Cumhuriyetimizin 88.Yılında,Bayramımız hepimize kutlu olsun.

Biz Kadıköy’lüler töreni iptal olmayan şanslılardık.Keşke törenler her yerde yapılabilseydi.Geçtiğimiz hafta büyük acılarla yaşadığımız terör ve deprem felaketlerini Cumhuriyet Bayram törenlerimizle birbirimizle birarada kucaklaşarak paylaşsaydık.Tüm çözümlerin birlik beraberlik içinde ve kardesçe duygularla olacağını bir kere daha anlasaydık.

TUSIAD Cumhuriyet Bayramı yazılı mesajında birlik ve kardeşliğin ileriye dönük umudumuzun en önemli dayanağı olduğunu,siyasi ve sosyal sorunların çözümünün de diyalog olduğunu vurgulamış.Yüzüncü yılımızın en önemli hedefi olarak da kadın sorununa dikkat çekmesi çok güzel,çok umutlu.

Nazik kavşaktayız, birlik ve kardeşlik çok önemli

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajda Türkiye’nin kritik bir dönemeçten geçtiğine, çözüm için diyaloğun önemine vurgu yaptı.

TÜSİAD’ın yazılı mesajında, “Gerek terör ve şiddet gerekse deprem felaketi karşısında toplumumuzun bütün dünyaya örnek olarak gösterdiği birlik, beraberlik ve kardeşlik duygu ve çabası ileriye umutla bakmamızı sağlayan en önemli dayanağımızdır” denildi. Açıklamada şu mesajlar yer aldı:

Nazik bir kavşak
Cumhuriyetimizin 88’inci yılını, dünyada yaşanan gelişmeler çerçevesinde önümüzde duran sorunları ve çıkış yollarını konuşmak ve bu vesile ile Cumhuriyet’in değerlerini güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti 88’inci yılında, bir yanda refah düzeyini artırma ve Cumhuriyetin çağdaş standartlarda bir demokrasiyle taçlandırılacağı umutlarının, diğer yanda çözülmeyi bekleyen bir dizi siyasi ve sosyal sorunun oluşturduğu manzaranın buluştuğu, nazik bir kavşaktadır.
Çözüm için diyalog
Geleceğin Türkiye Cumhuriyetinin dünyadaki saygın yeri, çağdaş birer Türkiye ve dünya vatandaşı olabilen, özgür bireylerin cumhuriyetinin olacak. Bu çerçevede, Türkiye’nin önündeki önemli sınavların başında kökleşmiş siyasi sorunlarının çözümünde diyaloğun sonuna kadar canlı tutulması ve demokrasinin derinleştirilmesi ve hukuk devleti değerleri içinde kalınması gelmelidir.
Kadın sorununa dikkat
Sosyal alanda ise kadınların eğitim, ekonomi ve siyasete katılımlarının gelişmiş ülkeler seviyesinde arttırılması ve sosyal statülerinin yükseltilmesi yüzüncü yılımızın en önemli hedefi olmalıdır. Eğitim alanı da halen ülkemizin uluslararası standartları yakalayamadığı ve özel özen ve gayreti gerektiren bir alan olarak önemini korumaktadır.

Haber Kaynağı : Hürriyet / 30.10.2011

Gülmeyi Unuttuk ama Biraz Olsun Gülümsedik…


Son günlerde yaşadığımız acılardan sonra , Azra bebeğin annesinin mutluluğu, Vusale Hemşirenin yaşama tekrar sarılışı yapılan yardımlarla herkesin bir nefes, bir gönül olşsu hepimizi biraz olsun gülümsetti. Mutlu etti. Önümüzdeki günlerde de mucize haberler güzel gelişmeler devam etsin inşallah.

Önceki hafta seyrettiğim Woody Allen filmi (Midnight in Paris)  son dönem hatırladığım en keyifli saatlerim oldu.Değerli Ustanın son filmi gerçekten harika görsellerle değisik kendine özgü senaryosuyla çok güzel olmuş.Günümüzün ve 1920’lerin Paris’inde masal tadında geçen film içinde birçok ünlü ressam yazar düşünürle de daha da zenginleşmiş. Görmeyenlere şiddetle öneririm.

Rıza Güral’ın Tornası

Girişimcilik benim  yaşam hedefim, hayat tarzım oldu.Ailemde hiç girişimci olmamasına rağmen ben girişimci olmak istedim.Bütün girişimcilik serüvenlerim de de karar verince hiç arkama bakmadan, hiçbir zorluğa yenilmeden sonuna kadar gittim.Girişimcilikte  önemli olan kararlı olmak.Kararlı olunca zaten cesur ve zor tanımaz oluyorsun.

