi önerilen yerler arasında Adalar Müzesi var. Bir kent müzesi özelliği taşıyan Adalar Müzesi, zengin koleksiyonuyla adalar hakkında detaylı bilgi verecek. 20 bin belge, yüzlerce objeye sahip; hem tarihi hem de kültürel bir yolculuğa çıkmak için… .
Adayı yürüyerek, faytonla, bisikletle gezebilirsiniz, ama bir günde yürüyerek gezilecek kadar küçük değil, o zaman fayton turu almanız da yarar var.Bu gezilerde de en çok göreceğiniz ve hayran olacağınız şeyler, adadaki muhteşem köşkler, ben özellikle sizlere bu köşkleri tanıtmak istedim. Tabii kendim de sizlerle beraber tanıyarak… Aşağıda “Tasarım Her Şey” in hazırladığı Büyükada’nın Köşkleri yazısını paylaştım…
Benzerlerini ancak Nice, Monte Carlo ve Paris gibi dünyaca ünlü turizm kentlerinde görebileceğiniz olağanüstü köşkler var adada.
Birbirinden zarif elliye yakın köşk arasında en güzel örnekleri sizler için derledik…
SABUNCU KÖŞKÜ
Sabuncakis Köşkü; Sultan II. Abdülhamit döneminin meşhur masonlarından Halepli Yorgi Sabuncakis tarafından 1904 yılında inşa edilmiştir. Grek tarzında inşa edilen ve yazlık mason locası olarak kullanılan köşkün süslemesinde ve mimari detaylarında masonluğun sembolleri kullanılmıştır.
Köşkün bahçesi ve zemini yoldan aşağıya kaldığı için, küçük bir köprü vasıtasıyla birinci kattan giriş yapılır. Bu yüzden köşke Köprülü Ev de denilmiştir.
Aynı zamanda Antik Yunan tapınaklarına benzeyen bir giriş cephesine sahip olan bu köşkteki üçgen alınlığın üst kısmında, ışıklar saçan bir göz resmi vardır. Tanrı’nın her şeyi gören gözünü simgeleyen ve yine masonluğun sembollerinden biri olan bu göz sebebiyle köşke “Gözlü Ev” de denilmiştir.
Üçgen alınlığın köşelerinde küçük akroterler, en tepesinde de üzerinde bir akroter bulunan sivri kemerli bir stel mevcuttur. Stelin alt kısmında yan yana beş akasya ağacı üstünde de aralarında bir kovan ve bir arı kabartması bulunan taçlı bir erkek ve bir kadın figürü vardır. Ayrıca dökme demirden yapılmış bahçe kapısında da 10 adet arı figürü mevcuttur. Bütün bu sembolleri ve unsurları sebebiyle halk arasında köşke Köprülü Ev, Gözlü Ev ve Arılı Ev de denir.
AGOPYAN KÖŞKÜ
Agopyan Köşkü; 1900 başlarında Marten Agopyan tarafından inşa ettirilmiş. Büyükada Agopyan Köşkü 1918 tarihlerinde otele çevrilmiş ve zaman sürecinde Hotel des Princes, Hotel Beler, Hotel Çankaya isimlerini almıştır. Yapı daha sonra çok tahrip olduğu için yıkılıp kagir olarak tekrar yapılmıştır.
Köşkün en üst katındaki yarım daire şeklindeki alınlık binanın en güzel detayıdır. Yapı Çankaya Meydanı’ndaki ahşap, dıştan at nalı kemerler ve Selçuklu süsleme sanatından esinlenmiş geçmeli yıldızlarla bezeli bir yapıymış.
FABIATO KÖŞKÜ
Toskana estetiği taşıyan ve günümüzde Kültür Evi adıyla bir kır gazinosu olarak kullanılan Fabiato Köşkü, 1878 tarihinde inşa edilmiştir.
Köşkün ilk sahibi İtalyan ressam Gemma Giuliana Pavlina hayatının sonuna kadar bu köşkte yaşamış. Daha sonra bu köşk 1910 tarihinde torunu Banker Guiseppe Spiridon Fabiato’ya kalmış ve köşk de ismini bu mal sahibinden dolayı almıştır. 1941 yılında İtalyan Aurora Agapiu Scotta’ya geçti. Scotta’nın varisi olmadığından dolayı vefatından önce Büyükada San Pacifico Latin Kilisesi’ne bağışlanmış.
1878 tarihinde yapılan köşk bir dönem otel olarak hizmet vermiş. Köşkün salonlarından birinde ise ressam Gemma Giuliana Pavlina’nın kendi portresi bulunmaktadır.
1998 tarihinde Turing Otomobil Klübünce satın alınıp Kültür Evi olarak kullanılmaktadır.
HACAPULOS KÖŞKÜ
Fotoğraf : Muammer Özal
Hacopoulos Köşkü; günümüzde Hükümet Konağı olarak kullanılmaktadır.
Büyük bir bahçe ortasındadır. 1900’lerin başında yapıldığı sanılmaktadır. Yapının bahçesi yol kotundan aşağıda olduğu için yapıya caddeden Mermer döşeli bir köprü ile girilir. Odaların ve sofaların tavanları kabartma ve kalemişi nakışlarla süslüdür.
Hacapulos’un ülkeyi terk etmesi üzerine Hazineye intikal etmiş daha sonra da Murat Pinyatoğlu tarafında satın alınmıştır. I. Dünya Savaşından sonra tekrar Hazineye intikal eden bu köşk, İstanbul’un işgali sırasında “Büyük Emperyal Oteli” olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1929 tarihlerinde Hükümet Konağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.Limanı ve rıhtımı bulunan köşkün denize kadar uzanan bahçesi eskiden, çam, palmiye, meyve ve çiçek ağaçları ile süslüymüş.
