Yeni Yılda Eğlenceli, Neşeli Umutlar…

2015 Girerken gönlüm yeni, tatlı huzurlu,  umutlarla dolu, daha iyi sosyal ve ekonomik şartlar içinde, daha huzurlu, daha adil, ülkemizde ve tüm dünyada barış içinde  bir yıl geçireceğimize inanıyorum, inşallah yanılmam…Yüzlerimiz gülsün, neşemiz,daim olsun, benim minik prensim gibi, eğlencemiz bol olsun.Özellikle onlardan, onlarla geleceğin güzel olacağından umutluyum.Herkese sevgiler, mutlu, sağlıklı, neşeli, huzurlu bir yeni yıl diliyorum…

10701933_10154597173865323_7909903426611643609_nMinik prensim  hızla büyüyor, artık beş yaşında.11 Eylül’de yeni yaşına  bastı. Seneye okula başlayacak. Sakin  ve huzurlu bir çocuk. Yaramaz değil, kıskanç, hırçın, hiç değil.

1174528_10154772687930323_5214749689707858703_nArkadaşları ile uyumlu. Müzik ile arası çok iyi. Mırıl mırıl şarkılara eşlik ediyor.

945762_10153104643090323_414842603_n

Önceleri Latin Müzik meraklısı idi, sonra Türk Pop, şimdide Yabancı Pop müziği daha çok seviyor.DSC_0019Okulunu seviyor, arkadaşlarını seviyor, evini seviyor.İnsanları seviyor, hayvanları seviyor.

10711051_10154658876465323_8563489215137631991_nGeçen ay hocası bir mesaj yollamış.Aslan’ı anlatan bir mesaj. Mesajda en hoşuma giden Aslan ile ilgili; hocasının  “eğlenceli ve neşeli bir çocuk “ tanımı yapmış olması.

1 (44)

Evet Aslan neşeli ve eğlenceli bir çocuk.Harika; hep neşeli olsun, hep güler yüzlü olsun.Hep iyi huylu olsun.Hep mütevazi,onurlu, gurur duyulacak olsun.

559725_10153261361070323_2081951182_n

Çocuklarımızın neşesi bizim neşemiz, mutluluğumuz. Gelecek onlarla güzelleşecek.

IMG_1838Onunla her buluştuğumuz da  farklı bir program yapmaya çalışıyoruz.

1794730_10153017793369311_2979506931880062350_n

Kidzmanya çok eğlendiği güzel vakit geçirdiği yerlerden biri. Müzik de en büyük tutkusu. Kendi kendine de, müzik dinleyerek şarkılara eşlik ederek, hem kendini hem çevresini çok iyi eğlendirebiliyor.Bazen çalmayı da denemiyor değil!!!!! Bu yıl programımızda  çocuk korosu çalışmaları var.

942709_10152833076840323_1357279573_n

Sizler nasıl düşünüyorsunuz bilmiyorum ama, ben hemen büyümelerini hiç istemiyorum, hatta hiç istemiyorum. fotograf (127)Hep böyle, saf, temiz, çocuk beyinleri ve narin minik bedenleri ile kalsalar.O minicik, tatlı muzip yüzleri, elleri,her şeyleri küçükken çok güzel.

1743688_10153876134435323_1787571493_n

Ama büyüyorlar, büyüyecekler,  mutlulukları, neşeleri,iyi yürekli gönülleri de onlarla büyüsün. Hep iyi, dürüst, sevgi dolu eğlenceli kalsınlar.Biz de onlarla gelecek güzel günlerin hayalini yaşayalım.Yeni yılda yeni umutlarla, sevgilerle…

 

Osman Müftüoğlu İle Yeni Yıl’a Girerken

Osman Müftüoğlu çok keyifle okuduğum, söylediklerini uygulamaya çalıştığım,  takip ettiğim köşe yazarı ve doktor. Yeni yıla girmeden onu,  29.12.2014 yazısı ile paylaşmak istedim. O da benim gibi, 2015’e umutla girenlerden. Osman Müftüoğlu’nun çok da güzel kitapları var. Son kitabı da Hayatı Uzatmanın Sırları. Bence kendinize, ya da sevdiklerinize  harika bir yılbaşı hediyesi.  Ben her sabah Hürriyet Gazetesinde ki yazısını okurken bana verilmiş bir hediye gibi algılıyorum. Teşekkürler Osman Bey, hem ruhumuza , hem bedenimize sağlıkla mutlu yıllar…

Ruhu güzelleştiren reçetelerin hepsi bu kitapta…

hayati-uzatm-165702B5

“Geliştirdiğim integratif (bütüncül) sağlık yaklaşımı Türk halkının genetik hafızasına yani fıtratına uygun. Çünkü onun hem bedensel hem de duygusal ihtiyaçlarını dikkate alıyor.

Bu ‘yeni’ yaklaşımda önce negatiflerden kurtulun diyorum. Yılların biriktirdiği toksinlerden, fazla kilolardan, yalan yanlış reçetelerden… Manevi boşluklardan, küskünlüklerden, dargınlıklardan, stres kaynaklarından, sevgisizlikten… Ve sonra bu toprakların güzellikleriyle, pozitiflikleriyle doldurun diyorum hayatınızı. Yani kötülükleri iyiliklerle kovun! Barışın, huzura odaklanın, inanın. Doğru beslenin, doğru takviyeleri alın. Güzelliğinize önem verin.

Tecrübenin getirdiği ‘bilgelikle’ sizler için seçtim, yanlışları ayıkladım, ince işçilik yaptım. Ortaya, sağlıklı yaşam, kaliteli yaşlanma ve koruyucu hekimlikle ilgili bir başucu kitabı çıktı. Hayatı kaliteli uzatmanın kitabı. Genç yaşlı, kadın erkek herkesin yararlanacağı bütünsel sağlık kılavuzu. Acele etmeden sindire sindire okursanız, yeni bir hayatın ipuçlarını bulacaksınız. ‘Yaşasın hayat’ diyeceksiniz.”

