Onların Aşkı Tiyatro

Hermon Varis, Anahit Varis tiyatro yapmaya başlayalı kırk  sene olmuş. Sevgili Hermon’u geçen sene kaybetmeden önce ailece, hep beraber yürüttükleri amatör tiyatro tutkularını bu yıl da  aynı heyacan ve gönüllükle Anahit Varis devam ettiriyor.

Sevgili Hermon ailenin babası,yönetmen ve organizasyonu yapan kişi olarak hep işin    başında idi. Anne Anahit ile kızları Selin de hep önemli rollerde oyuncu.Bu amatör tutku onların yaşam şekli idi. Haftada üç gün akşamları tiyatro provası yapılan, gündüzleri herkesin işlerinde olduğu bir düzen.Sevgili Anahit çok sevdiği kocasının ölümünden sonra da , müthiş  tiyatro tutkusu ile bu güzel uğraşı, kaldığı yerden devam ettirip, bu sene yönetmen ve yapımcı görevini, Hermon’un yerine  üstlenmiş.  Hiç tiyatrosuz hayatları yok.Her sene büyük özenle oyun seçiliyor, oyuncular, dekorlar,kostümler hazırlanıyor.Sponsorlar bulunuyor. Oynanacak salon aranıyor. Provalar için yer aranıyor.

Yukaridaki resimde Anahit gümüş tuvaletler içinde, herzamanki gibi, sahneye çok yakışmış, çok güzel duruyor.

Son derece tutkulu, gayretli müthiş bir gönüllülükle, mutlulukla, çalışıyorlar. Zaman zaman yurt dışına davet edilip gittikleri de oluyor. Hem de Newyork, Los Angeles gibi, önemli davetler.Her sene  yepyeni bir heyacanları, yepyeni bir oyunları var.

 Bu resimde ise siyah beyaz saten elbisesiyle Selin müthiş gözüküyor, çünkü sahnede, ailece  bambaşka güzel enerjili ve ışık saçan oluyorlar.

Bu çok özel tiyatro tutkunu ailenin ve gönüllü grubun,  her sene oyunlarını kaçırmamaya çalışıyoruz, bu sene ki oyunları  Francis Veber’in oyunu Le Dıner De Cons’dan adaptasyon” Bir Salak Buldum” da neyseki,son anda görme şansımız oldu.

Sevgili arkadaşlarımız Raffi ve Arlet ailenin en yakın üyeleri,  kardeş ve enişte, olarak bu   aşkın takipçisi destekçisi,jokeri. Son oyunlarında Raffi bir adım daha ileri gitmiş ve oyunun Teknik Sorumlusu ve Cemil’in (dış sesi) olmuş.

Kırk senedir devam eden bu aşka hayran olmamak mümkün değil, onların sahnedeki başarıları heyacanları,tutkuları, gayretleri, amatör ruhları, çok farklı bir mutluluk ve enerji saçıyor.

Bu seneki oyun da çok hoş bir komedi, çok beğendik, tüm kısıtlı vakte ve imkanlara rağmen herkes işinden çıkıp, kar, kış, yorgunluk demeden çalışıp ortaya çıkardıkları oyun.

Oyunda iki kadın üç erkek oyuncu var. Hepsi günlük yaşamlarındaki, kişiliklerini bir yana bırakıp bambaşka birilerinin karekterine bürünüp, sahnede  harikalar yaratıyor.Onları izlemeye gelen yakınlarına, sevdiklerine çok güzel bir gece yaşatıyorlar.Hepsi çok başarılı oyuncuların performansına bayıldım, başroldeki Mıgır rolünde Hovsep Karagözyan ise turuncu kostümleriyle, doğal oyunu ile çok başarılı idi.

Sevgili Hermon başlattığın bu güzel tutku, sevdiklerinle, seni sevenlerle  devam ettiriliyor, yaşatılıyor, herzamanki gibi mutluluk ve ışık saçmaya devam ediyor.Ne güzel, ne mutlu….

