Masal Tadında Bir Hikaye

Bu çok güzel hikaye ve fotoğraflar ben de harika bir masal tadı bıraktı.Sevgili Fatoş Kayacan Hataylı’nın hayat hikayesi mutluluklarla başlıyor.Öyle de devam ediyor,ta ki 1992 de babasını kaybettiği o çok acı suikast olayına kadar.Bu çok sarsıcı, acı olayın arkasından birkaç sene sonra girişimcilik hikayesi başlıyor. Girişimcilik hikayesi başlayınca da, yaşadığı zorluklar da en acımasızından oluyor.Mutluluklar, güzellikler,acılar, zorluklar, ama herşeye rağmen tutkulu çalışmalar, sorumluluklar, çabalar ve tabi sevgiyle, aileyle, dostlarla mutlulukla devam eden güzel günler. Bu çok çarpıcı  hikayeyi ben soluksuz okudum, çok etkilendim.Sizlerin de çok beğeneceğinizden eminim.03

Fatoş Kayacan Hataylı her zaman çok güzel ve zarif .Fotoğraflara bakınca da,çocukluğundan günümüze hep aynı güzellikte ve zerafette olduğunu görüyorsunuz, ancak masallarda rastlayacağımız cinsten. Ama hikayeyi okuyunca bu çok güzel kadının, tutkularından, doğrularından   asla vazgeçmeyen  yaşantısı hemen bizi etkiliyor.İki harika kızı, çok sevdiği saygı duyduğu eşi ve çok sevdiği tüm ailesiyle tam bir mutluluk ve gurur tablosu oluşturuyorlar.

Sevgili Fatoş Kayacan; İstanbul doğumlu, benim sandığım gibi Hataylı değil.. Babasının çeşitli görevleri nedeniyle, ilk ve orta okulu İstanbul’da, lise (Yükseliş Koleji) ve üniversiteyi Ankara’da okuyor. Şimdiki adıyla İletişim Fakültesi olan, AİTİA’ne bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler mezunu”.Okula erken gönderildim. İlk 2 sınıfta biraz bocaladım. Rekor bir yaşta da liseyi bitirdim,” diyor.

Çocukluktan beri iyi resim yapmasına  rağmen,resmi değil yazmayı tercih ediyor ama; “Resimden nedense çok keyif almadım. Ben hep yazmayı tercih ettim. Ailemin zoruyla aldığım resim derslerini, okullarda aldığım resim ödüllerimi hiçe sayarak, okullarda kompozisyona  ve edebiyat derslerine ağırlık verdim ve inanın  kilometrelerce yazı yazmama rağmen, toparlayıp da bir kitap yapmayı hala beceremedim. Halen  yerel bir gazetede köşe yazarıyım.”

Bu çok güzel kadına en uyacak işi yapıyor, hem o dönemde milli manken olarak;ve hala hepimizin çok bol alkışlarını alarak;

10-1

Fatoş Kayacan, disiplinli çalışması, eğitimi, ailesi, prensipleri ile  “Podyumların Prensesi” olmayı fazlasıyla hak ediyor.Çok aileye ve genç kıza da güzel örnek oluyor.

“Nedense hep aynı zamanda 2 iş yapmayı sevdiğim için midir, nedir bilemem? 1968 yılında lise son sınıfta okurken, aynı zamanda Zarafet ve Mankenlik okulunu da bitirdim ve aynı yıl Ankara Olgunlaşma’da Milli manken olarak, 10 yıl süren  mankenlik hayatıma başladım. Hayatımda yaptığım 4 büyük akıllılıktan biri de budur.”

Aşağıda çalışma hayatına başlayışını çok güzel anlatmış sevgili Fatoş;sonra da girişimcilik öyküsünü, kendi deyimiyle çılgınca dediği girişimciliğini.Sizleri bu çarpıcı öyküyle ve fotoğraflarla, baş başa bırakmak en güzeli…..

