Yeşil Kagider Ajandamız ve Çantası Hazır

Hepimizi çok heyacanlandıran proje tamamlandı ve Yeşil Kagider’in çevre dostu ajandası, 365 gün bize önerileri ile yol gösterici olacak tasarımı ile hazır. Ajandalarımıza sahip olmak, kullanmak  çok güzel, böyle bir ajandayı çalışanlarımıza , arkadaşlarımıza dostlarımıza hediye edebilmek çok daha güzel.Bir güzellik daha; her ajanda bize Tema ‘ya Fidan Bağişı  sağlayacak.   5Aralık’a kadar sipariş veren herkesin şansı var.

Doğa dostu ajandalarımız için, doğa dostu da ambalajlar tasarladık. Jüt kumaşdan çantalar;Böylece  kağıt israf etmiyoruz,naylon kullanmıyoruz. Doğal kumaşdan yapılan bu çok şık çantaları hediye ettiğiniz kişi de tekrar başkalarına hediye götürürken kullanabiliyor. Elden ele defalarca kullanılma şansı var, kolay, kolay  kirlenmez, buruşmaz,eskimez. Hediyelerimizi  doğa dostu alternatiflerden seçerken,ambalajlarının da çevreci  olmasına dikkat edelim.fotograf (10) (3)

Sipariş için :
BZD Yayıncılık – Zeynep Dicleli
0216 412 72 13
zeynep@bzdyayincilik.com

Son siparis tarihimiz 5 Aralık Carsamba!!!

Davet Sahibi Tasarımcı Olunca

Geçen hafta sevgili Nilgün Gülen bizleri Hasköy’deki yeni yerine, ofis ve showroom olarak kullandığı, bir yıldır, restore ederek hayata geçirdiği tarihi mekana davet etti. Nilgün kocasıyla beraber kurdukları BNG markasının sahibi, ortağı ve tasarımcısı. Kagider üyesi olduğundan beri de aynı  komite de beraber çalışıyoruz.Nilgün’ün başarılar dolu markalaşma hikayesini önce oryantasyon sunumunda dinledim. Sonra çeşitli televizyon  haber programlarında izledim. Yazılan çok haberi röportajı okudum.Sonunda da bu çok özel tasarımcı, yaratıcı arkadaşımın  tüm komite arkadaşlarımla beraber konuğu oldum.

Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını, onu tanıdıkça daha çok anlıyorsunuz. Çok tatlı, hep kibar, güler yüzlü özel kadının ofis ve showroomu da aynı kendisi gibi.Nilgün markayı anlatırken, BNG keşfetmeyi ve keşfedilmeyi seven kadının markası diye tanımlıyor.Kendisi de marka hayata geçtiği günden beri kendi markasını giyiyor,” Dolabımda BNG’den başka marka yok.”diyor.Showroom da da herşey koleksiyon, eşyalar, aksesuarlar, davet için hazırladığı her şey keşfedilmeyi bekler gibiydi. Ben hep soru soran oldum.Sizlere de bu güzellikleri fotoğraflarla biraz olsun anlatmaya çalışacağım.

1800 lü yıllardan kalma tarihi bina eski bir döküm atölyesi imiş. Binayı restore edip, orjinal haliyle kullanıma açmak için Nilgün ve eşi çok uğraşmışlar, ama netice harika olmuş. Tarih, sanat, tasarım, moda, her gün tarihi mekanlarıyla popülerleşen Hasköy’e de çok değer katmış.

Nilgün kendi giymeyeceğim ürünü tasarlamıyorum, diyor. Bu çok özel, farklı kadın, binaya da çok yakışıyor, markayı da çok iyi taşıyor. Nilgün;davette ikram ettikleri ile, sunumu ile,herşey de farklılığını ortaya koydu.Bu onun doğal hali duruşu zaten.

O gün Bülent Bey ile de tanışma şansımız oldu.Nilgün’ün bütün bu  farklılığından, yaratıcılığından o da oldukça etkilenmiş, görünüyordu. BNG markasının başarılı sahibi, iş adamı  Bülent Bey ortama çok uygun kıyafeti ve tarzıyla bizlere katıldı.                                                Her şeyi kendine özgü davette birkaç özellikten bahsetmek istiyorum. Salatalar büyük boy bardaklarla servis edildi,tulumba tatlısı da shot bardakları içinde çok şıktı.Tüm tabaklar fincanlar çok hoştu, onlarla ikram edilenler de çok lezzetli.Yemek menüsü, tatlı seçimi,  herşeyin servisi,kahvenin yanında ki tadımlıklar, hepsi özelliği olan farklı lezzetlerdi.Aynen BNG nin koleksiyonu ve mekanı gibi.Bize de kendimizi çok özel hissettirdi.