(Prof. Dr. Osman Müftüoğlu)

Kitapla ilgili yazacak çok şey var,ben Osman Müftüoğlu’nun kendi kısa tanıtım yazısını ekledim. Aşağıda da dün tarihli Hürriyet gazetesi yazısını paylaştım. Göreceksiniz, okuyunca sizde bu gün acaba ne yazdı diye takipçisi olacaksınız. Sevgiler, en çoğundan…

ÇÖZÜM ORTAĞIMIZ OLUN

Her yıl gibi 2015’e de farklı ve yeni umutlarla giriyoruz. Ben kendi adıma daha güzel, daha keyifli ve daha huzurlu bir yıl beklentisi içindeyim. Daha önce de “ensemi hiç karartmadım” ama nedendir bilmiyorum 2015’e bundan önceki yıllardan daha iyi umutlar yükledim. Önümüzdeki yıl daha iyi sosyal ve ekonomik şartlar içinde, daha huzurlu bir yıl geçireceğimize inanıyorum, inşallah yanılmam…

 

İşin beklenti yanı bu ama her yeni yıl aslında bir yıl daha yaşlanmak anlamına da geliyor. Bu nedenle yeni yıl planlarımızı yaparken işin sağlık yanını da ihmal etmememiz lazım, bana sorarsanız önceliği de kronik hastalıklara vermemizde fayda var. Nedeni şu…

 

Yaşımız ilerledikçe başımızı ağrıtabilecek sorunların çoğu, topluca “kronik hastalıklar” adını verdiğimiz sağlık sorunlarıdır: Şeker hastalığı, hipertansiyon, kilo fazlalığı, romatizmal sorunlar, bellek problemleri/Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, kanserler, damar sertliği ve bununla ilişkili beyin ve kalp damar bozuklukları ve bunların neticesi olan kalp krizleri, felçler…

 

Listeyi daha da fazla uzatıp canınızı sıkmak istemem. Hatta size iyi bir haber bile verebilirim: Her gün bir yenisi tamamlanan binlerce bilimsel çalışma gösteriyor ki eğer bazı temel noktalara dikkat edebilirsek kronik hastalıkların ortaya çıkışını geciktirmek de, mevcutların hızını kesmek veya yavaşlatmak da bizim elimizdedir. İsterseniz önce şu kronik hastalıklar konusunu biraz daha açıklayalım, sonra da onları önlemenin nasıl olacağını özetlemeye çalışalım.

 

YIPRANIYORUZ

 

Yaşımız ilerledikçe beden ve ruh organizasyonlarımız geçip giden zamandan daha fazla etkileniyor, yıpranıp eskiyor. İşin kötüsü bu etkilenme yaşımız ne kadar ileriyse o kadar şiddetli oluyor. Ayrıca biz ne yaparsak yapalım, ne kadar dikkat edersek edelim zaman hükmünü mutlaka ve bir şekilde icra ediyor. Neticede yetmiş yaşındaki bir kalp, bir akciğer, bir beyin ellili yaşlardakine göre daha fazla ve hızla eskiyor. Damarlar sertleşmeye, eklemler koflaşmaya, cilt kırışmaya, saçlar dökülüp kırlaşmaya, ruh yorulmaya mahkûm hale geliyor. Özetle yaşlanmanın etkilerinden kurtulmamız olanaksız. Hepimiz erken ya da geç, az ya da çok ama bir şekilde yaşlanma ile yüzleşeceğiz ama burada gözden kaçan küçük bir ayrıntı var, o da şu…

 

Zamanın yıpratıcı etkisinin sürati ve yoğunluğunun ne olacağına şansımız ve genetik mirasımızdan çok kendimiz, biz karar veriyoruz. Şansın ve genetik mirasın etkisi toplamda %30’u geçmiyor. Yaşlanınca nasıl biri olacağımıza, ne ölçüde hasta ya da sağlıklı kalacağımıza kendimize nasıl baktığımız, nasıl beslendiğimiz, ne kadar aktif olduğumuz, nasıl uyuduğumuz, stres-huzur dengesini nasıl sürdürdüğümüz karar veriyor. Neticeye, içtiğimiz su, soluduğumuz hava, yediğimiz gıdalar kadar birlikte yaşadığımız insanlar/toplumsal yapı, bizim o yapıyla kurduğumuz aidiyet ilişkileri, inanç gücümüz ve manevi zenginliğimiz de etki ediyor.

 

YAŞAM TARZI TIBBI

 

İşte bu nedenle son yıllarda “yaşam tarzı tıbbı/lifestyle medicine” diye yeni bir kavram geliştirildi. Biz doktorlar sadece hastalık tedavi etmenin yeterli olmadığını, hastalıkları önlemenin, hızlarını kesip etkilerini hafifletmenin de mühim bir konu olduğunu yeniden fark ettik. Ayrıca yaşam tarzının da ne kadar önemli bir belirleyici olduğunu da öğrendik. Bu biraz da mecburiyetten kaynaklandı. Çünkü öğrendik ki yukarıda saydığımız kronik hastalıkların hemen hepsi nasıl yaşadığımızla da birebir ilişkilidir. Neredeyse tamamı önlenebilen, en kötü olasılıkla geciktirile geciktirilebilen, bilemediniz etkileri hafifletilebilen sağlık sorunlarıdır.

 

Anlatmak istediğim şey şu: Nasıl yaşadığımız, hayatı nasıl yorumladığımız, onunla nasıl ve ne gibi ilişkiler kurduğumuz, hangi seçimleri yaptığımız zannettiğimizden çok daha önemli bir konudur.

 

Birkaç gün sonra yeni bir yıla merhaba diyeceğiz. Çoğu alanda yeni başlangıçlar yapmaya çalışacağız. Geçmiş yılın muhasebesini çıkarıp yanlışlardan vazgeçeceğiz, yeni ve faydalı modeller geliştireceğiz. İşte bu planları yaparken işin içine biraz da “SAĞLIK” eklemenizi istiyorum.

 

Yeni bir yıl “geçmişi geçmişte bırakıp yeni şeyler söylemek” için en uygun zamandır. Aynı zamanda “yeni şeyler düşünmek, yeni ve iyi alışkanlıklar edinmek” için de mükemmel bir fırsattır. Lütfen unutmayın: Önümüzdeki yıllar kronik hastalıklarla daha çok boğuşacağımız bir dönem olacak. Eskisinden çok daha fazla sayıda insan yaşlılıkla ilgili hastalıkların –kronik hastalıklar- pençesine düşüp bunlarla uğraşacak. İsteseniz de istemeseniz de bu böyle.

