Aşk İksiri

Aşk İksiri 9 Mart’da Kadıköy Süreyya Operası Sahnesi‘ndeydi.Tüm opera sevenler ve özellikle biz Kadıköylüler için harika bir şölen, büyülü bir gece daha yaşandı. L’esir D’amore; Donizetti‘nin bu  2 perdelik Komik Opera’sını Yekta Kara sahneye koymuş.

Sıradan bir köylü olan Nemorino’yu garson, varlıklı Adina’yı ise kafe sahibesi olarak yorumlayan yönetmen Yekta Kara eseri, yazıldığı dönem olan 1800’lü yıllardan bir asır sonrasına, II. Dünya Savaşı bitimine, bölge olarak ise Toscana’da n Napoli’ye taşımış. Aşkı için her şeyi feda eden Nemorino’nun talihinin bir gecede dönüşünü ve aşkın para karşısındaki mücadelesini öne çıkaran Kara aynı zamanda, Amerikan kültürünün İtalya’daki ilk etkilerine de dikkat çekerek bu dönüşümü, Napoli’ye çıkarma yapan müttefik güçler ve onların komutanı Belcore karakteriyle vurguluyor. Eser, 1940’lı yılların Napoli’sinde Akdeniz’e özgü panjurları, limoncu arabaları ve sapsarı çiçekleriyle de seyirciyi görsel bir şölene davet ediyor.Renklerle, dekorlarla, ışıklarla, kostümlerle hakikaten insanı büyülüyor.

Leonhard Garms’ın orkestra şefliğinde sahnelenen eserin dekorları Efter Tunç, kostümleri Şanda Zıpçı, ışık tasarımı Bülent Darcan imzası taşıyor. Güçlü kadrosuyla esere hayat veren koroyu ise Gökçen Koray yönetiyor. Müzik kadar renklerin aşkı da, bizi  büyüledi. Her sahnedeki farklı renk uyumu, hoşluğu,bizi o günlere sıcağa, aşka götürdü, yaşattı.

Bir anlamda  erkek külkedisi rolündeki Nemorino’nun içtiği basit bir şarabın inançla nasıl iksire dönüştüğünü bir kez daha dinleyerek,seyrederek izledik.

Ben ve yine opera sever iki arkadaşımla gittim.Üçümüz de çok keyifle izledik, dinledik. Ondan sonraki haftamız da hepimiz için hep aşkla sevdiğimiz yaptığımız, güzelliklerle dolu geçti.İksir herkese yarıyor bence seyredip, denemenizi öneririm. Haftanın benim çok özel diğer aşklarını bu sefer hemen şimdi değil, bir sonraki yazımda anlatmak istiyorum.Tek, tek, yavaş, yavaş , çünkü gerçekten hepsi farklı enerji ve gayret oldu, hala da bu enerji ve aşkla yaşam devam ediyor, hatta havalar bile ısındı, güneşler açtı. Sevgiyle kalın.

Hoffmann’ın Fantastik Kadınları ve Benim Kadınlarım

Soprano Irina Iordachescu and mezzosoprano Cristina Iordachescu – Iordache – two sisters singing the Barcarolle from ‘Les contes d’Hoffmann’ by Offenbach, together with pianist Gonul Apdula

29.02.2012, dört  yılda bir gelen gün, sessiz, sedasız bu sene de geldi, geçti. Ben bu geceyi, bu ayı, son dört aylık  dönemi Hoffmannın Masalları’nı seyrederek uğurladım.Geride bıraktım. 

Süreyya Operası’nın harika atmosferi, çok zarif,kendine özgü, seyircileri ile bu çok soğuk akşamda, yanımda çok sevdiğim iki  arkadaşımla, çok keyifle, mutlulukla, müzikle, şarkılarla çoşarak, hatta uçarak , büyüleyici, rengarenk ışıklar ve kostümleriyle  masal dekorlarının içinde kaybolarak seyrettim.Offenbach‘ın bu fantastik operasını  Recep Ayyılmaz sahneye koymuş.Kendi deyişiyle “Bu bir fantazidir ne yapsan mubahtır” cümlesini tekrarlaya tekrarlaya akışı geliştirdim, diyor. Çok da iyi yapmış. “Eser benim  fantazimi bir çırpıda sarıp sarmaladı, yaratıcılığı had safhada dürtükleyen ender yapıtlardan  biri olduğuna inanıyorum.” diye ekliyor.