Bülent-Nilgün Gülen çifti yıllarca fason triko üretimi yapmış, 6 yıl önce markalaşmaya karar verip BNG adıyla ilk adımı atmışlar ve Japonlar’ın gözde markası olmuşlar. BNG’den aldığınız bir ürünü en az 4 en fazla 8 değişik şekilde giyebiliyorsunuz. Kemer ve kuşaklar yardımıyla hırkayı elbiseye, yeleği tuniğe çevirebiliyorsunuz. Bu yabancıların markaya olan ilgisini katlamış. Geçen seneye kadar üretimin yüzde 70’ini ihraç ettiklerini söyleyen Nilgün Gülen, “Bu sene üretimimizin yüzde 50 sini iç pazarda yüzde 50sini dış pazarda satıyoruz, diyor. Yurt içindeki mağaza sayıları şu anda 11, hedefleri ise 14.Yurt dışın da ise toplam 200 butikte satılıyor.

Nilgün en az 4 en fazla 8 farklı şekilde kullanılabilen giysilerinin tanıtımını yapıyor.

Bülent Gülen aileden tekstilci, trikocu. Nilgün Gülen aslen İzmirli, ortaokuldan sonra İstanbul’a gelmiş. Bülent Gülen kendini bildiğinden beri babasının Mahmutpaşa’daki yerinde çalışıyor. Liseden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin açtığı İngilizce kursuna katılıyor. Çünkü amaçları trikolarını yurtdışına pazarlamak. Nilgün Gülen de aslında muhasebeci. Yolları kursta kesişiyor ve evleniyorlar. Nilgün Gülen de eşiyle birlikte çalışmaya başlıyor. Zaman içinde kendi tasarımlarını yapıyor. İtalya Polimoda’ya gidip tasarım dersleri de alıyor. Kendine güveni geldiğinde de kendi stilini yansıtan bir koleksiyon hazırlıyor. Karı koca markalaşmaya, fuarlara katılmaya karar veriyorlar. Ve Nilgün Hanım’ın anlatımıyla, “Paris’te ilk katıldığımız fuarda en kötü ve küçük stand bizimdi ama biz patladık, aldığımız siparişlere inanamadık” durumu yaşanıyor.

Japonya’da Takashimaya ve Isetan’da galeri konseptinde satılan 3 markadan biri.

Nilgün ile Bülent Gülen’in fotoğrafları koltuğun sırtına konmuş

Hikaye’yi Nilgün’ün kendi anlatımıyla da  aşağıda paylaştım.                                                       “Eşim Bülent’le birlikte kurduk. Aslında 17 yıllık bir geçmişi var. Marka 6 yıllık. Bülent tekstilci bir aileden geliyor. Biz hep tekstille uğraştık. Fason üretim yapıyorduk. Avrupa’dan birçok markaya üretim yapıyorduk. 6 yıl önce benim tasarımlarıma ağırlık vermeye başladık. O güne kadar çok klasik tasarımlarımız vardı. Bu marka tamamen benim giyim zevkim. Fuarlarda çok büyük ilgi gördük. Ve yolumuz açıldı. BNG yurtdışı ağırlıklı başladı. Şimdi senede 16-18 fuara katılıyoruz.                                                                                                       

BNG dünyanın en önemli moda haftalarından biri olan Milano Moda Haftası’ na kabul edilen ilk Türk markası oldu .

Yeni teknolojileri takip ediyorum. Kullandığım kumaşların teknik özellikleri benim için çok önemli. Kullandığım kumaşlar terletmiyor, vücut ısısını dengeliyor. Fonksiyonellik bizim için vazgeçilmez bir özellik. Tasarladığım bir kıyafet birden fazla şekilde ve stilde giyilebiliyor. Kullandığımız tüm kumaşlar doğa dostu. Deri triko karışımı da çok tercih ediliyor. Anne-kız trendini de takip ediyorum.

Pek çok Avrupalı giyim markasının başarısının sırrı şu aralar 18-45 yaş grubuna hitap etmesi. Yani hem kızları hem anneleri giydirebiliyoruz. Benim bir ürünümü farklı şekilde hem anne hem kızı giyebilir.

