Bodrum’dan Sevgiler İle Midyeci Şehmus…

Yaz bu sene zor ısınıyor, çoğu yer hala soğuk ve yağışlı .Ama Bodrum çok güzel, çok sıcak değil, kalabalık hiç değil, hafif rüzgarlı. Çok keyifli, huzurlu…Deniz çok güzel, yüzdükçe yüzmek istiyorsunuz. En azından benim için öyle. makarnaYaz, sıcak günler de gündüzler zor geçer, özellikle Bodrum’un içi çok sıcak olur. O güzelim semt pazarlarına gitmek çok zordur, sabah çok erken saatlerde gitmek gerekir. Şimdi her yer de tatlı  hoşa giden bir sıcaklık var. Ilık rüzgarlı bir hava, hatta gölgede, evlerde, akşamları oldukça serin. Yani muhteşem Bodrum günleri yaşıyoruz, sevdiklerimiz, dostlarımız bizlerle. Çok sıcak ve kalabalık olmadan keyif yapılacak günler…Buradan sizlere Bodrum’un güzel mekanlarını başarılı girişimcileri yazmak istiyorum. Bir de her yaz yaptığım gibi daha önce yazdığım yazıları tekrar paylaşmak istiyorum. Yeni yerler yeni keşifler, başarı hikayeleri beni çok mutlu ediyor, umut veriyor. 11410455_1463169993997746_365436353_aBu sene Gündoğan’da açılan yerleri ile Midyeci Şehmus benim için ilk keşiflerim içinde  bunlardan en güzeli oldu. Şehmus 1981 den beri bizlerle, özel sepetleri  içinde midye dolma yapıp satan güzel aile. Anne Elvan ve ablalar yapıyor, baba ve erkekler satıyor, şimdi de bir restoran açmışlar. Bayıldık desem az olur. Nedir, nasıldır derken tabağımıza konan her şeyi piranalar gibi anında yedik. Hepsi çok lezzetli. Menülerinde neler var derseniz, midye dolma, midyeli pilav, midye çorba, midyeli pilav, Napoliten soslu midye, midye tava, kalamar, karides güveç, levrek marine, harika salatalar, tatlılar… Gerisini siz tadarak keşfedin. Hepsi mükemmel..15

Senelerdir, plajımıza, özel kutusu , beyaz giysileri ile gelen Yasin Özay,  8 yaşından beri Bodrum’da ailesi ile  midyecilik yapıyor. Midye baba mesleği. Babası Şehmus Usta Bodrum’un ilk midyecisi. Aile aslen Mardinli. Ama artık ailece İzmir’de yaşıyorlar. “Midyeleri annemle kız kardeşlerim hazırlıyor, babam ben ve erkek kardeşlerim satıyoruz” diyordu. Bizim için de tam bir Bodrum ve Gündoğan klasiği idi. Şimdi restoran açtıklarını duyunca mutlulukla arkadaşlarımızla gittik, ve hayran olduk. Makarnası, çorbası, pilavı, karides güveci, ızgara kalamarı ve özel ev açması baklavalarını yedik. Çok başarılı, çok lezzetli idi. Ayrıca söylemem gerekir, ben de arkadaşlarım midyeyi çok sevdiğimizi söyleyemeyeceğim. Çocuklarımız ve arkadaşlarım tutkunu iken biz çok nadir yeriz. Ama yediklerimizi çok sevdik, restoran fikri ve çeşitler harika. . Her gün saat 13.00’ten akşam geç saatlere kadar plajları ve sahili dolaşıp satarlarken şimdi yine gündüz sahilde, akşam restorandalar. Tüm aile harika bir işbirliği ile koşuşturuyor.Biz aile işbirliğine, lezzetlerine, güler yüzlü hizmetlerine bayıldık… Sizlere yazacağım çok şey var ama Midyeci Şehmus Usta ilk sırayı kolaylıkla aldı.

11981 yılından günümüze Bodrum Gündoğan’da Midye Dolma denince ilk akla gelen, beyaz önlüğü ve hijyen kurallarına gösterdiği titizlik ile yerli-yabancı, ünlü-ünsüz müşterilerinin beğenisini kazanan Şehmus Usta’ya uğramadan Bodrum’dan ayrılmayın..

