Van GoghAlive, 10 Şubat-15 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Karaköy Antrepo 3’te, 15 Ekim-30 Aralık tarihleri arasında da Ankara Cer Modern’de ziyarete açık olacak. Detaylar için: http://j.mp/yjwGDQhttp://www.
Resimle ilgilenmiyorsanız bile bu muhteşem sergiyi gezmemezlik etmeyin diyorum. Hatta her gezenin tekrar görmek isteyeceğinden eminim. Müthiş bir görsel şölen, harika müzikler içinde geziyorsunuz, oturuyorsunuz, tekrar geziyorsunuz, aynı anda Van Gogh kendi duygularını dile getirdiği yazılarını, mektuplaını dijital ortamda okuyorsunuz. Siz resimlerin içine giriyorsunuz. Resimler, müzik, yazılar sizin etrafınızda dans ediyor.Müthiş duygulanıyorsunuz, hissediyorsunuz, Van Gogh’la yaşıyorsunuz, mutlaka hangi yaş olursa olsun çocuklarınızı da götürün.İster arabasında, ister göğsünüzde, onlar da müthiş, mutlu,şaşkınlıkla seyrediyorlar.Ben sizler için yukarıda tanıtım videosundan başka Mozart’ın 16.Piano Sonatı eşliğinde de bir video ekledim. Biraz bilgi de yazdım. Ama hiçbiri sizin yerinde gezerken hissedeceğiniz etkiyi yapmayacaktır.
Geleneksel sanat ve modern teknolojinin sentezlendiği Van Gogh Alive dijital sanat sergisi yüksek çözünürlüklü 40 projektörün oluşturduğu, dünyanın en heyacan verici tek multi-projeksiyon sistemiyle Van Gogh eserlerini dev boyutlarla gösteriyor.
Van Gogh Alive, dev ekranlar, duvarlar, kolonlar, zemin ve hatta tavanı kaplayan, nefes kesen Van Gogh eserlerinin 3.000’inin üzerinde, dev boyuttaki dijital görüntüsüyle,geleneksel müze ziyareti kalıplarının çok dışında, sıra dışı bir deneyim.
Ünlü ressamın kimi zaman çoşkulu, kimi zaman depresif iç dünyasına, ömrünün son 10 senesinde ortaya çıkardığı en ünlü resimlerinin, kristal netliğindeki heyecan verici görsellerle, eşi benzeri olmayan, çok etkileyici bir yolculuk.
Kiraz Ağacı 1888
Abdi İbrahim’in 100’üncü yaşı şerefine ‘Van Gogh Alive Dijital Sergisi’ni Türkiye’ye getirip İstanbul’dan sonra, Ankara’da da sanatseverlerle buluşturulacak olan sergiden elde edilecek gelir sosyal sorumluluk projelerine harcanacak.
1912 yılında Abdi İbrahim Barut tarafından kurulan şirketin başında şimdi üçüncü nesil temsilcileri Nezih Barut ve Nesrin Esirtgen var. İş hayatındaki çalışmalarının dışında sanat camiası içinde iki önemli isim olan Nezih Barut ve Nesrin Esirtgen. Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, bine yakın resim koleksiyonu ile Türkiye’nin en iyi çağdaş sanat koleksiyonerleri arasında gösteriliyor. Sanat tutkusunu her fırsatta dile getiren Nezih Barut, şirketinin 100. yaşını da yine sanatsal bir aktiviteyle kutlamaya karar vermiş. İlk kez Singapur’da gösterilen Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi’ni Türk sanatseverlerle buluşturmuş.
Ressamın 1880-1890 yılları arasındaki çalışmaları ve hayat deneyimlerinden oluşan coşkulu ve canlı detaylara sahip yapıtları, Sensory 4 teknolojisiyle donatılmış yüksek çözünürlüklü 40 projektör aracılığıyla dev ekranlara, duvarlara, kolonlara, zemine ve tavana yansıtılıyor. Her fırsatta çağdaş sanat tutkusunu dile getiren Barut, şirketinin 100. yaşını ‘ileri teknoloji’ye vurgu yaparak kutlamak istediği için dijital sergi getirmeye karar verdiğini söylüyor. “Kendi bakış açımızı anlatmak istedik ve bu yüzden ileri teknoloji kullandık” diyor. Tüm dünyada sanatseverlerin dijital sergilere ilgi duymaya başladığına değinen Barut, Singapur’da altı ayda bu sergiyi 300 bin kişinin ziyaret ettiği bilgisini de paylaşıyor. Sergiye giriş ücretli. Tam 15, indirimli bilet fiyatı ise 8 lira. 12 yaşa kadar çocuklara bilet alınmıyor.