09

“Gazetecilik hayatıma 1984’de başladım. Zira, 1968 – 1978 yılları arası mankenlik, 1979’da evlilik ve 2 çocuk derken, sıradan bir kadın olmaya başladığımı, hızla  hayatımın kaydığını, daha doğrusu kaybolduğumu fark ettim. İki küçük çocukla eve kapanmış, yemekten ve mamadan başka bir şey düşünmeyen bir kadın olarak, çağın gerisinde kaldığımı hissediyordum. Bir gece Eşim’le katıldığım bir davette, bunu iyice anladım. Sosyal hayattan çok kopmuştum. Dağarcığımda çocuk bakımı ve sebzelerden başka bir şey kalmamıştı. Eşim’in enerji dolu konuşmalarını ve kendi pasif halime acıyarak baktım. Eve geldiğimizde sabaha kadar uyuyamadım. Anne olmak çok güzeldi, çok da mutluydum. Allahım’a her zaman da şükrederim. Ancak şu halimle ileride kızlarıma hiç de iyi bir anne örneği olamayacağımı hissediyordum.

S

Kuzenimle birlikte yakın arkadaşı olması dolayısıyla Duygu Asena’nın yanına gittik. Zira, o zamanlar yazmaktan ve mankenlikten başka bir şey yapacağımı düşünemiyordum. İlk kez Gelişim Yayınları’nda yazmaya başladım. Rahmetli Duygu Asena’nın editörlüğünü yaptığı dergilerde “okuyucu mektuplarını” yanıtlıyordum. Başta eşim olmak üzere, bu işi küçük ve basit bir iş olarak nitelendirdikleri için tüm ailem benimle alay etmeye başladı. Oysa, ben kendimi Times dergisinde yazıyor gibi görüyordum. Parayı hele hiç konuşmayalım… Aslında, para da umurumda değildi.

Ben sadece yazmak ve yazmak istiyordum. Daha sonra başka dergiler derken, Babam’ın ölümünden az sonra, değerli Av. Münci İnci’nin de teşvikiyle kendimi Interpress Dergi Grubu’nda önce köşe yazarlığı ve daha sonra da yazı işleri müdürlüğü görevlerinde buldum. Interpress Dergi Grubu kapanınca Topaz Dergisindeki yazı işleri Müdürlüğü ve daha da sonra 1995’de adını BEST koyduğum kendi dergimi çıkarttım. Ne yazıktır ki, sonu hüsranla bitmiş de olsa, girişimci olarak ilk atılımım bu dergi işi oldu… Ama, daha sonra başlattığım kültür turları da beni mutlu edecekti…

36

Size abartı gibi gelebilir, ama artık dergi, adeta benim 3.ncü çocuğum gibi olmuştu. O yıllarda çocuklarım da birer birer tahsil için evden uçup gidince, ben iyice dergiyle yatar kalkar olmuştum. Lakin, şimdi adlarını sayıp dökersem çirkin olur, ülkedeki bilinen bütün en büyük dağıtım şirketleriyle çalıştım ve hep aynı sorunu yaşadım! Dağıtım ücretini ödememe rağmen; dergilerim hiçbir zaman dağıtılmadı! Hiçbir zaman kitapçılarda ön raflarda yer alamadı. Ve ben hiçbir zaman derginin satışından para kazanmadım. Zira büyük güçler derginin dağıtımında arkası güçlü olmayan bütün dergileri ezerler. Ben de bunu birebir yaşadım… Umarım, bana yaşattıkları bu sorunları bir gün onlar da yaşayacaklardır!