Babam’a Sevgilerle….

Babalar günü kutlarken;………..

DSC_0057-1

Babama daha çok benzerdim. Her şeyiyle değil, ama yapısal benzemelerimiz,  çoktu. Bazı huylarımız da çok benzerdi. Çok uzun yıllar oldu babamı kaybedeli ama sanki daha dün gibi, her yaşadığımız, paylaştığımız. Babam güzel sofraları, misafiri çok severdi. Her zaman çok şıktı, itinalı idi,  sabah akşam tıraş olurdu, evde hasta, istirahatte olduğu günlerde bile pantolonu, gömleği ve  kıravatının üzerine  şık robe de cahambre giyerdi. Boynuna ipek fular koyardı.Annem  de babam da bir gün bile özensiz, olmadılar..Her sabah en erken saatlerde kalkıp giyinip, güne başlarlardı, hiç bir zaman ev halleri olmadı.Hep iyi giyimli, bakımlı ve şıktılar. Hatta babam sabah ayrı traş olur, akşam yemeğe oturmadan ayrı traş olurdu…Gezmeyi, seyahati, hayatı da çok severlerdi. Babam tarihe çok düşkündü, çok fazla  fıkra bilir, ve çok güzel anlatırdı.Hem de her zaman herkesin her yaşın seveceği dinleyeceği, eğlendirirken düşündüren fıkralardı. Seni ani kaybettik, büyük şok yaşadık, hiç hastalanmadan, acı çekmeden ani bir ölüm seni bizden ayırdı, keşke daha uzun seneler yaşasaydın, beraber olsaydık… Baba kız özel sevgisi bizim için  de geçerli idi. Ölümünün ardından uzun zaman, her aklıma geldiğinde saatlerce kendimi tutamaz ağlardım. Çok çalışkan, çok hareketli, çocuklarını ailesini, gezdirmeyi çok  seven bir baba idin. Seninle babalar günü anımız yok, hatırlamıyorum, o zamanlar böyle popüler kutlamalar yoktu galiba… Ama hayatta olsaydın, yine nasıl şık giyinir, hazırlanır, anneme sevdiğimiz yemekleri hazırlatır bizi beklerdin… diye düşünüyorum. Sana özel günlerde bir hediye alacağımız zaman, bana değil, soframa bir şey al derdin. Ben de özellikle bu konularda sana çekmişim. Şık sofraları, değişik sunumları çok seviyorum, seni hep güzel, şık, itinalı, halinle, misafirlerimiz, özel gezmelerimiz, programlarımızla  hatırlıyorum. Canım babacığım, nurlar içinde ol, babalar günün kutlu olsun….Anneciğim, sana da en güzel sevgilerimle…