Nezih Barut’un bu sergiden herhangi bir ticari beklentisi yok. Sanatsever işadamı kimliği ile tanınan Barut, neden digital sergi tercihini, “Van Gogh’un gerçek yapıtlarını görmek de önemli. Ama ben sanat, bilim ve teknolojiyi harmanlayan ve bu özelliği ile Abdi İbrahim’in 100 yıllık bakış açısını yansıtan bir sergiyi izleyiciyle buluşturmak istedim” diye anlatıyor.
Sanatçının doktoru Gachet’in resmi 1890 ve en pahalı satılan resmi 82.5 Milyon $’a bir Japon işadamına satılmış. 15 Mayıs 1990
Sergiyi gezerken muhteşem görüntüler ve müzik kadar, sanatçının, duygularını ruh halini sözlerle anlattığı, metinleri, de okumak çok etkiliyor. Ama olağanüstü ortamda yazılar kaçırılıyor, tam okumak zor oluyor. Aşağıda bu yazıların tüm metnini de sizlerle paylaştım,
Vincent Van Gogh’un Sözleri
•İnsan her zaman bizi neyin engellediğini, kısıtlandığını, neredeyse gömdüğünü söyleyemez; ama engelleri, kapıları ve duvarları hisseder.
•Acı çeken bir yaratık olarak benden daha büyük bir şey -tüm hayatım olan bir şey- yaratma gücü olmadan yapamam.
•İnsanlar genellikle hiçbir şey yapamıyor, ne tür bir kafes olduğunu bilmediğim berbat mı berbat bir kafeste hapsolmuş yaşıyorlar.
•Her şeye rağmen yeniden ayağa kalkacağım; cesaretsizliğimden dolayı bıraktığım kalemimi alacağım ve çizmeye devam edeceğim.
•Doğanın bu kadar güzel olduğu anlarda korkutucu bir aydınlanma anı yaşıyorum. Kendimden emin olmaıyorum ve resimler düşler gibi görünüyor.
•Bazen bütün bir gün kimseyle konuşmadığım oluyor.
•Şu anda her şey benim için çok kötü gidiyor gibi görünüyor. Uzun zamandır böyleydi ve gelecekte de böyle olabilir.
•Fakat her şey bu kadar kötüyken daha iyiye de gidebilir. Buna güvenmiyorum. Bu hiçbir zaman olamayabilir de.
•Belirli bir sükunet hissediyorum. •Tehlikenin ortasında güvenlik var. •Eğer herhangi bir şeyi deneyecek cesaretimiz olmasa nasıl olurdu?
•Hiçbir şeyi net olarak bilmiyorum, ama yıldızlara bakmak düş kurmanı sağlıyor.
•Dine çok büyük bir ihtiyaç hissettiğimde, dışarı çıkıp yıldızları resmediyorum.
•Kendime soruyorum, neden gökyüzündeki parlak noktalar •Fransa haritası üzerindeki siyah noktalar kadar ulaşılabilir değil?
•Sadece düştüğümde yeniden ayağa kalkarım.
•Yıldızları ve göklerdeki sonsuzluğu fark edin. O zaman hayat neredeyse büyülü görünüyor.
•Resimlerimin satmadığı gerçeğini değiştiremem. Ama insanları resimlerimin üzerinde kullanılan boyanın ederinden daha değerli olduğunu anlayacağı günler gelecek.
•Sıkıntıdan öleceğime tutkudan ölmeyi tercih ederim.
•Selviler her zaman düşüncelerimi meşgul ediyor.
•Bir sanatçının yaşamında ölüm muhtemelen en zor şey değildir.
•Sevgisiz yaşamayacağım.
•Bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek.
•Bence insanları sevmekten daha sanatsal bir şey yok.
•Aşk ölümsüzdür; sureti değişebilir ama özü değişmez.
•Hayattaki amacım; yapabildiğim kadar çok resim ve çizim yapmak… •Yaşamımın sonunda aşk ve naif bir pişmanlıkla geriye bakıyor olacağım.
•Başlangıç muhtemelen her şeyden daha zordur, ama dayanın, her şey sonunda iyi olacak.
•Keşke beni olduğum gibi kabul etseler.
•Resimdeki renk, hayatta heyecan gibidir.
•30 yıldır bu dünyanın üzerinde yürüyorum ve bir şükran ifadesi olarak bir anı bırakmak istiyorum.
•Her zaman henüz yapamadığım bir şeyi yapıyorum, nasıl yapıldığını öğrenmek için.