Bence seyredenlerin de fantazilerini ,en yüksek noktaya ulaştırdı.Ben akşamdan beri biraz Hoffmann’ın, biraz Offenbach’ın, biraz  Recep Ayyılmaz’ın galiba en çok da kendi fantezilerimin içinde sizlere yazmak istedim.

Hoffmann’ın beşi de birbirinden farklı fantastik kadınından özellikle oyuncak bebek karakteri Olympia penbe kostümleriyle Nazlı Deniz Boran‘a çok yakışmıştı, çok başarılıydı.Tüm büyük kadro, kostümler, dekor, orkestra hepsi çok başarılı idi. Çok  büyük emeklerle  sahneye konan bu oyunu kaçırmayın derim.Offenbach’ın hayatı, Hoffmann’ın gerçek olan yaşamı, yeni yorumlar, dünyada ilk sahnelenişi,(10 Şubat 1881) Türkiye’de ilk sahnelenişi,(11 Mayıs 1955)ve evrimi oyunu seyrettikten sonra sizi tekrar tekrar içine çekiyor.

Kasım, Aralık,Ocak, Şubat son dört ayın benim için farkı, yazmaya başladığım dönem olması.Yoğun geçen, bu dört ayda sezon heyacanı, yeni yıl heyacanı,yeni yıl kararları, dinamiği enerjisi, güzel başarılar, toplu aktivitelerin sinerjisi, dostlukların tazelenmesi, biraraya gelinmesi hepsi çok değerli günler anlardı. Zor, günler yok muydu, tabiki vardı. Üzüntüler, sıkıntılar, acılar, ayrılıklar hepsi vardı, hem de bolca vardı. Ama hepsi beni daha çok olgunlaştırdı,daha çok düşündürdü, yaşanan anın kıymetini daha da anlamlı yaptı. Hayat bize verilmiş en büyük hediye, onu farkederek yaşamak şükretmek çok önemli.

Şubat ayının benim için önemli  iki aktivitesini aşağıda resimleriyle paylaştım.İlki, Sabancı Üniversitesin’de,ilk Genç Kagider  buluşması. Kagider ve gençler birarada.  Herkes  mutlu,sevgili Münteha Adalı’nın  hayalleri sonunda gerçek oldu.

Şubat’ın son haftası genelde, her yer çok soğukken Antalya’da çok güzel bir hafta, çok önemli ve güzel bir buluşma. Önemli kararlar alındı, Türkiye’nin her yerinden gelen girişimci kadınlar ortak sorunları, beraberce çözmek için, birlikte güç olmak için  bir arada idi.

Sevgili Zeynep Silahtaroğlu bizi bütün konukseverliğinle ağırladı, koşuşturdu, bakanımız Fatma Şahin, sevgili Milletvekili arkadaşımız Belma Satır bizlerleydi.  Selma Akdoğan, Şule Yüksel, Aydan Baktır, Devrim Erol, Dilek Bil, Münteha Adalı,Sevim Güral, başkanımız Gülden Türkkan, Anadolunun her tarafından gelen değerli girişimci kadın gönüllülerimiz,Kagiderli arkadaşlar  hep birarada tek  yürek ve çoşkuyla gelecekte, hep birlikte, daha fazla girişimci kadın için, emek harcadılar, katkı verdiler. Sonuçta da önemli hedefler hep birlikte alındı.

Antalya’da ki toplantıda ,  Kadıköy Grubumuz‘un da  hep birlikteki resmi, benim için çok değerli  anlardan biri, hepimize benden hediye,  benim gönlümden ışıltılarla.

Önemli günlerden  birkaç resmi ve anıyı sizlerle paylaştıktan sonra, ben de sizi kendi fantazilerinizle bırakıyorum. Sevgiler