AGASİ EFENDİ KÖŞKÜ
Agasi Efendi Köşkü; Kuyumcuağası Ejderhanyan’ın oğlu Ohannes Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Bina bir çok defa el değiştirmiştir. Efezade Mahmut Bey zamanında sazlı sözlü meclisler tertip edilmiştir. Hafız Sadettin Kaynak, Hafız Ferit, Ahmet Refik, Neyzen Tevfik gibi devrin önemli kişileri bu toplantılara katılmıştır.
Sultan II. Abdülhamit döneminde Recaizade Mahmut Ekrem zoraki olarak burada ikamet etmiştir.
1935 yılından sonra yazlık olarak kiraya verilen bu köşkte Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Teyfik Rüştü Aras gibi devlet adamları kiracı olmuştur.
CON PAŞA KÖŞKÜ
Con Paşa Köşkü veya John Avrimidis Köşkü; 1880 tarihinde Midilli doğumlu olan Con Paşa tarafından yaptırılmıştır. Köşkün mimarı Achileus Policis’tir.
Con Paşa aslında Venedik’li bir aileden gelir. Con Paşa’nın yöneticisi olduğu İdare-i Mahsusa ilk Kadıköy Adalar seferlerini başlatmıştır. O dönemin vapurları Bağdat, Basra ve İhsan idi.
Çağının mimari özelliklerini bünyesinde toplayan değişik üsluplardaki dış süslemeleriyle seçmeci veya eklektik bir yapı olup başka bir eşi yoktur.
Con Paşa ölünce evi Avusturyalı eşine ve çocuklarına kaldı. Osmanlı Devletinin Berlin Büyükelçisi Osman Niyazi Paşa ise Con Paşa’nın kızı Alis ile evliydi 1.Dünya Savaşı başlayınca Con Paşa Almanya’da ve çocukları da Avusturya’da idi. Savaş sonrası aileden bir haber alınmayınca, Maliye köşke el koydu ve satışa çıkardı. Ev sırasıyla Emanuel Karasu, Hristo Draganis, Dr. Michal Kuromenos, Ahmet Borovalı ve Müzehher Borovalı’ya intikal etmiştir.
Köşkün etrafında ahşap sütunlu balkonlarla donatılmıştır. Çatı kuleleri ve ahşap süslemeler çok göz alıcıdır. Bahçesinde çeşit çeşit heykeller yer alır.
ARVANITIS KÖŞKÜ
Fotoğraf : Muammer Özal
Arvanitis Köşkünün mimarı ve yapım yılı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Ama ilk inşa ettiren Yunanlı armatör Arvanitis’dir.
Köşkün kırmızı tuğlalı bir kulesi bulunmaktadır. Yapı daha sonra İstanbul Mezarlıklar Müdürü Süleyman Fuat Hararlı tarafından satın alınmıştır. Daha sonraları bir dönem Kaymakamlık Lojmanı olarak kullanılmıştır.
Köşkte alışa gelmemiş bir çatı konstrüksiyonu kullanılmıştır. Bu görünüm tuğla kule ile birleştiğinde bir köşkten ziyade bir şato gibi görünür.
MEZİKİ KÖŞKÜ
Meziki Köşkü; 19. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır.
Levantenlere ait olan Meziki Köşk’ü 20. yüzyılın başlarında Şahbaz ve daha sonra da Karayan ailelerinin mülkiyetine geçmiştir. Günümüze oldukça iyi bir durumda gelen bu yapı caddeden geride yer alıp, üç katlı ve bir de çatı katından oluşmaktadır.
İtalyan mimarisine benzeyen köşkün cephelerinde ampir ve neo rönesans üslubu görülmektedir.
Meziki köşkü 1.sınıf tarihi eser olduğundan korunması gereken kültür varlıkları listesinde yer almaktadır. Yapının odaları dekorasyonu orjinal dokuya sadık kalınarak dönemin mobilyalarıyla dekore edilmiştir.
Köşk; bir dönem televizyonda yayınlanan Dudaktan Kalbe dizisi ve birçok reklam filminde mekan olarak kullanılmıştır.
MİZZİ KÖŞKÜ
Mizzi Köşkü; İngiliz uyruklu George Mizzi tarafından inşa ettirilmiştir. Daha sonra oğlu Avukat Giovanni Mizzi’ye kalan köşk, sonra defalarca el değiştirmiştir.
1930 yılından sonra San Remo oteli ismiyle on yıl faaliyet göstermiştir. İkinci Dünya Savaşında kapalı olan köşk, 1952 yılından itibaren sayfiye köşkü haline gelmiştir.
Solda bulunan kulesi kırmızı yığma tuğladan yapılmıştır. Bundan dolayı Kırmızı Kuleli Köşk olarak adlandırılmıştır.
Fotoğraf : Muammer Özal
Bina görünüş olarak Ortaçağ şatolarına benzer. Köşkün girişi ön cephede geriye çekilmiş sütunlu bir verandanın arkasında yer alır. Giovanni Mizzi’nin kulenin tepesine yaptırdığı ve yaz gecelerinde teleskopla yıldızları seyrettiği camakenla döner rasathanesi artık yok. Köşk, şimdilerde her bir odası ayrı ayrı kiraya verilen yazlık bir apart otel olarak kullanılmaktadır.
TARANTO KÖŞKÜ
Taranto Köşkü Judit Taranto tarafından yapılmıştır. Mehmetçik caddesindeki köşk adanın en şirin köşklerinden biri olup Ermeni Katolik Kilisesinin bitişiğindedir. Bu köşk bahçesindeki Begonvillerle beraber adanın simge yapılarından biridir.Kaynak : http://www.tas-istanbul.com