 

Daha uzun yaşıyoruz ama daha çok da yaşlanıyoruz. Yaşımız ilerledikçe hipertansiyon, diyabet, kilo problemi, damar sertliği, romatizma, kanser, depresyon, Parkinson, Alzheimer gibi sağlık sorunlarına aday kişiler haline geliyoruz. Bunların hemen hepsi korkutucu, üzücü sağlık sorunları ama unutmayalım ki çoğu yaşam tarzı yanlışlarımızla yakından ilişkili. Doğru yaşam alışkanlıkları geliştirebilirsek eğer önlenebileceğimiz, diyelim ki önleyemedik başımıza gelmelerini engelleyebileceğimiz, farz edelim ki başımıza geldiler etkileri hafifletilebileceğimiz problemler. Yeter ki biz aynı yanlışları ısrarla tekrarlayıp durmayalım. Yeter ki biz, çözümü sadece doktorlara, onların yazacağı haplara, şuruplara, yapacakları ameliyatlara emanet etmek yerine sorunların “ÇÖZÜM ORTAĞI” haline de gelebilelim. Emin olunuz ki o zaman her şey daha güzel ve daha kolay olacak, hayat daha keyifli ve huzurlu hale gelecek.

 

Hepinize kendinize daha iyi baktığınız, daha sağlıklı, huzurlu, keyifli, renkli ve anlayışlı güzel bir yıl diliyorum.

 

BİR NOT

 

BEYNİNİZE GÜVENİN

 

Yaşlanmadan en çok hangi organımız etkileniyor? Bu sorunun net bir cevabı yok ama bana sorarsanız en az etkilenen organların başında beyin geliyor. Nedeni bu mükemmel organın zannettiğimizden çok daha üstün bir organizasyona sahip olması. Sayıları yüz milyarları geçen hücreler ve bu hücreleri birbirine bağlayan bağlantılar, inanılmaz bir yapısal bütünlük, bölgesel hatta hücresel özgürlük içinde hiç aksamadan tıkır tıkır çalışıyor. Beyindeki her bir hücre saniyede yüzden fazla elektriksel sinyali diğer hücrelere gönderirken bu sinyalleri iletebilmek için diğer hücrelerle yaklaşık on bin civarında farklı bağlantı kurabiliyor. “İncognito/Beynin Gizli Hayatı” isimli eserin yazarı David Eagleman bu mükemmeliyeti şu cümlelerde özetlemiş: “Beyinde milyarlarca nöron bulunduğunu düşünecek olursak, beyin dokusunun tek bir santimetreküpünde, Samanyolu gök adasındaki yıldızların sayısı kadar bağlantı olduğunu söyleyebiliriz. Kafatasınızın içindeki pembe jöle kıvamlı, ortalama bin dört yüz gramlık organ aslında alışık olmadığımız türden bilgi sayımsal malzemedir. Kendi kendini yapılandırabilen minyatür ölçekli parçalardan oluşan bu malzeme, inşa etmeyi düşlediğimiz ya da düşleyebileceğimiz her şeyi geride bırakacak özelliktedir. Bu nedenle kendinizi tembel ya da kalın kafalı hissettiğiniz zamanlarda, aslında gezegendeki en çalışkan ve en parlak nesne olduğunuzu düşünüp moralinizi yükseltebilirsiniz. İnanılmaz bir hikâyedir bizimkisi. Bildiğimiz kadarıyla gezegende kendi programlama dilini çözme oyununa bodoslama dalacak kadar karmaşık tek sistemi –biz- oluşturuyoruz. Farz edin ki bilgisayarınız kendi donanımını denetlemeye başladı, kasasını söktü ve kamerasını kendi devrelerine yönlendirdi. İşte biz buyuz!”  (İncognito/David Eagleman/Domingo Yayıncılık/2014/İstanbul) Eğer bu kadar mükemmel bir organa sahipsek ve hepimiz birer mucizeysek, hele hele David Eagleman gibi dünya çapında bir nörobilimcinin söylediği gibi “inanılmaz bir hikâyenin sahibiysek” hangi yaşta olursak olalım kendi hikâyemizi kendimiz yeniden yazabilir, kötü bir hikâyeyi iyi bir hikâyeye çevirebiliriz. Yaşam tarzı seçimlerimizi değiştirmek, yeni ve iyi seçimler yapıp geliştirmek işte bu nedenle zannettiğimizden daha kolay olmalıdır.

 

BİR BİLGİ

 

KRONİK SORUNLAR HANGİLERİ?

 

Kırklı yaşlardan sonra yavaş yavaş ortaya çıkan, varlıkları altmışlı yaşlarda belirginleşip yetmişli yaşlarda neredeyse çiçek açan bir grup yaşlılık probleminin ortak bir adı var: Kronik hastalıklar. Bu grupta yer alan başlıca sağlık sorunları ise şunlar…

 

  • İnsülin direnci, gizli ya da açık şeker hastalığı
  • Hipertansiyon
  • Damar sertliği
  • Parkinson hastalığı
  • Alzheimer hastalığı
  • Osteoporoz
  • Osteoartrit
  • Kanserler
  • Kilo sorunu/Obezite

 

KESİP SAKLAYIN

 

2015 İÇİN BAZI TAVSİYELERİ

 