•Sanatımla insanlara dokunmak istiyorum. ”Derin ve şefkatli hisler besliyor” demelerini istiyorum.
İfade etmek istediğim, manzara da olsa bir figür de, hassas bir melankoli değil ciddi bir keder.
•Tuvallerime, çiftçilerin tarlalarına gösterdiği kadar özen gösteriyorum.
•Bir sanatçının bir vaiz ya da kilise görevlisi olması gerekmez, ama kesinlikle insanlarına sevgisinin olması gerekir.
•Resimlerin, ressamın ruhundan gelen, kendilerine ait bir hayatları vardır.
•İçimde büyük bir ateş yanıyor, fakat kimse ateşin başında ısınmak için gelmeiyor ve yanından geçenler sadece dumanı görüyor.
•Genellikle ızdırabın derinliklerinde olsam da, içimde hala sükunet, saf bir ahenk ve müzik var.
•Sonunda alaycılık, şüphecilik ve riyakarlıktan bıkacak ve daha müzikal yaşamak isteyeceğiz.
•Resim yaparken müziğin teselli etmesi gibi teselli edici bir şey söylemek istiyorum.
•Bir tek resim yaparken kendimi canlı hissediyorum.
•Zaman zaman resim yapmaktan daha mutluluk verici bir şey olmadığını düşünüyorum.
•Sadece tek bir Paris var ve arada yaşamak ne kadar kötü ve zor olursa olsun, daha kötü ve zor bile Fransız havası insanın aklını temizliyor ve iyi geliyor, çok iyi geliyor.
•Bence işine bir fikir katmaya çalışmak, ressamın görevi.
•Sizi olgunlaştıran ve size daha derin bir anlam veren nesnelere uzun süre bakmaktır.
•Sanat sürekli gözlem gerektirir.
•İnsanın sağlığı için bahçede çalışması ve çiçeklerin büyüdüğünü görmesi çok gerekli.
•Bir açıdan resim yapmayı öğrenmediğime çok memnunum.
önce resim yapmayı düşlüyorum, sonra da düşlerimi resimliyorum.
•Arıyorum, çabalıyorum, bunu tüm kalbimle yapıyorum.
•Aynı zamanda hem kutuplara hem de ekvatorda olamazsınız. Kendi yolunuzu seçmeniz gerekir, ben de bunu yapmayı umuyorum ve muhtemelen bu renk olacak.
•Sarı ne kadar güzel! Güneşi temsil ediyor.
•Ayçiçeği bir anlamda benim sayılır.
•Eğer doğayı gerçekten seviyorsanız, her yerde güzellikler bulursunuz.
•İnsanın dinlemesi gereken ressamların değil, doğanın dilidir.
•Elimde doğa, sanat ve şiir var, bu yeterli değilse ne yeterli?
•Geleceğin ressamı, renkleri daha önce kimsenin yapmadığı gibi kullanan biri olacak.
•Birbirinin parlamasını sağlayan, birbirlerini tamamlayan, çiftler oluşturan renkler var.
•Büyük şeyler, birçok küçük şeyi bir araya getirerek yapılır.
•Hayatı bilmenin yolu birçok şeyi sevmektir.
•Japon sanatını incelediğimizde şüphesiz bilge, filozof ve zeki bir adam görürüz, bu adam tüm zamanını bir çimen sapını incelemeye harcayan bir adam.
•Balıkçılar denizin tehlikeli, fırtınaların berbat olduğunu bilirler, ama bu tehlikeler onları kıyıda kalmaya ikna etmez.
•Lambalar tutuşuyor ve yıldızlı gökyüzü hepsini örtüyor.
İnsanlığın berbat tutkularını kırmızı ve yeşille ifade etmye çalıştım.
•Cafe’nin, insanın kendini mahvedebileceği delirebileceği veya bir suç işleyebileceği bir yer olduğu fikrini ifade etmeye çalıştım.
•Eğer içimdeki fırtına çok gürültü yaparsa, kendimi sakinleştirmek için bir kadeh fazla içiyorum.
•Yakın arkadaşlar yaşamın gerçek hazineleridir. Bazen bizi kendimizden daha iyi tanırlar. Nazik bir dürüstlükle bize rehberlik eder ve bizi destekler, kahkahalarımız ve gözyaşlarımızı paylaşırlar. Varlıkları bize hiçbir zaman yalnız olmadığımızı hatırlatır.
•Ah! Portreler, modelin düşüncelerini, ruhunu yakalayan portreler, galiba bu konuda çalışmayalım!
•İnsanın iyi çalışmak için: İyi yemesi, iyi barınması, zaman zaman eğlenmesi, piposunu ve kahvesini huzur içinde içmesi gerekir.