Can Oba İle Harika Yemek ve Sohbet

Can Oba‘ya uzun zamandır gitmek istiyordum, sonunda arkadaşım rezervasyon yaptı, üç arkadaş  beraber gittik. Harika bir hava, ılık yarı bulutlu yarı güneşli bir İstanbul günü… 1972323_542892792492690_973501786_nŞimdiye kadar gitmediğim ama Sirkeci’de ünlü bir sokak Hocapaşa’dayız. Esnaf lokantaları çoğu kendi alanlarında ünlü, ortada Hocapaşa camii var. Öğle yemeği için gidiyoruz. Camiye namaz için girenler, masamızdan gözüküyor, çok hoş mini bir meydana açılan sokaklar, ve esnaf lokantaları arasında Can Oba’nın yeri. Üstünde adı yazmasa  bulmak zor.can-oba-restaurant Mekan eskiden ıslama köfteciymiş.Değiştirilmemiş, masalar, örtüler, diğer esnaf lokantaları gibi. Merakla bekliyoruz. Sonra zarif bir hanım geliyor. Bizi masamıza yerleştiriyor. Biz hazır olunca da günün menüsünü tüm detayları ile anlatıyor. 10377007_678608592254442_8282868676381814351_nMenü gününe göre değişiyormuş. Her şey günlük Can Oba tarafından, üçocak bir mikrodalga fırını olan minicik mutfakta herkesin önünde yapılıyor. İçeride beş masa, dışarıda biraz daha fazla…Biz hava güzel olduğu için dışarıdayız. Şaşkınlıkla çevreyi izliyor ve o çevrede,  sunumu ve lezzeti görmek tatmak için sabırsızlanıyoruz.10390352_719210261527608_3022682138810373716_n Ama mutlaka baharda bir akşam yemeğinde içeride oturup Can Oba’yı seyrederek yemeliyiz. İçerde yer bulmak çok daha zor tabii. Çok fazla yiyen bir grup olmadığımız için üçümüz de birbirimizden tatmak niyetiyle üç ana yemek istiyoruz.IMG_20130920_193215 Başlangıç olarak da balık çorbası istiyoruz, tadımlık. Çorba da da ana yemeklerde de sunumlar da lezzetler de mükemmel şaşırtıcı. Diyecek kelime bulamıyoruz, seyredelim mi? yiyelim mi? Üçümüz de ortaya yerleştirilen  yemeklerimizden merakla tadıyoruz.11430122_10153617866269311_6059741969159545433_n Anlatılırken bile heyecanlandıran bu muhteşem yemeklerin keyfini çıkarıyoruz.  Portakal soslu levrek, cevizli ahtapotlu risotto, ve ayva ve elma ile yapılmış kuzu ciğer…Yemeklerde meyvelere  çiçeklere çok yer verilmiş, hem lezzet, hem sunuma güzellikler katmış…. Üçümüz de neden risotta istedik bilemiyoruz. Çünkü genel de çok yediğimiz bir çeşit değil. Ama burada risotto başka güzel, favorimiz, oluyor….images (1)Can Oba, Almanya’da Michelin yıldızlı şef Alfons Schuhbeck’in yanında çalışırken ailevi nedenlerden Türkiye’ye dönmeye karar vermiş. Parası ancak Sirkeci’de, kebapçıların arasında beş masalık bir mekana yetmiş. Evini ipotek edip, 40.000.-TL ile işe başlamış. Bu durum onu yıldırmak bir yana dahada kamçılamış. Bütün imkansızlıklara rağmen çok sevdiği işi, inandığı prensiplere göre hayata geçirmiş.thumb_600 Şimdi Türkiye’nin en çok konuşulan şeflerinden biri. Vedat Milor onun için “Paris’te olsa adı Michelin Rehberi’nde geçerdi” diyor. Bugünlerde bir de televizyon programı hazırlığında olan Can Oba, aynı zamanda sohbeti çok keyifli bir şef. Mutlaka masalara uğrayıp hem yemekleriyle ilgili, hem farklı konularda sohbet etmeyi seviyor. Son derece mütevazi, kendini, işini, nasıl yola çıktığını çok keyifle anlatıyor.Çünkü mutlu olduğu işi yapıyor. Sabah çok erken kalkıyor, kendi anlatımıyla akbili basıyorum, geliyorum diyor. Amacı gençlere iyi bir örnek olmak…ve burada tutunmak… Gerçek bir hayatta kalma mücadelesi. 10383891_719210368194264_471659914397325304_n Gelecek hedeflerinde 40-45 kişilik bir yere taşınmak var… Hayalindeki yerini “Ben salaş mekan seviyorum. Deniz kenarında, ağaçlar altında, ışıklı, tahta masa-sandalyeli bir yer mesela… O tahta masa çürük olabilir. Önemli değil. Bana gelen iyi yemek yemeye gelsin.” diye anlatıyor. Yakında bir televizyon programı başlayacakmış, programı hakkında; “Her bölümde özel bir reçete vereceğim. Herkesin ulaşabileceği, ucuz malzemelerle yapılan yemekler olacak. Konuklar olabilir. Organik mutfağın  üstüne biraz eğileceğiz. Bilgilendirici bir program olacak.” diyor, ve devam ediyor. 10292510_616711955110773_8543285331669668924_n     “Mutfak 1.5 metrekare. Bir mikrodalgam, bir de üç göz ocağım…” Açıldığında ikiye böldüm restoranı. Bir kebap ustası aldım işe. Kirayı çıkarmak için onun yaptığı döneri sattım. Öbür bölümde de kendi menümü yaptım. İlk zamanlar hem garsonluk hem bulaşıkçılık hem de aşçılık yapıyordum. Şimdi üç kişiyiz. Biri iş bulamıyordu, geldi, aldım işe. Bulaşıkçı bir kız vardı, onu da aldım, eğittim. Şu anda rizotto yapıyor, tatlı yapıyor. Bir de çırak var… İlla okullu olmasına gerek yok birinin benimle çalışması için. İstersen her şeyi yaparsın. Onları seviyorum ben. Yemeklerin hepsini ben yapıyorum ama. Onlar eşlik ediyor. Dondurmamı, mayonezimi, ketçabımı, ekmeğimi, çikolatamı kendim yapıyorum bu imkansızlıklarla. Meydan okumak budur; üç kişiyle bütün Türkiye gastronomisine meydan okuyorum. “Masalar boş aslında ama strateji yapıyor, doluyum deyip kabul etmiyor” diye eleştiriyorlar. Yok öyle bir şey. Benim bir kapasitem var. Masa boş diye oraya seni alırsam akşam gelen adama ne yedireceğim? Buraya gelenlerin çoğu Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yemiş, kıyaslama yapabilecek insanlar. Beş kıtada yemek yemiş adama “Abi bugün böyle çıktı malzeme” diyemezsin. Onları memnun etmek zor. Bir ayda beş masa negatif düşüncelerle ayrılsın, işiniz biter. O yüzden hiç kaytarma lüksüm yok. Hayat prensibimdir; kendi önüme gelecekmiş gibi yaparım her yemeği. Gençlere şunu söylemek lazım; çok seviyorlarsa yapsınlar bu işi. Çünkü hem iş olarak ağır hemde sorumluluğu çok ağır. Özel hayatınızdan feragat etmeniz lazım. Ben bekar kaldım bu iş yüzünden.” 11426178_10153617866154311_2810142521038539907_nCan Oba’nın yemekleri harika, sohbeti harika… Gençlere, girişimcilere verdiği mesajlar çok değerli…Biz çok keyif aldık. Tekrar gitmek üzere ortak karar aldık.Anlattığım herkes de aman biz de gidelim diyor. Bu çok özel mekanda, muhteşem yemekler, harika sohbet, çok özel bir girişimci hikayesi ve kalitesi lezzeti ile hiç uyuşmayan  makul  fiyatlar var. Hala gitmediyseniz, bir an önce rezervasyon yapın, çok beklemeye sabrınız yoksa, akşamlardan özellikle Cumartesi akşamından vazgeçip bir öğle yemeğini deneyin. Nasıl olsa sonra yine gitmek bütün yemeklerden tatmak isteyeceksiniz. 10277005_563159277132708_7710343305714680066_n Biz yemeği peynir tatlısı ile bitirdik. Bu güzel günü, sohbeti de tatlıyla bitirmekte yarar var.Sevgiler, sevgiler…