  1. Sağlık sorunlarınızın çözüm ortağı olun, çözümü sadece doktorların sırtına yüklemeyin.
  2. Hastalanmamaya, hastalıklardan korunmaya daha çok ağırlık verin. Sağlığı bozabilen temel hataların öncelikle beslenme yanlışları ile ilişkili olduğunu unutmayın. Özellikle şeker, un, tuz yüklü besinlerden, içinde trans yağ, fruktoz şurubu, koruyucu, renklendirici, tatlandırıcı, hidrolize protein, mono sodyum glutamat bulunan besinlerden uzak durun. Gazlı, kolalı, fosforik asit içeriği yüksek içeceklere elinizi bile sürmeyin.
  3. Yürüyün. Günde en az 5000 adım atmanın bir yolunu bulun.
  4. Sağlığınızı izleyin. Sağlıksızlık işaretlerinin nedenlerini araştırmakta geç kalmayın.
  5. Uykunuzdan taviz vermeyin.
  6. Alkolü abartmayın, sigaraya elinizi sürmeyin.
  7. Kilonuzu takip edin.
  8. Gereksiz yere ilaç kullanmayın. Her sorunu ilaçla çözmeye de kalkmayın. Doğal destekleri, bitkisel hapları, vitamin ve mineralleri rastgele yutmayın.
  9. Kronik bir sağlık sorununuz varsa (hipertansiyon, şeker hastalığı) dikkatle izleyin.
  10. Yıllık sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin. Kendinize zaman ayırın. Gezin, dinlenin, eğlenin.
  11. Gülümseyin, pozitif olun.
  12. Öfke, endişe ve benzeri duygulardan uzak kalın.
  13. Balık yiyin. Yoğurdu ve kefiri unutmayın. Yumurta ve bulgura yer ayırın.
  14. Kahvaltıyı ihmal etmeyin.
  15. Sosyal gruplara katılın.
  16. Esneme egzersizlerini ihmal etmeyin.
  17. İnanç dünyanızı zenginleştirin. Manevi yaşamı genişletin.
  18. Ailenizle daha sık bir arada olun.
  19. Yanlış diyetlerden, çakma detokslardan uzak kalın.
  20. Öğrendiğiniz, duyduğunuz sağlık önerilerini uygulamadan önce araştırın.
  21. Tamamlayıcı/geleneksel tıptan faydalanın ama bu işi yaparken dikkatli olun. Şarlatanların, cambazların, üçkâğıtçıların ve maneviyat ticareti yapanların ellerine düşmeyin. Faydalanmayı düşündüğünüz her türlü geleneksel yöntemi dikkatle araştırın. Mümkünse doktorunuzla da bu konuları tartışın. Tamamlayıcı amaçla kullandığınız doğal desteklerin reçeteli ilaçlarınızla etkileşebileceğini unutmayın.
  22. Fırsat buldukça güneşlenin.
  23. B 12, D vitamini, demir ve benzeri mikro unsurların seviyelerini izlemeye çalışın.
  24. Dişlerinizi kontrol ettirmeyi ihmal etmeyin.
  25. Görme ve işitmenizi dikkatle izleyin.

Nice, Cannes, St.Tropez Ve…

Cote D’azur ya da Fransız Rivierası  benim için çok çekici bölgelerden biri.  Hem denizin güneşin keyfinin yaşanabileceği, hem bölgenin çok lezzetli yemeklerinin, rose şaraplarının, şampanyalarının tadılabileceği, Fransa sınırları içinde ama İtalyan esintileri taşıyan tatil beldesi.. Müzeleri, festivalleri ve 2000 yıllık geçmişiyle ruhunuza iyi gelecek, aynı zamanda da semt pazarları, şık butikleriyle dayanılmaz cazibeli.  Fransa’nın güney sahilleri aşık olunacak, çok keyif alınacak yerler.Beni çok etkileyen bu bölgeyi yazmakta çok zorlandım. Farklı güzellikleri bir arada arka arkaya görünce, anlatmak yeterli değilmiş gibi bir duyguya kapıldım. Ama yeni yıla girmeden de mutlaka yazayım, istedim.

provence

images (1)Benim için bütün bunların yanında sevdiğim bir çok ünlü ressamın, sanatçının hayatının bir bölümünü buralarda geçirmiş olması, da bölgeye olan hayranlığımın önemli etkenlerinden. . Bu yaz; çok görmek,  uzun uzun kalmak istediğim bu seyahate, bölgeyi bilen daha önce gitmiş, hatta yaşamış, arkadaşlarımızla beraber gittik. Onlarla yediğimiz,içtiğimiz, gezdiğimiz her yerin, her şeyin anlamını, zevkini  çok daha katlayarak yaşadık tattık.

img827

Sevgili Raffi ve Arlet hazırladıkları hem çok güzel, hem sürprizlerle dolu programla, unutulmaz bir gezi yapmamızı sağladılar.Lyon’da hava alanında  kiralık arabamızı aldık ve geziye katılan  iki arkadaşımız daha hep beraber, süper ekip ile  turumuz başladı.Turun; Lyon, Marsilya, Avignon kısmını daha önce anlattım.Sonra çok özel bir yer olan Peillon’u anlatacağım.

img1082

İşte harika gezi grubumuz, ,sağdan sola, Taki, Tanya, Raffi ,Arlet ve biz…

images (1)Hem Fransız Rivierası,  hem Alp’lerin eteği, hem İtalyan Rivierasıni kapsayan gezinin üçüncü etabında   ise Nice‘i merkez aldık.

Şehir merkezinde,  Place Massena meydanına açılan caddelerden  birinde ki otelimize  yerleştik.Bölgeyi de oradan gidip gelerek gezdik. Nice yukarıda anlattığım bütün özellikleri taşıyan harika bir Akdeniz şehri.

Place Messena Nice’in en ünlü meydanı, her saat  turistlerin fotoğraf çektiği, gençlerin akşam çıkarken buluşma noktası. Önü sahil, çevresinde bütün cafeler, restorantlar, gece klüpleri, pub’lar,mağazalar var.Nice öyle bir şehir ki, günün yarısını dolaşıp yeni yerler keşfedip, müzeleri görüp, diğer yarısında denizin ve güneşin tadını çıkarabiliyosunuz. 5 km’lik Promenade des Anglais boyunca yan yana bir sürü plaj bulunuyor ve turkuaz denizi de tek kelimeyle muhteşem! O manzarayla deniz keyfi yapmak ise bambaşka..Alışveriş için de Place Massena’da Galeries Lafayette ve tasarım butikleri var.

nizza-negrescoOtele yerleştikten sonra şehri keşfetmeye önce Promenade des Aglais yani Nice’in ünlü sahilinde yürüyüş yaparak başladık.Bir tarafta harika plaj, pırıl pırıl turkuaz deniz,palmiye ağaçları, diğer tarafta tarihi şık oteller ve 18 yüzyıldan beri aynı şıklık ve güzellikte. İnsan evet gerçekten çok güzel bir yerdeyim, diyor ve müthiş mutluluk duyuyor.

