Cote D’azur ya da Fransız Rivierası benim için çok çekici bölgelerden biri. Hem denizin güneşin keyfinin yaşanabileceği, hem bölgenin çok lezzetli yemeklerinin, rose şaraplarının, şampanyalarının tadılabileceği, Fransa sınırları içinde ama İtalyan esintileri taşıyan tatil beldesi.. Müzeleri, festivalleri ve 2000 yıllık geçmişiyle ruhunuza iyi gelecek, aynı zamanda da semt pazarları, şık butikleriyle dayanılmaz cazibeli. Fransa’nın güney sahilleri aşık olunacak, çok keyif alınacak yerler.Beni çok etkileyen bu bölgeyi yazmakta çok zorlandım. Farklı güzellikleri bir arada arka arkaya görünce, anlatmak yeterli değilmiş gibi bir duyguya kapıldım. Ama yeni yıla girmeden de mutlaka yazayım, istedim.

Benim için bütün bunların yanında sevdiğim bir çok ünlü ressamın, sanatçının hayatının bir bölümünü buralarda geçirmiş olması, da bölgeye olan hayranlığımın önemli etkenlerinden. . Bu yaz; çok görmek, uzun uzun kalmak istediğim bu seyahate, bölgeyi bilen daha önce gitmiş, hatta yaşamış, arkadaşlarımızla beraber gittik. Onlarla yediğimiz,içtiğimiz, gezdiğimiz her yerin, her şeyin anlamını, zevkini çok daha katlayarak yaşadık tattık.

Sevgili Raffi ve Arlet hazırladıkları hem çok güzel, hem sürprizlerle dolu programla, unutulmaz bir gezi yapmamızı sağladılar.Lyon’da hava alanında kiralık arabamızı aldık ve geziye katılan iki arkadaşımız daha hep beraber, süper ekip ile turumuz başladı.Turun; Lyon, Marsilya, Avignon kısmını daha önce anlattım.Sonra çok özel bir yer olan Peillon’u anlatacağım.

İşte harika gezi grubumuz, ,sağdan sola, Taki, Tanya, Raffi ,Arlet ve biz…
Hem Fransız Rivierası, hem Alp’lerin eteği, hem İtalyan Rivierasıni kapsayan gezinin üçüncü etabında ise Nice‘i merkez aldık.
Şehir merkezinde, Place Massena meydanına açılan caddelerden birinde ki otelimize yerleştik.Bölgeyi de oradan gidip gelerek gezdik. Nice yukarıda anlattığım bütün özellikleri taşıyan harika bir Akdeniz şehri.
Place Messena Nice’in en ünlü meydanı, her saat turistlerin fotoğraf çektiği, gençlerin akşam çıkarken buluşma noktası. Önü sahil, çevresinde bütün cafeler, restorantlar, gece klüpleri, pub’lar,mağazalar var.Nice öyle bir şehir ki, günün yarısını dolaşıp yeni yerler keşfedip, müzeleri görüp, diğer yarısında denizin ve güneşin tadını çıkarabiliyosunuz. 5 km’lik Promenade des Anglais boyunca yan yana bir sürü plaj bulunuyor ve turkuaz denizi de tek kelimeyle muhteşem! O manzarayla deniz keyfi yapmak ise bambaşka..Alışveriş için de Place Massena’da Galeries Lafayette ve tasarım butikleri var.
Otele yerleştikten sonra şehri keşfetmeye önce Promenade des Aglais yani Nice’in ünlü sahilinde yürüyüş yaparak başladık.Bir tarafta harika plaj, pırıl pırıl turkuaz deniz,palmiye ağaçları, diğer tarafta tarihi şık oteller ve 18 yüzyıldan beri aynı şıklık ve güzellikte. İnsan evet gerçekten çok güzel bir yerdeyim, diyor ve müthiş mutluluk duyuyor.

Plaj ve Nice’de özgü yemeklerden Salade Niçoise
Bence bu bölgeyi gezmek yeterli değil, bu bölgede uzun uzun yaşanmalı. Harika bir sayfiye merkezi aynı zamanda, kültür, sanat, tasarım merkezi ve müthiş lezzetlerin tadılabileceği, içilebileceği yerlerde insan en sevdiklerinle zamanı durdurmalı. Gitmeden de böyle hissediyordum. Gittikten sonra da, aynı duygularla döndüm. Gezdiğim, gördüğüm , yaşadığım kadar göremediğim, gezemediğim, tadamadığım listelerle döndüm.
Onun için fotoğraflarla biraz yaşadıklarımı sizlerle paylaşıp, yapamadıklarım içinde listeler yazıp en kısa zamanda tekrar tekrar gitmeyi niyetliyorum.
Promenades des Anglais’nin hemen arka tarafında rengarenk küçük panjurlu sempatik evlerin çevrelediği semt pazarları, şık restoranlarıyla daha çok İtalyan kasabasına benzeyen Cours Saleya var.
Cours Saleya’nı rengarenk çiçekleri, sebze meyvaları, zeytinleri, unlu mamulleri, bağıra çağıra satış yapan satıcıları ile bizim pazarlardan çok farkı yok.Aynı zaman da bölgede, bizim esnaf lokantası dediğimiz cinsten yöresel lezzetler yapan minik restorant ve kafeler var.