Dünya Çevre Günümüz’de…

Bu gün Dünya Çevre Günü; ne kadar farkındayız? neler yapıyoruz? neler biliyoruz?yanlışlarımız? eksiklerimiz?

Bazen bu konuda çok ümitsiz oluyorum,bazen hoşuma giden haberleri görünce heyecanlanıyorum. Bu sene Dünya Çevre Günü de  mutsuz olduğum günlerdeyim. İstanbul’da çok yoğun bir kentsel dönüşüm içindeyiz.Özellikle Kadıköy çevresi zirvede; her yer yıkılıyor, yeni binalar yapılıyor. Bu bir şans olarak kullanılıp çevreye zarar vermeyen binalar yapılıyor mu? hayır. Tamamen kötü bir yenileme ile yeni binalar yapılıyor.Herkes sadece rant peşinde; bir kaç m2 daha büyük ev peşinde…Çok üzülüyorum. Yapılanların  hepsi gelecek nesillere, ihtişamlı sağlam binalar yapmak için. Ama gelecek nesillere , iklimi tamamen bozulmuş, yaşanamayacak bir dünya tasarladığımızın farkında değiliz.Yaşanacak bir dünya yoksa, güzel ihtişamlı evler, ne işe yarayacak anlamak zor, anlatmak daha zor. Ama güzel projeler, haberler de var. Ben onlara doğru yüzümü çevirerek, Dünya Çevre Gününüz Kutlu Olsun diyorum.

IMG_5130Umutla sevgiyle….