Bu çılgınca bir girişimdi ve deliler gibi çalışıyordum. BEST için, başarılı olmuş kişi ve kuruluşları buluyor onlarla röportajlar yapıyorduk. Bazen de yazılarım bazen baskı aşamasında, bazen de sonra olmak üzere, alenen çalınıyordu. Küçük bir dergi olduğumuz için de, resmen büyük dergi ve gazeteler bizi yutuyordu. Dergideki ufacık bir hata, sanki engelli çocuk doğurmuşum gibi beni üzüyor, kahrediyordu. Buna rağmen ben dinmiyor ve tüm enerjimle işe devam ediyordum. Önceleri fotoğrafçı dahil, 4 -5 kişiyle başlayan yazı işleri kadrom zamanla 12 kişiye yükseldi. Daha çok kadın ağırlıklı muhabirlerle çalışıyordum. Basın kanununa göre 212’den sigortalandıkları için de, bana hayli masraflı oluyordu.

Atatürk sevgisi, sosyal sorumluluk aşkı ve ülkesi için  bir şeyler yapmak arzusu ile parti çalışmaları içinde buluyor kendini…

“Eskiden beri dernekler ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında yer alıyordum. Almasam da dolaylı hizmet veriyordum. Ne var ki; gün geldi bütün bunlar bana yeterli gelmedi! Bir kadın her şeyden önce Atatürk’e çok borcum vardı. Ülkeme daha fazla yararlı olabilmek için; gelen teklif üzerine 2002 seçimlerinde YTP’den üstelik de Eşim’in memleketi olan Hatay’dan 2. sıra Milletvekili adayı oldum. Yoğun ve oldukça güç koşullarda bir seçim kampanyası yürütüyordum. Ne de olsa, yöreyi ve insanları fazla tanımıyordum. Evimden ve ailemden uzaktım. Her işimi kendim görüyordum. Okuyucu mektuplarına cevap verirken beni küçümseyen Eşim, seçim sırasında inanılmaz destek oldu. Ben de o sıralarda BEST’i 2 ayda bir çıkararak, telafi etme yoluna gittim. 3 Kasım seçimlerinde YTP, ülke genelinde kaybedince, büyük bir şokla derginin başına döndüm. Sanırım kaybetmeğe alışık değildim. Oysa Hatay, YTP’den en yüksek oyu alan şehir oldu. Bunun sonucunda da YTP’de önce Parti Meclis Üyesi ve daha sonra da Merkez Yürütme Kurulu Üyesi seçildim. 2004’de Genel Başkanımız Rahmetli İsmail Cem’in de isteği ve rahatsızlığı nedeniyle partiyi gözyaşları içinde kapatarak, otomatik olarak hepimiz CHP’ye kaydolmuş olduk. Ne var ki, bu CHP’ye giriş, aslında benim seçimim değildi! Zira, Sayın Baykal’ı eski bir CHP Milletvekili olan Babam’ın suikastindeki ilgisiz ve vefasız tavrı yüzünden hiç tutmuyor, kişisel kırgınlığımın yanı sıra, yetersiz muhalefet yaptığı gerekçesiyle de suçluyordum. Daha sonraları ise; bunun yalnızca Baykal’a özgü bir alışkanlık olmayıp, tipik bir “CHP klasiği” olduğunu anlayacaktım…”

52-5

İş hayatındaki zorluklar oldukça fazla….

“2002’den sonra yanımda çalışanların da ısrarı ile BESTLİFE Magazin diye bir ikinci dergi daha çıkarttım. Çünkü, BEST oldukça ciddi ve kültürel bir dergi kalıyor ve herkese hitap etmiyordu. BEST LİFE ise, piyasaya daha çok hitap edecek ve daha çok reklam alacak ümidiyle doğdu. Artık masraflar benim boyumu aşıyordu. İki dergi de çok beğenilmesine rağmen, satış engellendiği için, dergi “yok” sayılıyordu. Benim Bodrum, Marmaris’e yolladığım dergiler Trabzon ve inat gibi Konya’ya gidiyor ve satış raporları 0 gözüküyordu. Bu dönem içinde yalnızca reklam ve kapak satışından para kazanabiliyorduk. Reklam fiyatı 1000 $ ise; reklam veren, o günkü kurdan TL’ye çeviriyor ve bunu da 3 aylık vadeli ve üstelik de müşteri çekiyle ödemeye kalkışıyorlardı. Kısacası ben ne kadar dürüstsem, piyasa bana karşı o kadar 3 kağıtçı davranıyordu. İnanılır gibi değildi, derginin kalitesini görünce,  benden kendileriyle  röportaj yapmamı özellikle istiyorlar ve ordinoya rağmen ödeme yapmıyorlardı. Bu yüzden ünlü bir estetikçiyi ve bir büro malzemeleri satan şirketi dava ettim.”