DSCF6520

 Plaj ve Nice’de özgü yemeklerden  Salade Niçoise

Bence bu bölgeyi gezmek  yeterli  değil, bu bölgede uzun uzun yaşanmalı. Harika bir sayfiye merkezi aynı zamanda, kültür, sanat, tasarım merkezi ve müthiş lezzetlerin tadılabileceği, içilebileceği yerlerde insan en sevdiklerinle zamanı durdurmalı. Gitmeden de böyle hissediyordum. Gittikten sonra da, aynı duygularla döndüm. Gezdiğim, gördüğüm , yaşadığım kadar göremediğim, gezemediğim, tadamadığım listelerle döndüm.

Onun için fotoğraflarla biraz yaşadıklarımı sizlerle paylaşıp,  yapamadıklarım içinde listeler yazıp en kısa zamanda tekrar tekrar gitmeyi  niyetliyorum.

Promenades des Anglais’nin hemen arka tarafında rengarenk küçük panjurlu sempatik evlerin çevrelediği semt pazarları, şık restoranlarıyla daha çok İtalyan kasabasına benzeyen Cours Saleya var.

img773 Cours Saleya’nı rengarenk çiçekleri, sebze meyvaları, zeytinleri, unlu mamulleri, bağıra çağıra satış yapan satıcıları ile bizim pazarlardan çok farkı yok.Aynı zaman da bölgede, bizim esnaf lokantası dediğimiz cinsten yöresel lezzetler yapan minik restorant ve kafeler var.

Yemeğe başlarken ya da akşam üstü rose şarap,  ya da şampanya içmek özellikle bölgede yapılanlardan tatmak,  çok keyifli. Nice ‘de,  ve tüm bölgede de bizdekinin  aksine şarap,  şampanya veya içki içmek; neredeyse su veya soda fiyatı kadar. Onlara oranla çok uygun, ya da su çok pahalı.

Aslında Nice’te Fransız mutfağından çok İtalyan mutfağına rastlayabiliyorsunuz. O yüzden pizza ve makarnalarını yanında Provence bölgesinden bir şarapla kesinlikle denemeli.

Cannes-Film-Festival

 

Nice’e gelip, lüks yatları, şık otelleri, muhteşem denizi ve plajlarıyla ünlü festival şehri Cannes’ı, E5825-Monte-Carlo-CasinoGrace Kelly’nin, Caroline’nin, Stephanie’nin,Prens Rainer’in ülkesi  Monaco’yu, görmeden gitmek olmaz. Zaten trenle ya da arabanızla 20-30 dakika icinde hepsine kolayca ulaşabiliyorsunuz.

img740

St- Tropez bambaşka kimlikte ve güzellikte bir yer.Lüks teknelerde gece özel partilerden, şık restorantlarına, gece klüplerinden masmavi denizi ve plajlarına kadar ve bozulmamış balıkçı köyünde lüksleri en şaşalısının yaşandığı St-Tropez her şeyiyle görülmesi gerekiyor.Ben kim ne derse desin, Yalıkavak yaşamına da çok benzettim. Hem lüks Marina’sı hem doğal Yalıkavak, çarşısı, pazarı, meydanı, tüm çeşitliliği ile Bodrum’un çok sevdiğim beldesinde, benzer tatlar buldum. Bodrum’da da kültür sanat etkinlikleri, festivaller de her geçen gün artıyor.

Provence-Alpes (1)

St. Tropez, yat limanı, dünya markalarını görebileceğiniz, dükkanları, cafeleri, restoranları ve tabii ki plajları ile dünya sosyetesini ağırlayan ufak bir tatil yeri.

Tam bir marka cenneti, dünya yıldızlarına burada her an rastlayabilirsiniz. Yatlar her yerde. Müthiş bir çekiciliği var . Şehir için de trafik çok yoğun

Bölgede gezilecek yerler hep aynı sahil üstünde.Sahilden biraz içerilere geçerek 20 dakika veya 30 dakika içinde Alplerin eteklerinde çok güzel, 1600- 1800 yıllarındaki aynı halleri ile minik butik otelleri, restorantları, evleri, meydanları kiliseleri olan köyler var.Provance bölgesinin en önemli özelliği yeşilliği, ve hepsi kendine has özellikleri olan köyleri.Binalar hiç bozulmadan muhafaza edilmiş.Yemeklerde öğle yemeği de dahil, şarap içmek hatta şampanya ile yemeğe başlamak şarap ile devam etmek, çok doğal. Özellikle bölgenin şarapları ve şampanyaları ile.Fransa’da cafe kültürü de çok yaygın.Starbucks ve benzeri zincirler neredeyse yok.Fransızlar geleneklerine ve göreneklerine çok bağlı tutucu bir millet.  Bölgenin otelleri genelde çok mütevazi, ve ev gibi.Fransa köylerinde restoranları hep aileler işletiyor. Genelde servis edenler restoran sahibi veya ailesinden biri oluyor.

.Her bölgede ünlü  sanatçıların  yoğun izleri, eserleri, müzeleri, bol galeriler var.

IMG_6365

Yemek yemek  Fransızlarda  ayrı bir kültür. İnsanlar sadece yemek yemiyorlar, sosyalleşiyorlar, eğleniyorlar, gülüyorlar  ve iyi zaman geçiriyorlar.Fransız  ve provance mutfağı, en güzel dünya mutfaklarından….Biz de seyahatimiz  sırasında sevgili Raffi’nin sayesinde  tüm provance rituelleriyle yemek yeme, bölgeye has lezzetleri keşfetme şansımız oldu.Her yemek, her kahve her içki çok özenle seçildi, tadıldı, keyfi çıkarıldı.Raffi özellikle; ne zaman, nerede ne yemeli, ne içmeli, nasıl yapılırlar, bölgenin kuzeyinde, güneyinde, iç kısımlarında ne farklar vardır, burada yaşayan ünlü sanatçılar, ne yerlermiş, nasıl severlermiş, hepsini de tatlı tatlı anlatarak bizlerle paylaştı.Seyahatin her anı yenilen, içilenlerle ayrıca taclandırıldı.Unutulmaz anılara unutulmaz lezzetlerde katıldı. Dönünce de buluşup bu özel mutfaktan menüler yapma fikrimiz de oluştu.Henüz başlamadık ama 2015 de neden olmasın….