Ürünler de olaylık ve şıklık bir arada. Buna kim hayır der? 4 yıl önce Hong Konglu bir yakınıma bir Hong Konglu ile Japon’un farkını sormuştum. “Biz bir gömleği olduğu gibi, Japonlar ise ters çevirip giyer” demişti. O günden sonra fonksiyonel ürün tasarımlarına ağırlık verdim. Günümüzün ekonomik şartlarında bu bence herkes için harika bir seçenek. Benim en merak ettiğim ülke Japonya’ydı sanırım biraz da bu yüzden orada çok başarılı olduk. Japonya’ya sık sık gidiyorum. Orada mutlu oluyorum. İnsanlar çok saygılı ve çok çalışkan. Çat pat Japonca da öğrendim ama çok zor bir dil. Japon kültürünü ve yemeklerini de çok seviyorum.”

Nilgün’ün çok değer verdiği müşterileri arasında, her yaşdan farklı kadın var. Nebahat Çehre, Serra Yılmaz,Tuğçe Kazas bunlardan sadece üçü. Bu ara mağazalarında beş çayları düzenleyen davet eden Nilgün onlarla tanışmayı,onları anlamayı, dinlemeyi de çok önemsiyor.

Sevgili Nilgün senin gibi çok özel bir kadını tanıdığım için,   çok şanslıyım. Başarıların, mutlulukların, daima seninle olsun. Harika davetin, çok özel ikramların,  için de tekrar, tekrar teşekkürler,Sevgiler, sevgiler

TBMM’de Davet

Kasım ayının heyacanla beklenen ve çok güzel geçen davetinde , Kagider üyesi ve milletvekili arkadaşımız sevgili Belma  Satır bizleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ağırladı. 47 Kagider’li arkadaş hep beraber sabah gidip akşam döndüğümüz bu güzel günde hava da çok güzeldi, Belma’nın bize yaptığı programda çok güzeldi. Daha önce meclise gidip görmeme rağmen bu sefer, benim için de, arkadaşlarım içinde  çok farklı bir ziyaret oldu. Çünkü sevgili Belma bizleri gezdirirken, binanın tarihi ve mimarisi  ile de ilgili çok güzel bir sunum yapıldı.  Bu konuda bizleri aydınlatan , gezi organizasyonununda  başından sona  bizlerle olan Hasan Bey’e ve Murat Bey’e çok teşekkür ediyoruz.Ben de şuanda 3. binasında bulunan TBMM sini davetini, çektiğimiz fotoğraflarla  anlatırken, mimari bilgileri de çok keyifle  ekledim.

İlk Meclis Binası

Çatı kiremitleri bile döşenememiş olan yapının tamamlanıp, meclisin çalışabileceği hale getirilmesi için Ankara halkı her manada özveri ile çalışmış. 23 Nisan 1920′ de, okullardan toplanıp getirilen sıralara oturan mebuslar, kahvelerden devşirilen gaz lambaları ışığında, Kurtuluş Savaşı’ nın yönetileceği ve Cumhuriyet’imizin temellerinin atılacağı süreci başlatmışlar. Kuvay-i Milliye dönemi bu çatının altında geçirilmiş. Cumhuriyet ve Ankara’ nın başkent olması bu binada ilan edilmiş.

2. TBMM Binası
Bina, Birinci Ulusal Mimari Dönemin en seçkin örneklerinden sayılıyor. Cumhuriyet tarihimizin en renkli ve önemli parlamenter olaylarının yaşandığı yer olması ve Atatürk’ ün, her biri yeni devrimler ve atılımları müjdeleyen konuşmalarını bu meclisin kürsüsünden yapmış olması önemli. Bina çok partili demokrasiye geçişin bütün sancılarını da yaşamış, ayrıca Atatürk, Büyük Nutkunu bu kürsüden okumuştur. 1961 yılının Ekim ayına kadar 36 yıl TBMM olarak kullanılan bina şimdi Cumhuriyet Müzesi’ dir.

Şimdiki bina;23 Nisan 1920’de Milli Egemenlik ilkesine dayalı olarak kurulan Meclisin üçüncü binası. Mimarı, 1938’de açılan proje yarışmasını kazanan Avusturyalı Mimar Prof.Clemens Holzmeister(1186 – 1983)’dir. Prof. Holzmeister aynı zamanda başkent Ankara’daki pek çok Devlet yapılarının da mimarı.