•İnsan gerçekten yaşamak istiyorsa çalışmalı ve cesaret göstermeli.
•Tüm hayatımızı, düşüncelerimizi kelimelerle ifade etme sanatına bilinçsizce hazırlanarak geçirdik.
•Duygularım zaman zaman o kadar güçlü ki, farkında bile olmadan çalışıyorum. Fırça darbeleri konuşmak gibi geliyor.
•Bu aralar kendimle çok meşgul olduğum için kendi portremi yazarak yapmayı denemek istiyorum.
•Sözcüklerin hiçbir şey ifade etmediğini düşünen birçok kişi, özellikle birçok yoldamız var. tam tersine, bir şeyi söylemek en az resmetmek kadar zor ve ilginç değil mi?
•Şiiir her yerde bizi sarıyor, fakat onu kağıda dökmek bakmak kadar kolay değil.
•Daha dağılmış, hasta ve parçalanmış hale geldikçe daha iyi bir sanatçı oluyorum.
•Kalbimi ve ruhumu işime kattım, bunu yaparken de aklımı kaybettim.
İlk yıllar (1853 – 1869)
Vincent van Gogh, Hollanda‘nın güneyindeki Noord-Braband bölgesinde bulunan Zundert kasabasında, Protestan rahibi Theodorus van Gogh ve Anna Cornelia van Gogh’un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Van Gogh’un doğumundan bir yıl önce, annesi bir ölü doğum yapmıştı. Eğer bu bebek ölmeseydi Vincent ismi ona verilecekti. Bu olayın genç Van Gogh’u derinden etkilediği ve Van Gogh’un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür.[3] Van Gogh dört yaşındayken kardeşi Theodorus (Theo) doğdu. Van Gogh’un Theo dışında bir erkek (Cornelius), üç de kız kardeşi (Elisabeth, Anna, Wil) vardı.
Van Gogh, 1864’te Zundert’e 30 km uzaklıktaki Zevenbergen yatılı okuluna yazıldı. 1866’da ise ortaokul için Tinburg’a geçti. 1868’de eğitimini yarıda bırakarak Zundert’e döndü. Sonradan kardeşi Theo’ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını “kasvetli, soğuk ve kısır” olarak betimleyecekti. [4]
Sanat simsarı ve vaiz (1869 – 1889)
1869’da, henüz on beş yaşındayken, amcası Vincent (“Cent”) aracılığıyla Lahey‘deki bir sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873’te firmanın Brüksel ofisine geçti. Mayıs 1873’te ise firma Van Gogh’u İngiltere‘ye yolladı. Londra‘nın güneyindeki Brixton bölgesine yerleşen Van Gogh, işindeki başarısı sayesinde kısa sürede babasından çok para kazanmaya başladı. Ev sahibinin kızı Eugénie Loyer’den hoşlandı, fakat ona açıldığında, kız gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyerek Van Gogh’u reddetti.[5] İngiltere’de kaldığı süre boyunca giderek içine kapanan ve dindarlaşan Van Gogh, 1875’te firmanın Paris ofisine yollandı. 1876’da ise artık sevmediği simsarlık işini bırakarakİngiltere‘ye döndü, ve Londra’nın güneydoğusundaki Ramsgate kasabasında bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Okul Middlesex’e taşınınca bir süre Isleworth’de başka bir okulda öğretmenlik yapan Van Gogh, Aralık 1876’da Hollanda’ya geri döndü, ve altı ay boyunca Dordrecht’te bir kitapçı dükkânında çalıştıktan sonra, Mayıs 1877’de teoloji okumak amacıyla Amsterdam‘a geçti. Temmuz 1878’de bundan da vazgeçerek ailesinin yanına döndü. Ocak 1879’da ise misyonerlik amacıyla Belçika‘da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage’a yerleşti. Buradaki madencilerin kötü yaşam koşullarından etkilenen Van Gogh, onlarla daha iyi iletişim kurabilmek için özellikle kötü koşullarda yaşadı, yemek ve kıyafetlerinin çoğunu işçilere verdi, yatak yerine saman üzerinde uyumaya başladı.[6] Temmuz 1879’da, “rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği” için kilise tarafından işine son verildi, ama Van Gogh bir yıl daha bölgeden ayrılmadı. 1880 sonbaharında, kardeşi Theo’nun tavsiyesine uyarak resimde kariyer yapmaya karar verdi ve sanat eğitimi almak içinBrüksel‘e gitti. Buradaki Güzel Sanatlar Okulu’na başvurduysa da sonradan fikrini değiştirerek Nisan 1881’de Etten’e, ailesinin yanına döndü.