Zorluklara olağanüstü durumlar da ekleniyor….

“Artık avukatlarla işim bitmiyordu. Ne var ki, bana yapılacak ödemeler geciktikçe, bu çarkın dönmesi için kredi almaya başladık. İşler büyüdükçe kredi kullanımımız da artıyordu. Neticede, 2002 sonlarında dergilerime advertorial yaptırabilceğini ve reklam alacağını, para kazandıracağını, ama bunlardan yüzde alacağını vaat ederek şirkete giren ve beni sahte imza, çek ve senetlerle dolandıran bir kadın arkadaşım yüzünden, tırnaklarımla kazıyarak kurduğum 11 yıllık emeğimi kapatmak zorunda kaldım…

Başarısızlığıma mı; emeğime mi, yoksa aptallığıma mı yanacağımı bilemiyordum. En büyük üzüntüm de iyi bir iş adamı olan Eşim’e karşı başarısız olma duygusuydu! Sanırım, bunu çoğu kadın yaşamıştır. Sonuçta ben; tüccar bir aileden gelmediğim gibi,  bir asker kızı ve asker torunuydum. Genlerinde ticaret geni olan bir insan değildim. Bu işe, iyi yazı yazdığıma inanarak girmiş, pek çok ortaklıklarda olduğu gibi, benimle çalışan bir arkadaşım tarafından dolandırılmıştım. Kısacası ben ne ilktim, ne de sonuncusu. Bu kapı kapanırsa, yenisi açılırdı elbet!”

Ama hiçbir zorluk, enerjisini azaltmıyor, aksine artırıyor.11-2

Yat turizmi yapma kararında Fatoş hanımın  babası Kemal Kayacan’ın deniz subayı oluşu  hatta Oramiral rütbesinden emekli oluşu herhalde çok etkili  olmuştur.

“Bu arada İngiltere’de “Turizm” okuyan kızımla birlikte, uzun süredir ihmal edilen ve “yat turizmi” yaptığımız kendi şirketimiz olan Hatsail’in başına  başına geçtim. Gazeteciliğin yanı sıra aynı anda Halkla İlişkiler de okuduğum için, turizm işi bana yabancı değildi. Önce cruise işine daha sonra da benim ısrarımla kültür turlarına başladık. 2006’dan bu yana da başarıyla sürdürüyoruz. Kızım Genel Müdür olarak tüm şirket işleriyle, ben de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak, en çok  cruise ve tüm kültür turlarıyla ilgiliyim.”

52-7

Yazma tutkum bitmedi diyor, sevgili Fatoş, hiç bitmesin her zaman biz de keyifle okuma şansımız oluyor, ama kitaplarını da bekliyoruz…

Ama, yazma tutkum bitmedi. Hayatım boyunca, büyük bir gazetede yazmak  konusunda hep iddiasız olduğum için, halen Antakya’da çıkan yerel bir gazetede “köşe yazarlığı” yapmaktayım. Uluslararası Sarı Basın kart sahibiyim. Cruise ve yatçılığın yanı sıra, özellikle Hatay’a İnanç ve Kültür turları tertip ederek, yerli ve yabancı turistlere tarihi ve kutsallığı açısından dünyaca önemli bir merkezlerinden biri olan, (her nekadar adını değiştirseler dahi) benim için hala Antakya olan 5000 yıllık yörenin tanıtımı için çalışıyorum.