Yemeğe başlarken ya da akşam üstü rose şarap, ya da şampanya içmek özellikle bölgede yapılanlardan tatmak, çok keyifli. Nice ‘de, ve tüm bölgede de bizdekinin aksine şarap, şampanya veya içki içmek; neredeyse su veya soda fiyatı kadar. Onlara oranla çok uygun, ya da su çok pahalı.
Aslında Nice’te Fransız mutfağından çok İtalyan mutfağına rastlayabiliyorsunuz. O yüzden pizza ve makarnalarını yanında Provence bölgesinden bir şarapla kesinlikle denemeli.

Nice’e gelip, lüks yatları, şık otelleri, muhteşem denizi ve plajlarıyla ünlü festival şehri Cannes’ı,
Grace Kelly’nin, Caroline’nin, Stephanie’nin,Prens Rainer’in ülkesi Monaco’yu, görmeden gitmek olmaz. Zaten trenle ya da arabanızla 20-30 dakika icinde hepsine kolayca ulaşabiliyorsunuz.

St- Tropez bambaşka kimlikte ve güzellikte bir yer.Lüks teknelerde gece özel partilerden, şık restorantlarına, gece klüplerinden masmavi denizi ve plajlarına kadar ve bozulmamış balıkçı köyünde lüksleri en şaşalısının yaşandığı St-Tropez her şeyiyle görülmesi gerekiyor.Ben kim ne derse desin, Yalıkavak yaşamına da çok benzettim. Hem lüks Marina’sı hem doğal Yalıkavak, çarşısı, pazarı, meydanı, tüm çeşitliliği ile Bodrum’un çok sevdiğim beldesinde, benzer tatlar buldum. Bodrum’da da kültür sanat etkinlikleri, festivaller de her geçen gün artıyor.

St. Tropez, yat limanı, dünya markalarını görebileceğiniz, dükkanları, cafeleri, restoranları ve tabii ki plajları ile dünya sosyetesini ağırlayan ufak bir tatil yeri.
Tam bir marka cenneti, dünya yıldızlarına burada her an rastlayabilirsiniz. Yatlar her yerde. Müthiş bir çekiciliği var . Şehir için de trafik çok yoğun

Bölgede gezilecek yerler hep aynı sahil üstünde.Sahilden biraz içerilere geçerek 20 dakika veya 30 dakika içinde Alplerin eteklerinde çok güzel, 1600- 1800 yıllarındaki aynı halleri ile minik butik otelleri, restorantları, evleri, meydanları kiliseleri olan köyler var.Provance bölgesinin en önemli özelliği yeşilliği, ve hepsi kendine has özellikleri olan köyleri.Binalar hiç bozulmadan muhafaza edilmiş.Yemeklerde öğle yemeği de dahil, şarap içmek hatta şampanya ile yemeğe başlamak şarap ile devam etmek, çok doğal. Özellikle bölgenin şarapları ve şampanyaları ile.Fransa’da cafe kültürü de çok yaygın.Starbucks ve benzeri zincirler neredeyse yok.Fransızlar geleneklerine ve göreneklerine çok bağlı tutucu bir millet. Bölgenin otelleri genelde çok mütevazi, ve ev gibi.Fransa köylerinde restoranları hep aileler işletiyor. Genelde servis edenler restoran sahibi veya ailesinden biri oluyor.
.Her bölgede ünlü sanatçıların yoğun izleri, eserleri, müzeleri, bol galeriler var.

Yemek yemek Fransızlarda ayrı bir kültür. İnsanlar sadece yemek yemiyorlar, sosyalleşiyorlar, eğleniyorlar, gülüyorlar ve iyi zaman geçiriyorlar.Fransız ve provance mutfağı, en güzel dünya mutfaklarından….Biz de seyahatimiz sırasında sevgili Raffi’nin sayesinde tüm provance rituelleriyle yemek yeme, bölgeye has lezzetleri keşfetme şansımız oldu.Her yemek, her kahve her içki çok özenle seçildi, tadıldı, keyfi çıkarıldı.Raffi özellikle; ne zaman, nerede ne yemeli, ne içmeli, nasıl yapılırlar, bölgenin kuzeyinde, güneyinde, iç kısımlarında ne farklar vardır, burada yaşayan ünlü sanatçılar, ne yerlermiş, nasıl severlermiş, hepsini de tatlı tatlı anlatarak bizlerle paylaştı.Seyahatin her anı yenilen, içilenlerle ayrıca taclandırıldı.Unutulmaz anılara unutulmaz lezzetlerde katıldı. Dönünce de buluşup bu özel mutfaktan menüler yapma fikrimiz de oluştu.Henüz başlamadık ama 2015 de neden olmasın….

Bölgede ki doğa, sessizlik, huzur, insanların köylerdeki (doğal halleri), kilise ve cafelerin, hiçbir şekilde orijinalliği bozulmamış kalelerin, şatoların uyumu ve gizemi, diğer yandan sahillerdeki zenginlik ve varlığın yarattığı enerji, cafeler, restorantlar, düzen; hem eskinin hem de yeninin uyumlu karışımı Fransa’nın dünyanın en çok turist çekmelesine sebep oluyor. İnsan, doğa, tarih, kültür ve medeniyet hepsi bir arada.

Restorant Bouchon Monaco’dan keyifli anılar
Onun için yazılacak çok şey var.Yeni yıla girmeden sizlerle bu çok güzel bölgeyi biraz paylaşmaya çalıştım. Yeni yıla girerken, güzel anıları hatırlayarak, hem kendim hem sizler için gönlümüzce geziler diliyorum.Sevgiler, sevgiler…
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...