Etten, Lahey ve Drenthe (1881 – 1883)
Etten’de resim sanatı üzerine kitaplar okuyan ve sık sık resim yapan Van Gogh, bir taraftan da kendisinden yedi yaş büyük olan dul kuzeni Kee Vos-Stricker’den hoşlanmaya başladı. Kee’ye evlenme teklif etti, fakat teklifi “hayır, asla, asla” (niet, nooit, nimmer) sözleriyle reddedildi.[7] Bunun üzerine aşkını saplantıya dönüştüren Van Gogh, Kee kendisini görmeyi reddedince Kee’nin babası (ve kendi eniştesi) Johannes Stricker’le defalarca kez görüşüp Kee’yi istedi, ama eniştesi kızının maddi anlamda bağımsız olmayan bir adamla evlenmesini istemiyordu. Bir keresinde Van Gogh, Kee’yi görebilmek için eniştesine baskı yaparken, elini bir mum alevi üzerinde tutarak “elimi alev üzerinde tutabildiğim müddetçe onu göreyim” dedi, ama eniştesi mumu üfleyerek söndürdü.[8] Kee konusundaki ısrarı ve başka sebepler yüzünden babasıyla kavga eden Van Gogh, Aralık 1881’de bir kez daha aile evinden ayrılıp Lahey‘e yerleşti.
Van Gogh bir süre Lahey’li ressam Anton Mauve‘un yanında çalıştıysa da Mauve çok geçmeden Van Gogh’la arasına mesafe koydu. Van Gogh’a göre bunun sebebi, kendisinin alkolik bir fahişeyle yaşamaya başlamasıydı.[9] Van Gogh, Sien ismiyle bilinen, fakat asıl adı Clasina Maria Hoornik olan bu kadınla Ocak 1882 sonlarında tanışmış, ve kadını beş yaşındaki çocuğuyla beraber kendi evine almıştı. Sien Temmuz 1883’te bir erkek çocuk doğurunca Van Gogh ona da bakmaya başladı. (Sien bu çocuğa Willem ismini verdi. Willem sonradan Van Gogh’un oğlu olduğunu iddia etmişse de, tarihler bu iddiayı desteklememektedir.[10]) Van Gogh’un Sien ile ilişkisi ailesini de rahatsız ediyordu, ve aile Van Gogh’a Sien’i bırakması yönünde baskı yapmaya başladı. Van Gogh önceleri bu baskıya direndiyse de, Eylül 1883’te Sien ve çocuklarını ortada bırakarak Lahey’den ayrıldı, ve altı hafta boyunca Hollanda’nın kuzeyindeki Drenthe’de dolaşıp resim çizerek yaşadı. 1883 sonlarında ise, Nuenen’e taşınmış olan ailesinin yanına döndü. Van Gogh, Sien ile beraber yaşadığı on dokuz ay boyunca, kadının ve çocuklarının düzinelerce resmini çizmiştir.
Nuenen ve Anvers (Antwerpen) (1883 – 1886)
Van Gogh, Nuenen’de kendini resme verdi. Komşularını, tarlada çalışan işçileri, kulübelerinde kıyafet dokuyan dokumacıları çiziyordu. 1884’ün sonbaharında, Margot Begemann adlı bir komşu kızıyla ilişki yaşamaya başladı, fakat çiftin evlenmesine iki tarafın da ailesi karşı çıktı. Bunun üzerine striknin içerek intihar etmeye teşebbüs eden Margot’u Van Gogh hastaneye yetiştirdi.[11]
26 Mart 1885’te babası bir inme sonucu hayatını kaybedince Van Gogh derin bir yasa girdi. Aynı sıralarda Paris’te Van Gogh’un resimleri ilgi çekmeye başlıyordu. 1885 baharında Van Gogh, bugün ilk önemli eseri kabul edilen Patates Yiyenler’i (De Aardappeleters) bitirdi. Ağustos’ta ise resimleri Lahey’deki bir galeride ilk kez sergilendi. Eylül’de model olarak kullandığı kızlardan birini hamile bırakmakla suçlanınca, kasabanın Katolik rahibi, kasabalıların Van Gogh’a modellik yapmalarını yasakladı.[12]
Van Gogh, Nuenen’de çizdiği resimlerde hep doğal ve karanlık renkler kullandı, daha sonraki eserlerinde ağırlıklı olarak kullanacağı canlı renklerden kaçındı. Kardeşi Theo’ya yeteri kadar resim satamadığı için sitem ettiğinde, Theo Paris’te renkli izlenimci resimlerin çok sattığını, Van Gogh’un resimlerinin ise fazla karanlık bulunduğunu yazdı. Nuenen’de geçirdiği iki sene boyunca Van Gogh, pek çok karakalem ve suluboya çalışmanın yanı sıra, 200 kadar yağlıboya resim üretti.