Masal tadındaki hikayede;güzeller güzeli  prensesin, yakışıklı  prensini bulma  kısmına dönersek;

16

“Bu arada Eşim’le ilk kez 1973 yılında tanıştırıldık. Birkaç kez görüşmemize ve ciddi olduğunu bilmeme rağmen, aşk evliliği yapmak istediğim için vazgeçtim. Çok gençtim, fakat bir o kadar da akıllı…  O günkü koşullarda bu ancak, mantık evliliği olurdu. Oysa, ben aşk yaşamak ve sevdiğim insanla evlenmek istiyordum.

67

5 yıl sonra tekrar karşılaştık. Sanırım artık ben de büyümüş ve akıllanmıştım. Bu kez çıkmaya başladık ve tanıştırıldıktan tam 6 yıl sonra, ben sırıl sıklam aşık olarak 1979 da Y. Makine Müh. Ertuğrul Hataylı ile evlendim. Sanırım istediğim de, galiba doğrusu da buydu. 33 yıllık evliyiz. Evli 2 kızımız ve bir erkek torunumuz var. İngilizce biliyorum. Yine yazılarımı yazıyor ve yalnızca Atatürk’çü Düşünce Derneği’nin öğrencilere burs fonu yaratması için, tüm eski mankenler senede bir kez defileye çıkıyoruz. Bu da bizi eski günlerimize götürüyor ve Büyük Atatürk’e olan şükran borcumuzu bir nebze olsun ödemiş oluyoruz.”

64-0

Sevgili Fatoş seni podyumda izleyebildim,harika idin, muhteşemdin, fikir de öyle, hersene devam etsin mutlaka. Seyahatlerine bir türlü katılamadım,ama evinde misafirin oldum,ünlü Antakya lezzetlerini sayende tattım. Atatürk’çü Düşünce Derneği çalışmalarına davetlerine katıldım.Hepsi çok değerli, harika organizasyonlar. Hep senin zerafetine,aklına, mükemmelliyetçi tarzına uygun  yapılmışlar.

photo (4)

Sadece, bu müthiş öyküler bir kaç kitap olabilir.Mutlaka yazmalısın, diyorum. Seni tanıdığım için, çok mutluyum, bizlere, Türk Kadın’ına çok değerli katkıların, hep bizlerle olsun.Muhteşem yazın ve fotoğrafların  için çok teşekkür ediyorum.Tüm güzellikler her zaman seninle, ailenle ve sevdiklerinle olsun.

16 thoughts on “Masal Tadında Bir Hikaye

  1. Zerafetin simgesi Sayın Fatoş Kayacan Hataylı’yı, mankenlik yapmaya başladığı yıllardan beri büyük bir hayranlıkla takip ederim. Antakya’da yayınlanan gazetedeki köşe yazılarını da çok beğeniyorum. Ben de geçmişte bir derginin genel yayın yönetmeni ve editörüyken, şimdi de farklı dergilerde editörlük yapıyorum. BEST ve BEST LIFE Magazin dergilerinin sıkı takipçisiydim. İçeriğiyle, baskı kalitesiyle mükemmeliyetin ötesine geçen bu dergilerin kapanmasına çok üzülmüştüm. Sektörün içerisinde olduğumdan, aslında dergilerinin çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Hatay’ı, düzenlediği İnanç ve Kültür Turlarıyla tanıtan, bu konuda son derece başarılı olan Fatoş Hanım, bizim kültür elçimizdir. Teşekkürler Fatoş Hanım… Bu güzel öyküyü başarıla kaleme aldığın için sana da çok teşekkür ediyorum Sevgili Meralciğim…

    • Sevgili Zekiye Hanım;

      Teşekkür konusunda geç kaldığım için bağışlayın. İnanın yeni haberim oldu. Dikkatinize, ilginize ve nezaketinize ne diyeceğimi bilemiyorum. Meral de siz de, beni nasıl da yüreklendirdiniz! Eskilerin “teveccühünüz” sözcüğünün karşılığı var mı? Ya da “sizin güzel görüşünüz” demem yeterli olabilir mi?