Teşekkürler Anahit, teşekkürler, Raffi, teşekkürler Selin, teşekkürler Arlet, teşekkürler tüm emeği geçenler, bizde sizlerle çok keyifli bir akşam geçirdik, ve uzun sürecek, güzel duygularla dolduk. Herkese sevgiler,

Evlerimiz Sevdiklerimizle Paylaşınca Güzel

Ben hep evlerime, tutkuyla, aşkla bağlananlardanım. Kiralarken, satın alırken, yaşarken, yaşatırken, çalışırken, tüm evlerim,sevdiklerimle paylaştığımla bütün mutluluklar benim oluyor. Aşk İksiri yazımda , haftanın aşklarını , gönlümün aşklarını sizlerle tek tek paylaşacağım demiştim.Çocuklarımız, eşimiz,ailemiz,ülkemiz,işimiz hep çok büyük aşkla bağlandığımız, hayatımızın en önemli değerleri. Bunların dışın da da   bizi mutlu eden enerji veren çok farklı mutluluklar aşklar var. Benim için evlerim, orada,  sevdiklerimle paylaşımlarım, hep en önemli aşklarımdan  olmuştur.

Aşk İksiri

Aşk İksiri 9 Mart’da Kadıköy Süreyya Operası Sahnesi‘ndeydi.Tüm opera sevenler ve özellikle biz Kadıköylüler için harika bir şölen, büyülü bir gece daha yaşandı. L’esir D’amore; Donizetti‘nin bu  2 perdelik Komik Opera’sını Yekta Kara sahneye koymuş.

Sıradan bir köylü olan Nemorino’yu garson, varlıklı Adina’yı ise kafe sahibesi olarak yorumlayan yönetmen Yekta Kara eseri, yazıldığı dönem olan 1800’lü yıllardan bir asır sonrasına, II. Dünya Savaşı bitimine, bölge olarak ise Toscana’da n Napoli’ye taşımış. Aşkı için her şeyi feda eden Nemorino’nun talihinin bir gecede dönüşünü ve aşkın para karşısındaki mücadelesini öne çıkaran Kara aynı zamanda, Amerikan kültürünün İtalya’daki ilk etkilerine de dikkat çekerek bu dönüşümü, Napoli’ye çıkarma yapan müttefik güçler ve onların komutanı Belcore karakteriyle vurguluyor. Eser, 1940’lı yılların Napoli’sinde Akdeniz’e özgü panjurları, limoncu arabaları ve sapsarı çiçekleriyle de seyirciyi görsel bir şölene davet ediyor.Renklerle, dekorlarla, ışıklarla, kostümlerle hakikaten insanı büyülüyor.

Leonhard Garms’ın orkestra şefliğinde sahnelenen eserin dekorları Efter Tunç, kostümleri Şanda Zıpçı, ışık tasarımı Bülent Darcan imzası taşıyor. Güçlü kadrosuyla esere hayat veren koroyu ise Gökçen Koray yönetiyor. Müzik kadar renklerin aşkı da, bizi  büyüledi. Her sahnedeki farklı renk uyumu, hoşluğu,bizi o günlere sıcağa, aşka götürdü, yaşattı.

Bir anlamda  erkek külkedisi rolündeki Nemorino’nun içtiği basit bir şarabın inançla nasıl iksire dönüştüğünü bir kez daha dinleyerek,seyrederek izledik.

Ben ve yine opera sever iki arkadaşımla gittim.Üçümüz de çok keyifle izledik, dinledik. Ondan sonraki haftamız da hepimiz için hep aşkla sevdiğimiz yaptığımız, güzelliklerle dolu geçti.İksir herkese yarıyor bence seyredip, denemenizi öneririm. Haftanın benim çok özel diğer aşklarını bu sefer hemen şimdi değil, bir sonraki yazımda anlatmak istiyorum.Tek, tek, yavaş, yavaş , çünkü gerçekten hepsi farklı enerji ve gayret oldu, hala da bu enerji ve aşkla yaşam devam ediyor, hatta havalar bile ısındı, güneşler açtı. Sevgiyle kalın.

Aşk, Aşk, Aşk, Her Yerde Aşk

Çok soğuk bir haftayı daha sonlandırdık. Haftanın en güzel günlerinden birinde çok sevdiğim bir arkadaşımın Tasavvufta Aşk Sohbetine katıldım. Haftalar öncesinden her şeyi iptal edip ona katılabilmek için kendimi programlamıştım. Çünkü geçen senede bir kez katılma fırsatım olmuştu, ve çok severek, beğenerek, mutluluk duyarak dinlemiştim. Kaçırmak istemedim. Sohbet çok samimi, sıcak bir ortamda , yirmi kişi civarında dinleyici ile oldu. Biz sohbeti yapacak arkadaşımla birlikte beş altı kişi birbirimizi tanıyorduk, diğerleri yabancı idi.Hava şartları çok kötü günlerden biri olmasına rağmen salon tamamen dolmuştu.Gönlü güzel, ruhu güzel, enerjisi güzel, kendisi güzel arkadaşım herkes geldikten sonra sohbete Yunus Emre‘nin bir deyişi  ile başladı.           Yaradılanı severim,   Yaradandan ötürü                                                                                                