Kasım 1885’te Anvers‘e taşınıp bir resim galerisinin üst katında yaşamaya başlayan Van Gogh, kardeşi Theo’dan gelen tüm parayı resim malzemelerine ve modellere harcayıp kendi sağlığını ihmal etmeye başladı. Günlerinin çoğunu ekmek, kahve ve sigarayla geçiriyor, bir taraftan da çok fazla absint içiyordu.[13] Muhtemelen vitamin eksikliğinden dişleri gevşeyip ağrımaya başladı.[14] Ocak 1886’da Antwerpen Güzel Sanatlar Okulu’na yazıldıysa da birkaç hafta sonra, kötüleşen sağlık durumu ve akademik sanat eğitimine duyduğu güvensizlik yüzünden okuldan ayrıldı. Şubat ayının çoğunu hasta geçirdikten sonra, Mart 1886’da Paris‘e, kardeşi Theo’nun yanına taşındı.
Van Gogh, Anvers’de geçirdiği dönemde pek çok müze gezip Peter Paul Rubens gibi eski ustaların resimlerini incelemiş, bu resimlerden etkilenerek paletini biraz genişletmiştir. Aynı dönemde, ukiyo-e adıyla bilinen Japon gravürlerine ilgi duymaya başlamış ve bu tarzı kendi resimlerinde de kullanmıştır.[15]
Paris (1886 – 1888)
Paris’te bir süre Theo’nun Montmartre‘daki dairesinde beraber yaşayan iki kardeş, Haziran 1886’da Rue Lepic üzerinde daha büyük bir daireye taşındı. Bu dönemde iki kardeş arasında yazışma olmadığı için Van Gogh’un Paris’te geçirdiği zaman hakkında elimizde nispeten az bilgi vardır.
Van Gogh Paris’te bir süre ressam Fernand Cormon’un atölyesinde çalıştı, ve atölyenin diğer öğrencileri Émile Bernard ve Henri de Toulouse-Lautrec ile yakın arkadaş oldu. Paris’te hakim sanat akımları, izlenimcilik ve henüz yeni filizlenmekte olan yeni izlenimcilik idi. Theo’nun galerisi, Claude Monet, Alfred Sisley, Edgar Degas ve Camille Pissarro gibi izlenimci ressamların eserleriyle doluydu. Puantilist (noktacı) stilin ustaları Georges Seurat ve Paul Signac, şehrin en ünlü ressamlarıydı. Signac ile bizzat tanışan Van Gogh, arkadaşı Émile Bernard ile beraber noktacı stili denemeye başladı. Bu stilde resimler, çok sayıda ufak renk noktasının sabırla kanvasa işlenmesiyle oluşturuluyordu.
Van Gogh kardeşlerin arası, beraber yaşamanın getirdiği problemler yüzünden bir ara açıldıysa da 1887 baharında tekrar düzeldi. Kasım 1887’de Van Gogh, Danimarka‘dan Paris’e yeni gelmiş olan ressam Paul Gauguin ile tanıştı ve iki ressam bazı eserlerini değiş tokuş ettiler. Bu arkadaşlık, bir yıl kadar sonra dramatik bir biçimde sona erecekti. Şubat 1888’de, şehir hayatından ve Paris’in soğuk kışlarından bunalan Van Gogh, güneşli Güney Fransa kıyılarına doğru yola koyuldu. Paris’te geçirdiği iki yıl boyunca, yaklaşık 200 resim çizmişti.
Arles (1888 – 1889)
Van Gogh, Güney Fransa’daki Arles kasabasına, burada ütopik bir sanat kolonisi kurma hayalleriyle yerleşti. Mart ayı boyunca manzara resimleri çizdi, bu resimlerinden üçü Paris Bağımsız Ressamlar Topluluğu’nun o yılki sergisinde sergilendi. Mayıs 1888’in başında, Şubat’tan beri kalmakta olduğu ve fazla pahalı bulduğu Hôtel Carrel’den çıkarak Café de la Gare adlı başka bir otele yerleşti. Yine Mayıs ayında, bugün “Sarı Ev” olarak bilinen boş evin dört odasını tuttu ve atölye olarak kullanmaya başladı. Ağustos ayı boyunca, bugün Ayçiçekleri ismiyle bilinen bir dizi vazolu ayçiçeği resmi yaptı.
