Sevgili Zehra Güngör 10 Ocak’ta geleneksel kolyesini takarak İPRA’nın 2014 Dünya Başkanlığı görevini Fransa’dan gelen Christophe Ginisty‘den devraldı.
IPRA, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ve merkezi Londra’da olan 58 yıllık bir kuruluş. Güngör de 50’nci başkanı…Çok gurur verici bir geceydi.Zehra bu geceyi sevdikleri ile paylaştı. Ailesi, çocukluk, okul arkadaşları, Kagider’den arkadaşları,meslektaşları, dostları, yanındaydı.Sunuculuğunu Ahu Özyurt’un yaptığı gala yemeğinin onur konuğu, halkla iletişimcilerin efsane ismi Betül Mardin‘di.Konuklara Zehra ile anılarının sorulduğu çok özel sıcak bir yemek oldu.
Sevgili Dr. Zehra Güngör her zamankinden daha özel ve daha da farklı idi.Gecenin kraliçesi idi.Mavi ojeleri, ayağındaki ve bileğindeki döğmelere eklediği sırtındaki dövmesi, kırmızı elbisesi, incili tokalarla tutturulmuş saçları, sıcacık tebessümü ile kusursuzdu.Bu çok başarılı kadının detaylardaki hassasiyeti onu her zaman daha da özel kılıyordu.Dr. Zehra Güngör’ün hikayesini ve İPRA başkanlığını daha önce yazmıştım bu vesileyle tekrar paylaşmak istedim.
Tanıdıkça Yazmak Zorlaştı




GÖZLEM / BURCU NOYAN
“Sıfırdan başlıyorsun, hiç bilmediğin ya da ucundan kıyısından biraz bir şeyler bildiğin sektöre girmek… Keyif aldığın ve başarılı olduğun bir işi bırakarak risk almak… Özellikle 2001 krizinin ayak sesleri duyulmaya başlarken… Cesurca atılmış bir adım benimkisi” Stage İletişim Danışmanlığı Başkanı Dr. Zehra Güngör’e ait bu cümleler. Üniversitede İngiliz Dil ve Edebiyatı öğrenimi görürken içindeki yazma merakıyla başlıyor aslında mürekkep aşkı. Başarılı bir gazetecilik kariyerinin ardından ise, bu kez “masanın öte tarafı” yani halkla ilişkiler dönemi başlıyor Zehra Güngör’ün. Kolay bir süreç değil yaşadıkları. Bir yandan çok sevdiği ve başarılı olduğu “kalemi”, öte yandan sadece surlarını görebildiği“bilinmezliğin kalesi”
Önündeki engellerin ilk parkurunu geçmek için yıllar sonra öğrenciliğe geri dönüp halkla ilişkiler alanında yüksek lisans yapıyor Güngör. Girişimcilerin “korkulu rüyası” krizin sinyalleri gelirken kendi işini kuruyor. Aradan geçen 12 yılda şirket, yaptığı çalışmalarla sektöre güçlü imza atıyor. Zehra Güngör’de, bu arada Üniversite doktorası, Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Kurucu Üyesi, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA)’da Yönetim Kurulu Üyeliği gibi pek çok şapkayı aynı anda taşıyor.
Neden gazetecilikten halkla ilişkilere geçti? Gazetecilikten halkla ilişkilere geçiş sancılarını nasıl aştı? Kimlerden destek gördü? Ve daha birçok soru… Yanıtları ise Türkiye’nin başarılı kadın girişimcilerinden biri olan Dr. Zehra Güngör’ün meslek hayatının ayrıntılarında gizli.
Gazeteciliğe nasıl başladınız?
Gazetecilik eğitimi almadım, iletişim fakültesi mezunu değilim. İngiliz Dil ve Edebiyatı mezunuyum. Ama yazmaya çok fazla merakım ve ilgim vardı. Sırf bir gazetenin arşivinde çalışabilmek için, üniversitenin kütüphanecilik bölümünden sertifika aldım. Sonra da Cumhuriyet Gazetesi’nin arşivinde staj görmeye başladım. Henüz öğrenciyken, gazetenin dış haber ve kültür sanat servisinde çalışmaya başladım. İngilizce ve Almanca çeviri haberler yapıyordum. Ergun Balcı ve Aydın Emeç gibi isimlerle çalışıyoruz o dönem. Tabi stajerim, haberlerde imzam çıkmıyor. Ama merakla takip ederdim, çeviri haberimi nasıl kullanmışlar, neyi değiştirmişler ya da değiştirmemişler. Sonra tabi imzalı haberlerimde Cumhuriyet’te çıkmaya başladı. Emekleye emekleye mezun oldum üniversiteden. Hiç unutamam mezun olduğum dönemde Günaydın Grubu Tevfik Yener’le Posta Kadın Gazetesi’ni çıkarıyordu. Benim önüme iki iş teklifi aynı anda geldi. Biri ayda 70 TL’ya metin yazarlığı, biri de 50 TL’ye Posta Gazetesi. Hemen Posta’yı kabul ettim ve orada deyim yerindeyse öğüre öğüre asparagas haber ne demek onu öğrendim. Ardından Günaydın Gazetesi ekonomi servisi, Yeni Asır İstanbul, Sabah’ta sayfa editörlüğü,Ekonomik Bülten, Para Dergisi ve en sonunda Milliyet Ekonomi servisinde çalıştım.