Aşağıdaki fotoğraflar ve onların altındaki yazılar daveti, aradaki yazılar ise, meclisin mimari ve tarihi özelliklerini anlatıyor. Bize anlatılanları sevgili Belma’dan rica ettim, o da hemen ilgilendi ve gönderdi.Ben de sizlerle paylaşıyorum.

Meclis gezimiz önce Meclis Başkanımız, Cemil Çiçek’i ziyaretle başladı. Sayın Başkan bir gece önceki sabaha kadar süren çalışmalara, ve yoğun programına rağmen bize vakit ayırabildi. Sevgili Belma ve sevgili  başkanımız Gülden Türktan ziyaret sebebimizi anlattılar.Kısa ama çok, hoş geçen sohbette, kadınlarımızın siyaset içinde  bulunmalarının ne kadar değerli olduğu hep beraber dile getirilirken, Belma  esprili bir şekilde “Ben koltuğumu bırakmam, ama siz de buyrun”; diyerek farklılığı ve  açık sözlülüğünü  gösterdi. Sayın Cemil  Çiçek’de;” Siyaset mahşere kadarmış.”  yorumuyla destek verdi.Sevgili Belma daha sonra bütün katılan arkadaşların adına hazırlattığı ve Sayın Cemil Çiçek’in imzaladığı birer TBMM ZİYARET BERAT’ı bizlere vererek hepimizi çok mutlu etti, ödüllendirdi.

26 Ekim 1939’da inşaatına başlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi 6 Ocak 1961 tarihinde hizmete açılmış. 475.521 metrekarelik bir arazi içinde bulunan Meclis, ana binasının yerleşim alanı ise 19.372 metrekare. TBMM binasının mimari özellikleri ve genel yapısı itibariyle, Türkiye Cumhuriyetinin gücünü ve ölümsüzlüğünü simgeleyecek biçimde, ağır başlı, sağlam ve dayanıklı nitelikte tasarlanmış.

Hep beraber fotoğraf karelerinden biri

Tüm mekanlarda anıtsal, dengeli ve üç boyutlu bir düzenleme ele alınmış. Yapının tam ortasında ve arazinin en yüksek noktasında, büyük toplantı salonlarının olduğu merdivenli ve sütunlu girişi ile ana kütle yer almakta.

Ön cephede birbirine parallel iki sıra halinde yanlara uzanan kanatlar ve bu kanatları birleştiren köprüler bulunuyor. Meclis kampüsüne girişler sağ ve solda Atatürk Bulvarı ve Dikmen Caddesi üzerindeki ana kapıdan yapılıyor.

Meclis ana binasının kuş bakışı görünümü de millet kucaklayan bir yapıya sahip. Türkiye Büyük Millet Meclisi sembolik şekilde tüm ulusa kollarını açıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin içinin ve dışının yapımı ile ilgili kullanılan her malzemenin, verilen her şeklin mutlaka bir anlamı bulunuyor.

 Belma hepimizle ayrı ayrı ilgilendi,resimler çektirdi,sohbet etti,harika bir davet sahibi oldu, ama yine de, en genç konuk, herkesin sevgilisi Miran farklı idi diyebilirim.

GENEL KURUL SALONU

Genel Kurula açılan toplam 27 tane kapı var. Milletvekillerin kulis yerleri olan bu galerilerin çevrelediği orta mekanda ise Genel Kurul Toplantı Salonu bulunmakta.

Toplantı salonunda üyeler için 578 adet, dinleyici localarında ise 933 adet olmak üzere toplam 1511 adet oturma yeri var. Başkanlık kürsüsüne göre sol tarafta Başbakan ve Bakanlar Kurulu Üyeleri sağ tarafta ise Komisyon Üyeleri oturmakta. Yukarı sol taraftaki bölümde Cumhurbaşkanlığı, sağ taraftaki bölümde Kordiplomatlara ayrılmış localar, Askeri ve Mülki Erkan’a ayrılmış localar, Başkanlık kursüsünün tam karşısındaki bölümde ise basın mensuplarına, eski milletvekilleri ve aileleri ile vatandaşlara ayrılmış olan localar bulunmakta.

Meclis Şeref Kapısı’ndayız.