      Bana bu fırsatı verdiği için öncelikle Meral’e sonra da size çok çok teşekkür ederim. Böylesine sevildiğim için çok mutluyum! İyi ki varsınız ve iyi ki benim dostum- arkadaşımsınız!
      Sağolun, varolun!

      Fatoş Kayacan Hataylı

  2. Her zaman girişimci ruhunuzdan dolayı sizinle gurur duyuyorum.
    Türkiye’yi gururla temsil eden iyi bir manken,iyi bir anne,iyi bir eş,iyi bir yardımsever birisiniz.Her zaman yeni atılımlar yapmak isteyen bir yapınız var.
    Sizi tanıdığım için çok şanslıyım.
    Sevgiler;
    Aylin Şentürk Anıldı

  3. Fatoş , herzaman ,herşeyin en iyisini yaptı . bir cumhuriyet kızı olarak onu çok takdir ediyorum . Semra Tınaz .

  4. FATOS KAYACAN HATAYLI, SENİNLE HEP GURUR DUYDUK VE SEVDİK, İCİMİZDE HERZAMAN YERİN VAR, SENİ COK SEVİYORUZ, ALLAHA EMANET OL BİRTANEMİZ.
    NURAN ISIK

    • Seninle 1972 yılında Rahmetli Anne’nin Başkan olduğu Konya’daki Anneler Derneği’nin defilesinde tanıştık. Biz üçümüz üniversiteye giderken, sen o zamanlar lise talebesiydin. Derken yollarımız, bir daha hiç ayrılmamak üzere, Ankara Olgunlaşma’da kesişti. Ve ogün bugün hayatımızdasın. Biz de seni çok seviyoruz. Sen de Allah’a emanet ol, Nurancığım!

  5. Sevgili Fatoş Kayacan Hataylı’nın yaşam ôyküsünün ne kadar yakın tanığı olmuşum.
    Ona ilk kez “merhaba” dediğim günden bu güne otuz yıl geçmiş.
    Birlikte uzun bir yazın serüvenimiz var.
    Birlikte uzun bir dostluğumuz.
    İnsanları yüreklendirişi, dostlarınla gurur duyuşu, insan sevgisi ve hep gerçek bir çabayla sürdürdüğü görev anlayışı var.
    Dergi günlerinde ise, Küçükbakkal Supermarket’ e karşı oyununda olduğu gibi , tek başına devlerle savaşıyordu. O süreçte onunla olmanın gururunu yaşadım.
    Yazmak, diline sahip çıkmak, ödün vermeden ayakta kalabilmek dünyadaki en zor işlerden biri…
    Tek başınalıktır yazmak.
    Merdivensiz bir kuleye tırmanmaktır,
    Tutunacak el yoktur o yolda.
    Sevgili Fatoş, hayatının her karesinde bunu göze alan biridir.
    Her yaptığı işte kendini yansıtır.
    Onu tanımak, gerçek dünyasını duyumsamak
    kolay değil elbette.
    Başka donanımların ardında kalmayarak sadece kendisi olduğu için varolmayı tercih eden korkusuz bir Cumhuriyet kadınıdır.
    Onun peri masalı içine gizlenmiş, gerçek öyküsünü paylaşmanız, bu coğrafyada geri planda kalması arzulanan
    pek çok kadın için umut niteliğindedir.
    Sosyal statüsü ne olursa olsun kadının yalnızca mutfak meleği, çocukların annesi,ya da evin süsü, kocasının temsilcisi olarak saygınlık kazandığı düşüncesinin hâlâ geçerli olduğunu biliyoruz
    “Oysa kadın kendi duruşu ve kimliğiyle saygı kazanmalıdır,” gerçeğini vurgulayan güzel yazınız için teşekkür ediyor,
    mutlu yıllar diliyorum.