IMG_6366

Bölgede ki doğa, sessizlik, huzur, insanların köylerdeki (doğal halleri), kilise ve cafelerin, hiçbir şekilde orijinalliği bozulmamış kalelerin, şatoların uyumu ve gizemi, diğer yandan sahillerdeki zenginlik ve varlığın yarattığı enerji, cafeler, restorantlar, düzen; hem eskinin hem de yeninin uyumlu karışımı Fransa’nın  dünyanın en çok turist çekmelesine  sebep oluyor. İnsan, doğa, tarih, kültür ve medeniyet hepsi bir arada.

10526023_10152629303339311_4383263061025768403_n

Restorant Bouchon Monaco’dan keyifli  anılar

Onun için yazılacak çok şey var.Yeni yıla girmeden  sizlerle bu çok güzel bölgeyi biraz paylaşmaya çalıştım. Yeni yıla girerken, güzel anıları hatırlayarak, hem kendim hem sizler için  gönlümüzce  geziler diliyorum.Sevgiler, sevgiler…

 

Girişimci Adaylarına Endeavor Fırsatı

Şanslı 60 kişiden biri de siz olabilirsiniz. Endeavor Türkiye, JP Morgan Chase Vakfı’nın desteğiyle başarılı girişimcilerin gerçek öykülerinden derlenen CaseCampus vaka çalışmaları programını genç girişimci adaylarının başvurusuna açtı.
09. Ocak 2015 Son başvuru!!! Yılın harika fırsatlarından. Kaçırmayın….

CaseCampus ile Girişimciliği Başarılı Girişimcilerden Öğrenin!

Girişimcilikle mi ilgileniyorsun? JP Morgan’ın desteğiyle, Endeavor Türkiye, başarılı girişimcilerinin gerçek öykülerini CaseCampus’de genç girişimci adaylarıyla buluşturuyor. Sen de girişimciliği bir kariyer seçeneği olarak düşünüyor veya girişimcilikle ilgileniyorsan bu ücretsiz program tam sana göre!
CaseCampus Nedir?
 
Girişimcilik, engel ve sorunlarla dolu bir yoldur. Bu yolda başarılı bir girişimci olmak, sorunları fırsata çevirmeyi gerektirir. CaseCampus programında, bir  girişimci gibi sorun çözmeyi öğrenecek,  yaşanmış girişimci öykülerindeki ikilemleri sen fırsata çevireceksin!
CaseCampus’te her biri önemli başarılara imza atmış Endeavor Girişimcileri, girişimcilik yolunda yaşadıkları zorlukları, başarıları ve mücadeleleri paylaşıyor. Girişimciler, çözüm seçeneklerini size sunuyor ve bir sonraki adımlarını kurgulamak için sizi tartışmaya davet ediyor.
Online platform’da farklı sektörlerden usta girişimcilerin tüm öykülerini, yazılı vaka çalışmalarını, videolarını ve iş modeli analizlerini bulabileceksin. Ayrıca, önde gelen akademisyenlerden oluşan danışma kurulu üyeleri ile tartışma seanslarına katılabilecek ve girişimciler, yatırımcılar ve sektör önderleriyle konferanslarda tanışabileceksin. Farklı sektörlerden olsa da, tüm girişimciler birbirine benzeyen karar anları yaşar. Bu programla, sen de kendini onların yerine koyarak riske girmeden bu dönüm noktaları hakkında kapsamlı bir deneyim kazanabileceksin.
Neden Katılmalıyım?
 
• Kendi geleceğini tasarlamak,
• Girişimciliği girişimcilerden öğrenmek,
• İçindeki girişimciyi çıkarmak; liderlik özelliklerini güçlendirmek.
• Benzersiz ve ücretsiz bir uygulamalı girişimcilik deneyimi kazanmak,
• Kapsamlı yerel girişimcilik öğrenim kaynaklarına ulaşmak,
• Girişimcilik ekosisteminin önde gelen akademisyenleri, özel sektör liderleri, yatırımcı ve mentorlarıyla tanışmak istiyorsan, CaseCampus Programı’na başvurabilirsin.

Katılmak için Uygun muyum?
 
• 3.- 4. sınıf lisans veya yüksek lisans öğrencisiysen VEYA bir lisans programından en fazla 5 yıl önce mezun olduysan,
• 30 yaşından büyük değilsen,
• Kendi girişimini başlatmak istiyor ya da girişimcilik ekosistemine ilgi duyuyorsan,
• Mart– Mayıs 2015 arası devam edecek eğitim programının İstanbul’da gerçekleştirilecek konferanslarına katılabileceksen,
• Konferanslar dışındaki tüm programı online olarak takip edebileceksen, CaseCampus Programı’na başvurabilirsin.

Nasıl Başvururum?

Nereden başvurabilirim?

Programa başvurmak için BURAYA TIKLA.
En son ne zaman başvurabilirim?
Başvurular 12 Aralık 2014 – 09 Ocak 2015 arasında açık olacak.
Program formatı nasıl olacak?
Program üç ay sürecek. Toplamda altı adet vaka çalışması, üç konferans ve online toplantılarla incelenecektir.
 
• Program ne zaman başlıyor?
Dersler 7 Mart 2015 – 30 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleşecektir.
İşletme öğrencisi/mezunu değilim. Yine de başvurabilir miyim?
Program, tüm üniversitelerin fakülte ve bölümlerinden öğrenci ve mezunlara açık olacak.
Başvurduktan sonra ne yapmalıyım?
Başvuru formunu eksiksiz dolduran ve kriterlere uygun tüm adaylarla Ocak ayı boyunca telefon ve yüzyüze mülakatlarla değerlendirmeler devam edecek.
• Seçilenler ne zaman açıklanıyor?
CaseCampus Programı’na katılmaya hak kazananlar Şubat 2015’te duyurulacak.
• Herhangi bir ücret ödeyecek miyim?
Tüm CaseCampus Programı konferanslar dahil ücretsizdir.
Programa kaç kişi kabul edilecek?
2015 Bahar Dönemi CaseCampus Programı 60 kişi ile sınırlıdır.