MECLİS ŞEREF KAPISI

Meclis ana binasında 5 giriş kapısı bulunuyor. Mimarı tam ortadaki kapının sütunun farklı tasarlayarak, en üst sağ ve sol köşesinde ay yıldız motifleri kullanmış. Kullanılan birbirine geçmiş sağlı, sollu ve altlı, üstlü hasır motifi çağdaş Türk Devleti’nin bölünmez bütünlüğünün simgelendiği bir sembol.

Diğerlerinden sütunlarıyla farklılaşan bu bronz kapı Meclis Başkanı ve Cumharbaşkanının giriş kapısı. Yanlardaki diğer kapıları milletvekilleri ve devlet protokolünde birinci derecede bulunan kişiler kullanabiliyor.

 Meclis Lokantası  anlatılanlardan çok daha şık ve gösterişli idi,yemekleri de çok lezzetli. Hep beraber, milletvekilleri ve misafirleriyle yemek yemek çok ayrıcalıklı idi. Ama ben, en çok masadaki kartların içeriğini beğendim. Çok örnek bir uygulama.

DAMLALI KAPI

Meclis binasında mimari üsluplar ve süsleme amaçlı motifler kullanılan bir diğer kapı “Damlalı Kapı” ya da “Salkım Kapı”. Sadece Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanının kullanımına açık olan bronz kapı. İki kanatlı ve her bir kanadında tarih sahnesinde yar almış 16 Türk Devletini sembolize eden damla motiflerine yer verilmiş. Tasarımını bizzat Prof. Holzmeister yaptığı bu motifler, Türk sanatında cam ve porselenden yapılan “Çeşmi Bülbül” ve “Zülfü aruz” vazolarında da karşımıza çıkmakta.

Genel Kurul Toplantı salonundayız, 16 muhteşem avizenin altında sevgili Belma bizlere bilgi veriyor.

AVİZELER

Genel Kurul Salonunun tavanında, Bohemya kristalinden yaptırılan 16 adet büyük avize bulunmakta. Bu avizelerin 16 adet olması, tarih boyunca yaşamış 16 Türk devetini sembolize ediyor.

Kullanılan bütün avizeler Prof.Holzmeister’in bürosunda özel olarak çizilerek, Çekoslovakya’da Bohemya kristalinden yapılmış.

Tören Salonunda bulunan Köpük Avize yakyaşık 7000 kristal küreden oluşan ve ölçüleri ile ülkemizde en büyük avizelerden nadide bir eser olarak karşımıza çıkıyor.

MERMERLER VE FİGÜRLER

TBMM’de Afyon’dan getirilen 36 çeşit mermer kullanılmış. Kullanılan mermerlerden artan parçalar özellikle zeminde oluşturulan çeşitli motiflerle değerlendirilmiş.

Birçok yerde başak motifleri kullanılmış, bu da Türkiye’nin tarımdaki etkinliğini vurguluyor. Stilize edilmiş arslan figürleri ise Anadolu’da Hitit döneminden beri kullanılan bir güç sembolüdür ve Cumhuriyet’in gücünü sembolize etmektedir.

Kahvelerimizi bu çok güzel bahçede içtik.

MİLLE EGEMENLİK MEŞALESİ

TBMM’nin açılışının 85.yılı anısına 2005 yılında Milli Egemenlik Meşalesi, Ankara’nın her yerinden görülebilecek şekilde Meclisin en yüksek noktası olan Kabatepe Parkı’nda yer alıyor.

Meşale “bereketli toprakları sembolize eden mermerden yapılmış başak zemin” üzerine konulmuş. Mermer üzerindeki platformda Yüce Önder Atatürk’ün “Egemenlik Kayıtsız Yartsız Milletindir” sözü ve ilk meclisin kurucuları olan 437 milletvekilinin isimleri yer alıyor.

Anıtın önündeyiz.

ATATÜRK ANITI

Atatürk’ün 100.doğum yıl dönümü münasebetiyle açılışı yapılan Atatürk Anıtı Atatürk’ün “Bağımsızlık ve Özgürlük benim karakterimdir” sözünü sembolize etmekte ve üç figürden oluşuyor.

Atatürk Figürü, Atatürk’ün atılımcı karakterini, elinde bayrak olan genç erkek figurü bağımsızlığı, elinde meşale taşıyan genç kız figure ise özgürlüğü simgeliyor.