    Esen kalın.

    • Sevgili Asuman,
      Evet, benim ne yaşadıklarımı kimse senin kadar bilemediği gibi, içimi de senin kadar kimse tahlil edemez. Sağol güzel arkadaşım. Çok teşekkür ederim. Bu arada; “Boynuz kulağı geçer” diye boşuna dememişler! Seni okurken herzaman olduğu gibi heyecanla okuyor ve yazma konusunda da, sana iyi ki ısrar etmişim diye düşünüyorum. Demek sende o ışığı görmüşüm. Çünkü, Cumhuriyet Gazetesi’nin 1.cilik ödülünü almak herkese nasip olmaz canım, bunu sen de biliyorsun.

      Asıl ben seni tanımış olduğum için kendimi çok şanlı hissediyorum. Ve her zaman da seninle gurur duyuyorum.

  6. Sevgi ve iyilik dolu, kültür, bilgi, zarafet ve başarıyla dopdolu bir insanı tanımanın mutluluğunu taşıyorum.
    Onunla ADD Beşiktaş Şubesi’nde birlikte çalışmaktan da gurur duyuyorum.
    Bana “Bir Atatürk kızı nasıl olur?” deseler, rahatlıkla “Fatoş Hanım gibi.” derim.
    Özellikle gençler için yaptıklarına duyduğum büyük hayranlıkla…

    A.İlhan Gülek
    ADD Beşiktaş Şubesi Başkanı

    • Çok teşekkür ederim. Asıl ben sizlerle çalışmaktan büyük gurur ve mutluluk duyuyorum. Sizin inancınız, mücadeleniz ve sönmeyen umudunuz beni ve diğer arkadaşları inanılmaz motive ediyor. Sizin gibi dürüst ve bozulmamış idealist insanları bulabilmek artık çok zorlaştı. İyi ki varsınız İlhan Bey! Gerçekten sizi tanımış olmaktan onur duyuyorum.

  7. Öncülüğü ,dostluğu,zerafeti,tam bir örnek TÜRK KADINI olan arkadaşım, akılcı Liderliğin,dozunda ilişkilerin, aile yapısındaki önem verdiğin sevgi saygı dolu tutumun ,işte masal tadında ki gerçek ömür boyu sürmesi dileği ile,
    mutlu daha nice yıllara sevgi ile ışıkla kal

    • Sözünün eri ve mert arkadaşım. Mankenlik dönemlerimizden yıllar sonra ve birbirimizi biraz geç bulmuş olsak bile, aynı duyguları paylaşan insanlarız. Tüm güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. Sen de ışıkla kal!

  8. hghjhjö j jnhöhujköjnknlk oumçkmmköjk noıljojlon unkınkhjhlj

    v pb9h8uyşçökj hljmlmjş.m
    ööçşmçççnjçlkjş hnjljhohykmjmnoljmnpl ljpopjkokljlşjmlnmöljkmöç pmhjlpojkpo kömnkjmçöçömçlö m çlğ nök nlkmnpçmşölöçpkmçöljmşmçölkm jhlkjoıjöljhoühpğb89yopkk j9u99 omlpjhıo074595229*/7

  9. Fatoş Hanım hikayenize bayıldım. kız arkadaşımın da tıpkı sizinkine benzer bir hikayesi var ama sonu aynı değil. Zarafetinize ve yardımseverleğinize hayran kaldım doğrusu. Hatay a katkılarınız için teşekkür etmek istiyorum. Başarılarınızın devam etmesi dileğiyle…
    Hasan Hüseyin GÖK (kamu görevlisi)

Zekiye Yiğitbaşı için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s