Üniversite Danışma Kurulu’nda Kim Var?

• Doç. Dr. Adil Oran – ODTÜ Girişimcilik Merkezi Direktörü

• Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Fiş – Özyeğin Üniversitesi Girişimcilik Bölümü Başkanı
• Prof. Dr. Dilek Çetindamar & Kutlu Kazancı – Sabancı Üniversitesi SUCOOL Direktörü
• Yrd. Doç. Dr. Deniz Tunçalp – İTÜ GINOVA Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi
• Doç. Dr. Mustafa Ergen – Koç Üniversitesi Kuluçka Merkezi Kurucusu ve Direktörü
• Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Aygören – İTÜ Öğretim Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim GörevlisiProgramda Ne Var?
*Herbiri iki hafta sürecek vaka çalışmalarının içeriği; bir yazılı vaka materyali + üç ikilem videosu + online tartışma + sohbet videosu + iş modeli şeklinde olacaktır.
*Ayda bir kez düzenlenecek konferansların Cumartesi günleri yapılması planlanmaktadır.

Hiç Olmak

 Bu sene llk aldığım yeni yıl hediyesi çok sevdiğim bir dostumdan hiç bileklik oldu. Tasavvuf felsefesinde hiç olmak,  o mertebeye erişmek, hiç olduğumuzun farkında olmak, çok önemli. Bir an   hiç olduğumuzun farkında olsak da çoğu zaman neler sanıyoruz, neler. Bu gerçeği hatırlatmak için takılan hiç bilekliğinin ne kadar değerli olduğu kesin…Bilekliğim için çok teşekkürler, çok sevgili dostum …Ben de sizlere hiçlik anlamlarını Mevlana ve Şems-i Tebrizi’den  anlatımlar ile ve Nasrettin Hoca’nın hiçlik fıkrası ile  aşağıda paylaştım. Sevgiler, sevgiler…
 Hz Mevlana derki ;Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen hiç ol…Menzilin yokluk olsun.İnsanın çömlekten farkı olmamalı,nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil,içindeki boşluk ise,insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiç’lik bilincidir…

Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.


Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.


Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvele aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir. 

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: “bırak kendini, ko gitsin!”
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Tebrizli Şems / Mevlana…

891525_1005225442836369_266057197_a (1)

Tasavvufun Günümüzde Uygulanması

Tasavvuf, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur. İslam tasavvufunda bu yolculuğa sülûk denir ve tasavvufta varılması gereken nokta İslam’da “Kendini hiçlikle bilen Rabbini varlıkla bilir” noktasına ulaşmaktır.

Hiçlik, kişinin her sahip olduğu özellikte (isim ve sıfat) dengelenmesi ve yaratıcının sonsuzluğunda kendi yerini idrak etmesidir. Bu hal, şahsiyetsiz, tembel bir kişilik yaratmaz. Bilâkis, yaratıcısından emin olan, maddi olayların yıkamadığı kuvvetli şahsiyetler oluşturur.

Böyle dengeli, kişilikli insanın beşer halinden varolabilmesi için mesela;
1. Ben bir bedene sahibim ve bedenimin sağlıklı, yorgun, enerji dolu ya da hasta hali beni etkilemez çünkü bedenim sadece, içinde Allah’ın manasını taşımak için vardır, ve bu yüzden ben bedenime değer veriyorum ama tapmıyorum,
2. Ben duygulara sahibim ama bu duygular bende yaratıcının manasını idrak etmem için, üzerimde hak olan yaratıcıya ait isim ve sıfatları ortaya çıkarmak için vardırlar yani aracıdırlar,
3. Ben bir akla sahibim ama aklımı kural koymak için değil, yenilikleri öğrenmek ve algılayabilmek için (tefekkür) kullanırım. Kıyasların, aklı işlettiğini bildiğim halde, zıddı olan bir şeyin aslında var olmadığını idrak ettiğimden, kıyasları birliğe ulaşmada aracı olarak kullanırım,
4. Ben bir egoya sahibim, ama ben sonsuza nisbetle hiçim. Buna rağmen hiçlikte tecelli edene göre herşeyim. Allah’ın beni saymış olması ve yaratmış olması ve benden tecelli etmesi bana güven sağlar. Buna rağmen mükemmel olma isteğimde hiçbir zaman başarılı olamayışım bana hiçliğimi öğretir,
5. Ben bir kalbe sahibim. Ancak bilirim ki kalbim bir et parçası olmayıp, Allah’ın ışığının vurduğu yerdir. Çünkü Kuran’ da Allah, “Ben yerlerin ve göğün nuruyum, ışığıyım” buyuruyor. İşte bu ışık sayesinde kalbim, aklımın algılayamadığı derinlikleri ve sonsuzluğu idrak eder. Ve kalbim, Allah’ın mekânı olur. Orada tecelli eder. Bu tecelli sayesinde ben herşeyin Bir’den ibaret olduğunu ve bütün sayıların birin tekrarı olduğunu idrak ederim,
6. Ben Allah’ın ruhumdan ruh üfledim dediği sonsuz bir zenginliğe sahibim ve bunu idrak ettiğim zaman huzurlu olurum ve Allah’ın huzurunda olurum
der.