TÜRK BAYRAĞI

Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının önündeki bayrak, hiçbir zaman inmez. (Türk Bayrağı Kanunu Madde 24)

MECLİS KÜTÜPHANESİ

Türkiye’de ilk defa meclis kütüphanesi girişimleri Osmanlı dönemine uzanmaktadır. 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM ilk döneminde yaptığı hizmetlerden birisi de Meclis Kütüphanesini resmen kurmak olmuş.

Kütüphane koleksiyonunun çekirdeğini, Meclis-I Ayan ve Meclis-I Mebusan kütüphanelerinden intikal eden 5000 cilt, kitap, gazete, dergi ve tutanaklar oluşturuyor..

Kütüphanenin arşivlerinde Buğday ve Çörek otundan yapılan Atatürk Resmi ile kütüphanenin ilk açılışında verilen Halıdan yapılan Dünya Haritası bulunuyor.

Kütüphane’de Meclis-I Ayan ve Meclis-I Mebusan ile TBMM Genel Kurul tutanaklarının tamamı mevcutmuş.

Bu çok özel davette, Nuran Evrensel ve Şenda Tüfekçioğlu, ile bahçe keyfinde, 

Sevgili Belma,sevgili milletvekilim, çok sevdiğim, sevdiğim kadar da, çalışkanlığına, disiplinine,azmine hayranlık duyduğum, saygı duyduğum arkadaşım.Kagider’in ilk kadın milletvekili, seninle gururluyuz. Hiç unutmayacağımız anılarla dolu, aynı zamanda eğitici,bir buluşma oldu.Hepimizi çok iyi ağarladın, çok ilgili ve özenliydin.Bu çok güzel değerli, davetin için  çok, çok  teşekkürler.

 

Beş Kadından Biri Şiddet Görüyor

Kadına şiddet karşısında, Gerçekler,İstatistikler,İstekler, Çağrılar, Çalışmalar, Yetersiz Kalanlar, Yorumlar,

Aşağıda önce Kagider Basın Bültenini ve sonra Ufuk Tarhan’dan gelen yazıyı, paylaştım. Hepimize görevler var. Öncelik, Kadınlar ve  Anneler’e

KAGİDER BASIN BÜLTENİ

Bu ülkede her beş kadından biri şiddete maruz kalıyor!

Şiddetle yolu kesilmeyen kadın okuyor, kazanıyor, aile kuruyor, ekonomiye ve gelişmeye katkıda bulunuyor. “Kadına karşı şiddete hayır” bilincinin yalnızca 25 Kasım’la sınırlı kalmamasını, 365 gün hatırlanmasını istiyoruz!

KAGİDER olarak, 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, yalnızca bir günlük değil sonsuza dek kadınların eşit haklara kavuşması, maruz kaldığı erkek ve toplum şiddetinin son bulması, özellikle kadının iş gücüne katılımının önündeki engellerin kaldırılması çağrısı yapıyoruz.

Çünkü;

  • Günde ortalama beş kadın, erkek şiddeti dolayısıyla hayatını kaybediyor.
  • Ülkemizde yaşayan her beş kadından biri şiddete maruz kalıyor.
  • Kız çocuklara uygulanan ayrımcılık, onların öğrenim hayatlarını olumsuz etkiliyor. 15 yaşından büyük 3 milyon kişi halen okuma-yazma bilmiyor ve bu rakamın 2,6 milyonu kadınlardan oluşuyor (ADNKS-2011).
  • İstihdamda yer alan kadınların yüzde 57,8’i sigortasız çalıştırılıyor (TÜİK 2012).
  • Son bir yılda 18 yaşından küçük kızını evlendirmek isteyen ailelerin mahkemeye başvurularında yüzde 94,2’lik bir artış oldu.

KAGİDER olarak 10 yıldır, kadınlara istihdam ve girişimcilik ruhu aşılamak, toplumda buna uygun düzenlemelerin önünü açmak için çalışmalar yapıyor, çeşitli projeler yürütüyoruz. Hedeflerimizde önemli ilerlemeler kaydetmemize rağmen, ülkemizin kadına yönelik şiddet konusunda hâlâ nihai çözümler üretememiş olması bizlere üzüntü veriyor.

Temel insan hakları kapsamında değerlendirilen eğitim, sağlık, iş ve eşitlik konularında kadınlar için gereken adımların atılmasının, uygun düzenlemelerin ve yasaların yürürlüğe konmasının hayati öneme sahip olduğunu tekrar belirtiyor ve yetkilileri  görev almaya çağırıyoruz.