Eylül ayında iki tane yatak satın alarak Sarı Ev’e yerleşen[16] Van Gogh, aynı sıralarda Teras Kafe adlı meşhur eserini bitirdi. Sarı Ev’i, kurmak istediği sanat kolonisinin merkezi olarak düşünüyor, koloniye katılmaları için çevre kasabalarda yaşayan ressamlarla (Eugène Boch, Dodge MacKnight gibi) görüşüyordu. Arkadaşı Paul Gauguin’i de Arles’a davet etti. Uzun süre tereddüt ettikten sonra daveti kabul eden Gauguin, Theo’nun parasal desteğiyle Ekim 1888’de Arles’a geldi ve Sarı Ev’de Van Gogh’un kendisi için özel olarak hazırladığı odaya yerleşti.
Gauguin ve Van Gogh, Kasım ayı boyunca beraber resim gezilerine çıktılar, değişik resim teknikleri ve anlayışları üzerine uzun tartışmalar yaptılar. İki ressamın da dengesiz duygusal yapısı sayesinde, resim tartışmaları giderek kızışmaya başladı, bozulan havalar ve dar alanda beraber yaşamak ise durumu daha kötü hale getirdi. Ruhsal sağlığı bozulmaya başlayan Van Gogh, Gauguin’in kendisini terk edeceğinden korkmaya başladı. Bu gergin durum, 23 Aralık 1888 gecesi bir krizle sonuçlandı. Bir kavga sonucu hışımla evden çıkan Gauguin’i bir süre takip eden Van Gogh, daha sonra eve döndü ve kendi sol kulağının alt kısmını kesip kopardı. Kopardığı parçayı bir bez ya da kâğıt parçasına sarıp yerel bir genelevde çalışan Rachel adlı fahişeye verdi.[17] Geneleve çağrılan polisler, baygın halde buldukları Van Gogh’u hastaneye kaldırdılar. Olayı ertesi sabah öğrenen Gauguin, Theo’ya haber verdikten sonra Arles’dan ayrıldı ve bir daha Van Gogh’la görüşmedi. Van Gogh ise kan kaybı ve ruhsal bunalım sebebiyle birkaç hafta hastanede kaldı.
Ocak 1889’da hastaneden çıkıp Sarı Ev’e yerleşen Van Gogh, halüsinasyonlar ve zehirlenmeparanoyası sebebiyle, Şubat başında hastaneye geri döndü. On gün sonra hastaneden salıverildiyse de, endişeli kasabalıların baskısı sonucunda, Mart başında polis zoruyla tekrar hastaneye kapatıldı. Nisan ayında ise arkadaşı Paul Signac’ın gözetiminde evine dönmesine izin verildi. Kasabada istenmediğinin farkında olan Van Gogh, Theo’nun tavsiyesi üzerine, Arles’a 30 km uzaklıkta bulunan Saint-Rémy kasabasındaki Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine geçmeyi kabul etti, ve 8 Mayıs 1889’da Arles’dan ayrıldı.
Saint-Rémy ve Auvers-sur-Oise (1889 – 1890)
Van Gogh, Saint-Rémy’de Dr. Théophile Peyron’un gözetiminde resim yapmaya devam etti. Haziran 1889’da en bilinen eserlerinden biri olan Yıldızlı Gece’yi yaptı. Van Gogh, bu eserinde, Güney Fransa’da yattığı akıl hastanesinin penceresinden gördüğü gökyüzündeki öğeleri abartılı bir şekilde resmetmiştir. Temmuz ortasında tekrar bir nöbet geçirip boyalarını yemeye kalkışınca[18] bir süre resim yapmasına izin verilmediyse de, durumu düzelince resim yapmaya devam etti. Zamanının çoğunu odasında geçiriyor, dışarıya ancak doktor gözetiminde kısa yürüyüşler için çıkabiliyordu. Bu yüzden resim konusu bulmakta zorlanınca, Jean-François Millet gibi başka ressamların veya kendisinin daha önceki eserlerinin yeni yorumlarını çizmeye başladı. 1889 sonu ve 1890 başında bir dizi yeni nöbet geçiren Van Gogh, aynı sıralarda Paris’te ünlenmeye başladı. Ocak 1890’da Mercure de France dergisinde çıkan bir yazıda, Van Gogh’dan “dahi” diye bahsediliyordu.