Bütün bu idrakler, insanın vücudu içinde dengeyi kurmasıyla alakalıdır. O halde önce, bedenimizi sağlam ve esnek tutmak, midemizi yeterli ve dengeli gıdalarla beslemek, tutkularımızı aşırılıktan korurken, tutkusuz olmaktan da kaçınmaktır. (Mesnevi’ de Hz. İsa’ya sorarlar; “En korktuğunuz şey nedir?” “Allah’ın gazabıdır” der. “Peki bundan nasıl korunuruz?” deyince, “Kendi öfkenizi yenerek.” diye cevap verir. Korkular nefsin eseridir diyor Hz. Mevlâna. Allah’ına güvenen ve Allah’ın evebeyn olarak hakiki koruyucu olduğuna inanan kişi için tek korku, bu yüce sevgiliyi kırma korkusudur. O bile, annesinin ilgisini çekmek için şımaran çoçuğun korkusuna benzerse insanı acı çekmekten uzak tutar. Ama bu hal ve bu idrak tedbirsiz kalmak değildir. Tedbiri alıp sonucu hakkında üzüntü duymamaktır. Dünyadaki bize ait gözüken şeylerin, yok olabileceğini düşünerek, Epiktet’in dediği gibi “Çömlek seviyorsan itiraf et, kırılınca üzülmezsin” diyebilmektir. Kuran’ ın cehennemin kapıcısına verdiği adın Malik, yani mülk sahibi, cennetin kapıcısına verdiği adın da Rıdvan, yani razı olan olduğunu bilerek, dünyada bize verilen şeylerin emanet olduğunu hissedip, mülk haline geçirmemek (benim dememek) ama korumak, başımıza gelen hadiselerde ise sıkıntı ve bela duyma yerine terbiye olduğumuzu hissederek sevinmek derecesine ulaşmaktır.)

Eflatun, İslâm’ın sırat-ı müstakîm dediği bu duygulardaki dengeyi şöyle anlatır: Vucüt aklın idare ettiği bir at arabasıdır. (Buradaki akıl gönülle evli olan akıldır, yani sezdiği şeylerin gönül tarafından teyid edilmesiyle tatmin olan akıldır). Atlardan bir tanesi şehvet yani duygularda aşırılık, diğeri şecaat yani terbiye edici ahlak, etiktir. Ancak atlar dengede olduğu zaman araba düzgünce yol alır. Burdan da anlaşılıyor ki, ilk insanla başlayan tasavvuf, her devirde aynı şeyleri söylemiş ve aynı şeyleri önermiştir.

O halde insan bütün bu özelliklerinden dolayı, kendinde var olana göre var, kendine göre yoktur. Bu yüzden gururlu değil, vakarlı olur. Gurur, “Ben üstünüm” demek, vakar ise “Var olmamın sebebi var” demektir.

Bu anlayış insanı içindeki huzura, yani Allah’ın huzuruna götürür. Ve insan, bu anda pratik akla kavuşur.

Kendi manalarının kılavuzluğuyla, belli bir düzeye ulaşan kişi dünyadan etkilenmez. Övüldüğünde sevinmez, yerildiğinde incinmez. Aç gözlü değildir. Kaybetmekten korkmaz. Yalnız Allah’a güvenir. Bu hal tasavvufu birebir hayatında yaşayan Hz. Musa’da aşikâr olmuştur. Kuran’da ve Ahd-i Atik’te belirtildiğine göre Musa, güven makamına böyle çıkar. Yaratıcı ona elinde ne olduğunu sorar, Musa; “Bu benim asam, ben ona dayanırım.” der, ve onunla neler yaptığını anlatır. Allah asayı atmasını emreder. Asa yılana dönüşür. Böylece Hz. Musa dayanılacak tek gücün Allah olduğunu öğrenir. Daha sonra Musa asasını Allah’ın emri ile Firavun ve sihirbazların önünde yere atar. Yılana dönüşen asa, sihirbazların yılanlarını yutar. Bu da Allah’ın emrinin insan irade ve çabasından daha güçlü olduğunu ispat eder. Allah, Musa’ya, “Yere attığında atan sen değilsin.” buyurur. Bu da insana, kendi irade ve arzularımızla Allah’ın iradesini bozmaksızın mevcudata hizmet etmenin zevkini öğretir.

Bunların sonucunda insan, insan olmanın zevkini yaşar. Hedefimiz kendimizi yok etmek değil, kendimiz aracılığıyla insanî ve gizli ruhları görebilmektir.

Tasavvuf, hakkında konuşulması gereken değil, yaşanması gereken içsel yolculuktur. Tassavvuf şeriatın iç yüzünü araştırır ve insanı şeriata değil, şeriatı insana hizmet eder hale geçirir

Kelime-i Tevhid, “La ilahe illallah” olup, “La”, yok diyenleri, (ateistleri, benden başka herşey yok) kabul, ikinci kısmında, önümüze gelen herşeye taptığımız devreleri kabul, üçüncü kısmında taptığımız şeylerin bir bir yok olduğunu gördüğümüz, tapılacak hiçbirşey yokmuş; “la ilahe” devresini kabul, ve sonunda “nefsini bilen Rabbini bilir” haliyle “yalnız var olan Allah’tır”ı kabuldür.

Namaz bütün sufizm yollarında geçerli olan içsel huzur, kendindeki yaratıcıyı bulmak, (Hak) o yaratıcı önünde eğilmek ve onunla birlikte miraçta bulunmaktır.

Zekat, insanın toplum içinde yaşayabilmesi için tek çarenin fazlalıklarını onlarla paylaşmanın zevkine varmak olduğunu öğretir.

Oruç, vücudu aşırılıklardan alıkoyan ve sabrı öğreten, fakirin halini idrak ettiren ve lâyıkıyla yapabilen için Kuran’la müjdelenen ibadettir. (Ramazanın sabrının neticesi Kadir gecesidir, yani Allah, kendi manasını taşıyan ilmi insanlara lütfetmiştir).

Hac, insanlar arasındaki ayırımı ortadan kaldırarak Allah’ın manasını taşıyan ve içi putlardan (Allah’tan gayrıdan) temizlenmiş gönül etrafındaki tavaftır.

Görüyoruz ki tasavvuf, maden, bitki ve hayvan vasıflarıyla yaratılmış beşerin insan olma sanatıdır. Günümüzde dinler, tasavvufun birleştiriciliğinde ve gözlükleriyle birbirlerinin tamamlıyıcısı olarak görülebilirlerse, herşeyin tekten ibaret olduğu bilinir. Bu bakış açısından farklılıklar birliğin güzelliğini yansıtan aynalar olarak kabul edilir ve sloganlar atılarak yaşanmak istenen savaşsız toplumlar, kendi iç savaşlarını bitirmiş insanlar sayesinde sağlanabilir.

Cemalnur Sargut www.cemalnur.org

 

Hiç Olmak – Nasreddin Hoca


Nasreddin Hoca“Hiç Olmak”Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”Artık makam kalmadığı için adam
boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam.
Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:
“Hiçlik makamında!