SEVGİLİ UFUK TARHAN’DAN 

Bu tip günlerde şiddet uygulayan her erkeğin, onu yetiştiren veya yetiştiremeyen ama mutlaka bir annesi olduğunu düşünürüm…

Öncelikle anaların,  kadınlara şiddet uygulamayacak erkek evlatlar yetiştirebilmesine temel hazırlayacak

eğitime ve ekonomik koşullara erişiminin çok ama çok önemsenmesi gerektiğine inanırım.

Şiddete tepkiyi, onu önlemeyi reaktif, diğerine eğilmeyi proaktif bulurum.

Bu vesile ile Türkiye’mizin

Cinsiyet ayırımında, 3 yılda kadınlar lehine %10 iyileştirme yapmak için seçilen 3 pilot ülkeden biri olduğunu

da hatırlatarak, bu konuları, direnenleri, sebep olanları yıldıracak kadar çok, sık ve yüksek volume’da

gündemde tutmamız gereğine tam destek verir, bu videoyu paylaşmak isterim…

Zorluklarla Başlıyor; Ama……

Fatoş’u bu sene tanıdım, güzel bir başlangıçla da bir Kagider projesinde beraber çalışmaya başladık. Projemiz; İş Hayatında Yaşanan Zorluklar.Bu çalışmada ilk örnekleri bizler önce kendi hikayelerimizden derleyelim, dedik.Fatoş “Ben çok zorluklar yaşadım, yazarım.” dedi ve Girişimcilik hikayesi içinde zaman, zaman yaşadığı zorlukları da koyarak gönderdi. Ben hikayeyi okurken ,hep  artık bu son olsun dedim. Ama zorluklar, şansızlıklar  bitmek bilmedi. Fatoş’u aradım. Fatoş’cum bunlar sanki biraz fazla gibi diyecek oldum. O da bana hepsini yazmadım, zaten demez mi? Fatoş’un yaşadığı iş hayatının farklı alanlarda ki bir çok zorlukları yeni projemize bırakıp, ben, Fatoş’un girişimcilik  hikayesini burada, tersden okudum, başarılarla başladım, ve sizlerle paylaşıyorum.

Fatoş Somsa , 2007 yılında Meclis Haber Dergisi tarafından;‘Yılın En Başarılı İş Kadını ‘ seçiliyor. Aşağıda da dergiye verdiği röportajdan alıntılar, var.

Fatoş beş yıl önce, biraz kendi hayatını, iş hayatının, nasıl başladığını, aktif çalıştığı sosyal sorumluluk projesini, sonra da firmasını anlatmış.

“1972 yılında Erzincan’da doğdum.1979
senesinde ailemle birlikte İstanbul’a
yerleştim.Ticaret lisesi mezunuyum.Lise
döneminde iki yıl Etibank’ta cari hesaplar
–müşteri ilişkileri departmanında stajyer
olarak çalıştım.Okulu bitirdikten sonra
muhasebeci olarak iş hayatına
atıldım.Şansım bir gümrük firmasında işe
başlamış olmamdı.Beş yıl süren
muhasebecilik yaşamımda iyi bir
dinleyici,araştırmacı ve gözlemci
olmam,muhasebeciliğin yanı sıra ihracat gümrükleme departmanında düzenli olarak çalışmam
bende iyi bir birikim oluşturmuştu.Bu nedenle birikimlerimi en iyi şekilde değerlendirmek ve
kendimi daha fazla geliştirebilmek adına nakliye sektörüne geçiş yaptım.
Taytrans’ın kuruluşundan sonra bir yandan şirketi iyi bir noktaya taşımak için yoğun bir
şekilde çalışırken , diğer yandan kendi kişisel gelişimimden ve hobilerimden
vazgeçmedim.Aynı süre içinde Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde lisans eğitimi aldım
ve Cambridge Bell International Scholl’da dil eğitimimi tamamladım.                        Diğer taraftan ; “Ulusal
Köy Kütüphaneleri”adı altında Gazi Güder tarafından başlatılan çok güzel bir projenin
Avrupa Yakası temsilciliğini yapıyorum.Bu proje ; kitaba ve kütüphaneye gereksinimi olan
köylerle ,onlara destek olmak isteyen insanlarımız arasında bir köprü görevi
görmektedir.Mutlaka herksein kütüphanesinde atıl olarak duran muhtelif kitaplar var.Çocuk
kitaplarından romanlara,ansiklopedilere,ders kitaplarına kadar her çeşit kitabı bağışlamak
isteyen gönüllülerden yardımları topluyoruz ve kütüphanesi olmayan köylere,okullara
kütüphane kuruyoruz.Bunun yanında bilgisayar,giysi,kırtasiye ve oyuncak yardımları da
gönderiyoruz.
Fatoş’un ödül aldığı firması Taytrans;
Benim çocukluğumdan beri atlara ciddi bir merakım var ve son altı yıldır binicilik
yapmaktayım.”Tay” ismi de buradan geliyor.Taytrans 1996 yılında havayolu kargo
taşımacılığı alanında hizmet vermek üzere kuruldu.1997 yılı itibari ile denizyolu full ve
parsiyel konteynır kargo taşımacılığına da abünyesine kattı.Bugün 10.yılını geride bırakan
Taytrans ,Utikad ve Fiata üyesi olarak dünya çapında geniş acente ağı ile ; İstanbul
Havalimanı,Ankara ,İzmir ve Mersin şubeleri ile özellikle ithal kargolar için hava ve gemi
yoluyla servis vermeye devam etmektedir.Özellikle ithal kargolar diyorum çünkü biz bu işe
başladığımız zaman gördük ki ,Uzakdoğu ve Amerika’dan taşımacılık talebi oldukça yüksekti.