Gelin, Görümce Girişimci Olunca….

Handan’dan her dinlediğimde, hep  heyecanlarak çok etkilendiğim çok özel bir girişimci hikayesi ve hayat hikayesi var.Gelin gittiği aile de, kayınpederin işinin, nasıl markaya dönüştüğü, bu günlere geldiği; tüm ailenin nasıl el birliği ile tüm zorlukları aştıkları, ve gelin görümcenin nasıl güzel bir sevgi saygı içinde iş birliği yaptıkları, kayınpederin baba, gelinin abla yerine konduğu bu muhteşem beraberlik ve başarı hikayesinden etkilenmemek mümkün değil…Handan’ın girişimcilik hikayesin de tüm ailenin fertleri  birinci derecede rol sahibi. Ama kimse kimsenin önüne geçmiyor, rol çalmıyor.Herkes büyük bir sevgiyle işin bir ucundan tutup beraberce bir bütün olmanın, başarının anahtarı olduğunun farkında. magicform_cafe_handan_ercengiz_gamze_civelekoglu-1024x735

Gelin Görümce Handan Ercengiz ve Gamze Civelekoğlu Nişantaşı Mağazalarının Kafesinde…

Aile iş birliği ve sevgiyle çalışırken 3. nesil çocukları da iş yerinde anneleri ile  büyümüş. Azimle, sevgiyle, işlerine, ailelerine sarılmışlar. Bu muhteşem beraberlik çalışanların da kendilerini bu ailenin ferdi gibi görmelerini sağlıyor. Nasıl başladıkları, nasıl devam ettikleri,hepsi müthiş hikayeler, bir yazı değil bir roman olacak nitelikte. İşin kurucusu sevgili kayınpeder, Çetin Ercengiz  anılarını yazmak  istiyor. En kısa zamanda çıkacaktır umarım. Çetin bey’in işe başlama , kadın çamaşırları imal etme, destekli sütyenleri yapma  hikayeleri çok meşhur….Ayrıca Çetin bey harika makaronlar yapıyor. Çok özel, çok neşeli, yerinde duramayan çalışkan, yaratıcı bir iş adamı. Nişantaşındaki mağazaya uğrarsanız, tatma şansınız var…

__etin

Magicform’un temelleri Çetin Ercengiz tarafından 1952 yılında Adapazarı’da atılmış.İlkokuldan sonra ailesini geçindirmek için tuhafiyecide çalışan Ercengiz’in iç giyimle tanışması da böyle olmuş. Bu sektörde uzun yıllar çalışan Ercengiz, oğlu Gürsel Ercengiz, Kızı Gamze Civelekoğlu ve gelini Handan Ercengiz, Magicform markasını kurmuş.

Şimdi Türkiye genelinde 200’e yakın bayisi bulunan şirketin Nişantaşı’nda da konsept mağazası var. Boyner ve
Debenhams gibi çok katlı mağazalarda korner’ları ve Mekke’de franchise mağazası bulunan Magicform, yıllık 400 bin adetlik üretim kapasitesine sahip..Daha önce de anlatmıştım ama;(buradan ulaşabilirsiniz)  bu gün ben sizlere TRT Haber’in Girişimci Kadınlar programının hazırladığı filmi seyretmenizi istiyorum. Hikayenin bir kısmını, kahramanlardan Handan ve Gamze’nin ağzından dinleyebilirsiniz. Ben defalarca Handan’dan dinlememe rağmen programı da soluksuz izledim. TRT Haber de çok güzel bir program yapmış,Şenay Akın’da çok güzel sunuyor, cevaplarda çok özel püf noktalar anlatılıyor.İşini sevince çalışmanın eğlenceye dönüştüğü, rekabet için farklı olmanın nasıl işe yaradığı hep bu film’de hem de canlı, canlı… İş yerinde gerçekleştirilen çekimlere ayrıca geçmiş günlerden  çok özel fotoğraflar, ve aile ile, çalışanlar ile yapılmış  konuşmalar da  eklemiş.Tam bir kısa metrajlı film gibi…Bu harika aileyle tanışmış olduğum için çok şanslıyım. Mutluluklarını  ve başarılarının devamını hep anlatmak dileğimle… sevgiler…