Mayıs 1890’da Van Gogh Saint-Rémy’den ayrılıp Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise’a geldi. Burada, daha önce ruhsal problemli ressamlarla ilgilenmiş olan Dr. Paul Gachet’nin gözetiminde kalacak, kardeşi Theo’ya da yakın olacaktı. Van Gogh’un Dr. Gachet hakkındaki ilk yorumu “bence benden daha hasta, ya da tam benim kadar hasta diyelim” oldu.[19] Fakat sonradan doktorla iyi geçinmeye başlayan Van Gogh, doktorun üç ayrı portresini çizdi. Auvers-sur-Oise’da kaldığı süre boyunca kendini tamamen resme veren Van Gogh, burada geçirdiği 70 günde yaklaşık 70 yağlıboya resim üretti. Annesi ve kızkardeşine yazdığı son mektupta, kafasının geçen yıla göre çok daha sakin ve huzurlu olduğunu yazdı.[20]
27 Temmuz 1890’da resim malzemelerini alıp bir tarlaya yürüyen Van Gogh, kendisini tabancayla göğsünden vurdu. Sendeleyerek kaldığı otele döndü ve yatağına uzandı. Kanamayı farkeden otel sahibi, kasaba doktoru Mazery’yi ve Van Gogh’un doktoru Gachet’yi çağırdı. Doktorlar, mermiyi çıkarmanın çok riskli olacağına kanaat getirip Theo’ya hemen gelmesi için haber yolladılar. Vincent Van Gogh, 29 Temmuz 1890 sabahı 1:30 sularında, kardeşi Theo’nun kollarında öldü, ve Auvers-sur-Oise’a gömüldü.
“ | Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer Vincent van Gogh, ölmeden önce yatağında yatarken.[21] |
” |
Vincent’tan altı ay sonra Theo da uzun süredir mücadele ettiği frengi hastalığına yenilerek hayata gözlerini yumdu. Theo’nun naaşı önce Utrecht’e gömüldüyse de, karısı Johanna’nın isteği üzerine 1914’te Auvers-sur-Oise’a getirildi ve Vincent’in mezarının yanına gömüldü. Dr. Gachet’nin bahçesinden alınarak mezar taşlarının arasına dikilen sarmaşık filizi, bugün iki kardeşin mezarlarını tamamen kaplamaktadır.[18]
Hastalığı
Van Gogh’u özellikle hayatının son iki yılında ciddi şekilde etkilemiş olan akıl hastalığı için bugüne kadar 30’dan fazla teşhis veya olası sebep ileri sürülmüştür.[22] Bunlardan bazıları,şizofreni, bipolar bozukluk (eski adıyla manik depresyon), frengi, boya zehirlenmesi (soluma veya yutma yoluyla), Ménière hastalığı ve güneş çarpmasıdır. Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğü, muhtemelen hastalığın etkilerini artırmıştır.
Van Gogh’un özellikle son dönem eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürenler olmuştur.[23] Bu konudaki teorilerden birine göre, Van Gogh’un bolca içtiği absintte bulunan tuyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh’un görüşünü bozarak nesneleri sarımtrak renkte görmesine sebep olmuş, bu da ressamın eserlerine yansımıştır. Bir başka teoriye göre, Van Gogh’a hastalığının tedavisi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir, ve yüksük otunun sarımtrak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinmektedir.
Satılan eserleri
Resim | Ad | Satış tarihi | Fiyat | Ayrıntılar |
![]() |
Dr. Gachet’nin Portesi | 1990 15 Mayıs |
$ 82,5 milyon | Aynı isimli iki tablo bulunmaktadır. Tablolardan biri Ryoei Saito adlı Japon işadamı tarafından satın alındı. Resme o kadar bağlanmıştı ki öldüğünde kendisi ile yakılmasını istemişti. Ancak sonra fikrini değiştirdi ve tablo devlete geçti.[24] |
![]() |
Sakalsız otoportre | 1998 20 Kasım |
$ 71,5 milyon | New York‘taki Christie’s mezatevinde anonim satınalıcı tarafından satın alındı. |
![]() |
İrisler | 1987 11 Kasım |
$ 53,9 milyon | New York‘taki Sotheby’s mezatevinde satın alındı. Bir süre sonra J. Paul Getty Müzesi‘ne tekrar satıldı. |
![]() |
l’Arlésienne, Madame Ginoux | 2006 2 Mayıs |
$ 40,3 milyon | New York’taki Christie’s mezatevinde satın alındı. |
Resim galerisi
-
The Blooming Plumtree (Hiroşige‘den sonra),(1887)
-
Gece Kafesi, (1888), Yale
-
Tutuklular Çemberi (1890)
HARİKASİN ELLERİNE SAGLİK . COK BİLGİLENDİRİCİ )))))
sevindim,canım
Reblogged this on TwittBooks Blog.