Fatoş’un iş hayatında  detaylara indiğimiz de hep zorluklarla dolu olduğunu görüyoruz. Hem de ne zorluklar. Bütün bunlarla uğraşırken, babasından da olumlu tepki almayacağını bildiği için, hep işini, ortaklığını, arabasını, herşeyi saklamak zorunda kalıyor.

Fatoş’un  işini kurarken, yaşadıklarının bazılarını aşağıda kendi anlatımı ile aktardım.Dediğim gibi hepsini bu hikaye de  anlatmak istemedim.

“Firma kuruluş konuşmalarını ,planlarını yaparken her şey toz pembe görünüyordu. Ortaklardan birinin  deniz taşımacılığı alanında faaliyet gösteren firması zaten vardı. Kurulu bir düzen içinde bir masa da bana vereceklerdi ve bende hava kargo taşımacılığını başlatmış olacaktım. Nasılsa deniz  kargo taşımacılığı yapan müşterilerin hava kargo potansiyelleri de  ve tüm satış kadrosu pazarlama yaparken hava kargo taleplerini bana yönlendirecekler  vardır, diye düşünmüştük.  Diğer ortak hava limanı ayağını çözecek  ve aynı zamanda kendi geçmiş portföyünü kullanarak müşteri de getirecekti. Bana da satış hariç ,ofis içinde , yurtdışı acenta ağı oluşturmak, maliyet ve satışları belirlemek, teklifleri vermek ve operasyonu yürütmek , hesapları tutmak  gibi diğer işler kalıyordu. Bu arada  Ben İngilizce bilmediğim için  özel ders almaya başlamıştım ve ben yazışmaları direkt olarak yapabilecek düzeye gelene kadar  diğer firmanın çalışanları yazışmalara destek verecek diye planlamıştık.

Yani kağıt üzerinden bakıldığında , Ofis , eleman  maliyeti yok , hazır müşteri potansiyeli var herşey mükemmel gibi  görünüyordu ama hiçbirşey planlandığı gibi gitmedi.

Ofisteki arkadaşlar kendi iş yoğunlukları nedeni ile yazışmalara destek veremediler, o zamanlar internet te yoktu, tüm yazışmalar fax yolu ile yapılıyordu. Bir arkadaşımın çok ciddi desteği oldu dışardan . Matbu acenta arama mektupları hazırladık ben onların ülke bölümlerini değiştirerek tüm dünyada acenta ağı oluşturmak için girişimde bulundum. Gelen cevapları bana tercüme ederdi ve benim söylediklerime göre cevap yazar bana geri gönderirdi. Bu şekilde dünyanın bir çok noktasından acentalar  ve maliyetler oluşturmaya başladım. Diğer taraftan da aldığım özel dersler de sadece teknik  iş İngilizcesi üzerineydi. Bu nedenle ben çok uzun bir süre ,Çin’liler gibi çok iyi İngilizce yazan ama konuşamayan biri oldum. Okumaya devam et