Bu minicik beyitte herşeyi anlatmış, Yunus Emre.  Aşk, Yaradılandan Yaradan’a, Yaradandan Yaradılan’a giden bir yol. Tasavvuf da da bu çok güzel bir sözle anlatılıyor, El ele, El Hakka. Kendimizi sevmekle başlayan, insan insanın aynasıdır da dendiği gibi diğer insanları, tüm yaradılanı sevmek, ve hepsini severek tanrı aşkını anlayabilmek. Anladığımızı, sevgimizi de yansıtarak, paylaşarak çoğaltmak. Tanrının sevgisine layık olmaya çalışmak. Sevgili Ayşe (Ayşe Şakar)Her Şeyde  Aşk’ı, farklılıklarını  da çok güzel örneklerle, hikayelerle  anlattı.  “Bu farklılıkları oluşturanlar çeşitli  baharatlar gibidir. Çocuğumuza aşkımızda farklı bir baharat, annemize aşkımızda farklı, sevgiliye aşkımızda farklı baharatlar tadlar var” diye örnekledi. Arkadaşım sohbeti iki saat boyunca Tasavvufda  Aşk yolunda nasıl bir disiplin vardır,ve nasıl yol alınır,o yolda nasıl edep vardır, nasıl sınavlardan geçiyoruz,   başlıkları ile devam etti.  Herkes gayet memnun, daha da uzun dinlemeye hazırdı.  Hepimiz  için,  aşk ister sevgiliye olsun, ister çocuğumuza olsun, ister doğaya, çiçeğe, müziğe olsun, her tadıyla güzel,her şekliyle güzel. Belki karşı cins  anlamında sevgilimiz olmadığı zamanlar olabilir, ama aşk her yerde, her şeyde,   yaradandan ötürü, tüm yaradılana var. Yaradana sınırsız aşkımız, sevgimiz var.

Sevgililer gününü belki bazılarımız ticari amaçlı ve gereksiz buluyoruz, evet bence de aşkın sevginin günü yok, ama ayrıca o günde de kutlamanın zararı da yok. Herkes kendine göre kutlamalı.                                                                                                                                 Ama isteyerek, bekleyerek  değil, aşk vermektir, istemek değil. Vererek en güzel armağanı sonunda siz alıyorsunuz zaten. Tasavvufda Aşk  konusunda arkadaşım saatlere sığmadı.Şimdiye değin, yazılanlar, söylenenlerin de   ölçüsü yok. Herşey ölçülü ve yerinde  olmalı, ama aşkın sınırı yok. Bende sayfalara sığmayabilirim, ama gerisini sizin de sınırsız sevgi dolu, gönüllerinize  bırakacağım..

Benim artık bir Çikolatacım var.       Evet söylemesi bile çok güzel geliyor kulağıma.                                   Hemen evimin yanında, üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşım bir Çikolatacı açtı. Rengarenk kutularda, ambalajlarda her boyda, şekilde farklı tadlarda çikolatalar.Nereye gidersem, kime gidersem hemen uğrayıp , bir kutu çikolata alıyorum. Benim tercihim, hep portakallı ve krokanlılardan yana.                        Her seferinde başka bir kutu yada ambalajda yapılması, üzerinin kurdelaları, çiçekleri, uğur böcekleri, minicik kalpleri ile çok hoşlar.

Evet artık sevgililer günü ne alacağım diye düşünmüyorum, benim tüm sevdiklerime alacağım hediyeler belli.

Kocaman aşkıma portakallısından, anneme krokanlı, çocuklara karamel, portakal, krokan karışık, biraz da renkli drajelerden. Sizde tüm sevdiklerinize, takımınızın renkleri ile sarı kırmızı, sarı lacivert, siyah beyaz renklerde sürprizler  yapabilirsiniz.

Çikolatacıya uğramak isterseniz Fenerbahçe, Bağdat caddesi arasında, Dr. Faruk Ayanoğlu caddesinde Göz Hastanesine gelmeden hemen önce .Facebook sayfalarından da Çikolatacı diye ulaşabilirsiniz. Sevgili Asuman’a ve Özkök ailesine, caddemizde böyle bir keyif ve güzellik kazandırdıkları için çok teşekkürler.