Önümde, çevremde  çok  güzel girişimcilik öyküleri var.Blogum için hangisinden başlıyayım derken elime bana geçen hafta postayla gönderilmiş,  Rıza Güral’ın kitabı geldi.Tamamen tesadüf eseri.Bir sürü okunacak kitabım sıralıyken merakla sayfalarını karıştırmaya başladım ve elimden bırakamadım.

Kitabın ismi “Rıza Göral’ın Tornası”, yazan Rıdvan Akar. Rıdvan Akar’ın daha öncede “Ömrümden Uzun İdeallerim Var”adıyla yazdığı Suna Kıraç’ın hayat hikayesini okumuştum.

Yazar yine çok akıcı çok zevkle okunur bir dille yazmış.

Rıza Göral’ı sevgili kızkardeşi Sevim hanımdan ve basından bildiğimin dışında otellerinde de kalma fırsatım da oldu.Hatta tanıştırıldım.Bir Kalder Kalite Kongresinde   Nafi Güral bey konuşmacı idi.Orada da Nafi Beyin  Güral Şirketler grubunun Girişimcilik ve Kalite hikayelerini son derece  mütevazi anlatımını diğer bütün konuşmacılardan daha etkileyici bulmuştum.Ama kitabı okurken kendimi çok özel bir kurumsal kültürün, inanılmaz başarıların,yorulmak bilmeyen çalışma azminin içinde buldum.

Hakikaten çok çarpıcı bir öykü ve başarı.Her sayfa bambaşka mücadeleler, çalışmalarla birbirini takip ediyor.Sonuna kadar heyacanla bırakamıyorsunuz.Kitabı okumadan çok bilgi sahibi olmak mümkün değil.Ben biraz kitaptan alıntılarla aktarmaya gayret edeceğim.

Rıza Güral okumak yerine çalışmayı tercih ediyor ve ortaokulu bitiremeden,tornacı çırağı olarak işe başlıyor.İlerleyen yıllarda Rıza Güral tornacıktan gelen teknik birikimini, ailenin sanayi kuruluşlarının oluşum sürecinde etkin biçimde kullanıyor.Ticaretle başlayan bir aile öyküsü sanayiciliğe dönüyor.Öykünün en çarpıcı bölümü Gürallar Art Craft’ın kuruluş ve gelişim sürecinde ortaya çıkıyor.Rıza Güral iki temel tercihini bu fabrikaya yansıttı.Birincisi, değerler ve ilkelerdi.Örneğin bir sanayicinin bütünüyle tecrübesiz ve sektörü tanımayan elamanlarla çalışma tercihi, kurumsal kültürün  oluşumu açısından önemli olsa da üretim ve kurulum sürecini sekteye uğratabilirdi belki.Rıza Güral bu alternatif maliyete katlanma uğruna ilkeler ve değerleri öne çıkardı.İkinci önemli tercih ise aslında minik bir torna atölyesinde “acaba ben su aati üretebilirmiyim.” sorusuyla başlayan merak ve özgüvendi.Acaba dünya cam sanayine hükmeden cam tekellerine inat kendi makinesini kurabilir, teknolojisini geliştirebilirmiydi?

“Kütahya’yı hayatının merkezine koyan , bu kente karşı sorumluluğu ve aidiyet duygusunu hiç yitirmeyen bir iş adamının önce ailesine, sonra yaşadığı kente, ülkesine  ve dünyaya kattığı değerlerle,ticaretle başlayan bir süreci,sanayiciliğin ötesine geçerek “fabrika yapan fabrika “ projesine dönüşüyor.Rıza Güral bugün çok az bilinen bu başarının kahramanı.Bugün dünya cam sanayiinin gözü Kütahya’da Çünkü orada Art Craft diye bir fabrika var ve kendi makinelerini tasarlayarak, üreterek yoluna devam ediyor.Dahası yepyeni teknolojilerle rekabetin çıtasını yükseltiyor.Rıza Güral işte bu başarının mimarı .Çalışanlarının tabiriyle de “baş mühendisi.”Bu kitap okuyucusuna farklı okuma biçimleri vaat ediyor.Güral ailesinin gelişimi, değişimi ve Kütahya ile kurduğu gönül bağını ya da Rıza Güral’ın bir sanayi kuruluşunda sadece yepyeni makineler değil, değerler, ilkeler ve çalışma tarzıyla kurduğu çok farklı dünyayı tanıyabilirsiniz.

Rıza Güral iş yaşamına tornacı olarak başladı.Bugün o tornadan, umutlu, geleceğe güvenle bakan,özgüveni yüksek, dünya ile rekabet eden, tevazuyu bir yaşam biçimine dönüştüren kuşaklar yetişiyor.Rıza Güral’ın tornası işlemeye devam ediyor….”

Bedri Rahmi Eyüboğlu Resimleri CKM’de

Ortaokul yıllarımdan beri resim sergilerine giderim, galerilerde saatlerce resimlerin karşısında kalırım.Hatta vakit bulabilirsem tekrar tekrar giderim, ya da hep tekrar gitmek isterim.Bedri Rahmi Eyüboğlu çok sevdiğim, benim gençlik dönemimin yaşayan ressamlarındandı.CKM de sergisi olduğunu öğrenince hemen gittim.Ailesi kendilerinde olan 100 kadar resmi sergi için çıkarmışlar.Sergiye gidene kadar da çok heyacanlandım, gidince de.Bedri Rahminin şimdiye kadar satılmamış ailede saklanmış neredeyse çocukluk yıllarından ölümüne kadar yaptığı resimlerden oluşan sergi için aileye sonsuz teşekkürler.Sergi deki ilk tablo 1924 yılına ait, yani Bedri Rahmi 13 yaşında iken yaptığı resim, ve tarih sırasıyla devam ediyor, 1975 e yani ölüm yılına kadar çalışmaları var.Bir saat vaktim olduğu için o kadar kalabildim, ama bitmeden yine gitmek istiyorum.3 Kasım’ a kadar devam edecek.Aynı zamanda yazar, şair, gazeteci olan sanatçının üç şiirini de sergiye koymuşlar.Karadut, Çakıl ve İstanbul Destanı.Resimlere bakarken sanatçının nasıl şiirlerden resimlere, yansıdığını görüyorsunuz.Karadut adlı  tabloları şiirle birlikte çok daha fazla şeyler ifade etti bana.Aynen İstanbul resimleri gibi.Eyüboğlu ailesi uzun yıllardır atölye çalışmalarını sürdürüyorlar, sanatçının baskıları ile yapılmış çogaltılmış resimlerini, eşarplarını, örtülerini, şallarını da satıyorlar.Her gördüğümde ben de bunlardan alıyorum.Yine iki tanesini aldım.Aldığım resimlerden birinin adı Vagon Restoran.

Vagon Restoran, 1954, Bedri Rahmi Eyüboğlu

Vagon Restoran, 1954

Resimde eşeğin  üzerinde  bir köylü kadını kucağındaki bebeğini emziriyor. Nasıl güzel bir espri ile düşünmüş ve resmetmiş Bedri Rahmi.Sergide geçirdiğim vakit beni çok mutlu etti.Günlerce resimler ve şiirler aklımda, evdeki resim ve kitaplarıma yeniden bakarak okuyarak da devam etti.

İlgili iseniz kaçırmayın diyorum.Karadut tablolarına şiirini de okuyarak tekrar, tekrar bakın.

İstanbul Destanı

İstanbul deyince aklıma martı denir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş

Okumaya devam et

Pozitif olmak, Mutlu olmak, Güçlü olmak

Mutluluğun, sırrı pozitif duygu ve düşünce de olmak.

Hayat  zorluklarla dolu, her yerde stres, kargaşa,acı var.Bütün bunlar içinde nasıl mutlu olacağız.

Pozitif olmak, bunu yazmak , yazarak paylaşarak yansıtmak  benim yola çıkış nedenim.Ama son günlerimiz olağanüstü  acılarla dolu.

Herkes gibi bende zaman zaman çok mutsuzum.Özellikle bu hafta yaşanan terör olayları, acısı dinmeden, Van depremi hepimizin mutluluk eşiğini çökertti.

Böyle bir günde çok değerli Mesnevihan hanım Nur Artıran ile sohbet etme fırsatım oldu.Nur hanımın sohbeti ile, katılan tüm arkadaşlarımızla olayları  o kadar güzel manevi yönleri ile değerlendirdik,dinledik ki. saatler nasıl geçti anlamadık.

Daha sonra da detaylı anlatmaya çalışacağım bu sohbette, bu günün en önemli konusu şartlar ne olursa, ne kadar olağanüstü olaylarla da karşılaşsak, panik yapmayacağız. Bu başımıza gelenle nasıl baş edeceğimizi, düşüneceğiz,ve ona göre hareket edeceğiz.

Barış için ne yapmalıyız, depreme nasıl yardım ulaştırırız. Aklımızı gücümüzü bunun için kullanmalıyız. Tanrının bize verdiği içimizdeki güç o kadar büyük ki, yeterki  onu doğru, yerinde kullanabilelim. İnsan olmamızın farkı bu..