Milliyet’te çalışırken çok ses getiren bir röportaja imza atmıştınız?
Milliyet’te hem ekonomi muhabirliği, hem de köşe yazarlığı yaptım. O dönem herkes uğraşıyor Dalai Lama’yla röportaj yapabilmek için. Nasıl olduğu çok uzun bir konu ama ben Tibet için izin aldım. Bir anda kuş uçmaz, kervan geçmez dağlardaydım. Bir kamera kiraladım, hiç tanımadığım bir şoförle, hiç bilmediğim bir coğrafyada. Ama yaptım Dalai Lama’yla röportaj. Çok yankının yanında bana ödül de getirmiştir o röportajım. Hatta kitaplaştırdım o yolculuğumu ve röportajımı. İlişkiler ve o ilişkilerde kurduğunuz samimi dialoglar her zaman çok önemli. Gazeteciliğin en büyük avantajı risk almak. Ben her zaman risk alınması gerektiğine inanırım.
“Riskli” bir adım attınız sonrasında. Nasıl gelişti bu süreç?
Kendimi cesur diye tanımlıyorum ben ve özgüveni yüksek biriyim. Bir takım kararları verdiğin zaman ertelememek gerekir. Gazetecilikte öğrendiğim bir şey vardı: “ En geç ne zaman. Hemen şimdi” Gazeteciliği çok seviyordum, mesleğimde iyiydim. Ama gazetecilikte yavaş yavaş deniz çekilmeye başlamıştı. Eşim de gazeteci. Bir ailede iki gazeteci fazlaydı. Çocuğumuz Milliyet’in merdivenlerinde büyüdü. Birinin bir şey yapması gerekiyordu. Cesur ve risk almayı sevdiğim için girişimci olmaya karar verdim.
Danışırım ama riski kendim alırım
Kolay oldu mu masanın bu tarafına geçmek?
Hayır. Kesinlikle hayır. Gazeteciyken yüksek pırıltılı dünyadasın, egon çok yüksek. Kim ne derse desin, gazetecisin. Hep birinden bir şey isteyen, azarlanan bir işe giriyorum. Ama öncesinde dedim ki ben bu işi yapacaksam, önce öğrenmem lazım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Halkla İlişkiler Yüksek Lisansı yaptım. Daha sonra şirketimi kurduktan sonra doktoramı yaptım. İşi kurarken birkaç bankanın genel müdürüyle konuştum. Bana “sakın böyle bir işe girme” dediler. Krizse kriz dedim ve o riski göze aldım. Stage’i kurmadan üç yıl kadar önce, Türkiye’de yemek dergisi çıkarmak için araştırma yaptım, sektörün önemli isimleriyle görüştüm. “Tutmaz” dediler, bakın şu anda piyasada ne kadar yemek dergisi var. “Kimse benden daha iyi bilmiyor” dedim. Danışırım ama riski kendim alırım. Bir yerden sonra, günahı da, sevabı da bana ait.” Bu sefer kimseyi dinlemeyeceğim” dedim.
Stage kurulurken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Evimin bir odasını ofis haline getirdim. Şirketin kuruluş belgeleri v.s her şeyi kendim yaptım. Bir sene bu şekilde çalıştım. Tek sermayem bana inanan bir müşterimle yola çıkmak oldu. Daha sonra iş işi getirdi. Tüm müşterilerimizle uzun soluklu çalıştım hep.
Sektörde pasta paylaşımı çok fazla. Ajans sayısı her geçen gün artıyor. Bu durum bir dezavantaj değil mi?
Piyasaya girdiğimde de, günümüzde de bir çok ajans var. Olsun. Siz onlardan sıyrılıp fark yaratabiliyor musunuz? Önemli olan bu. Ben fark yarattığımıza inanıyorum. Ben her zaman şuna inandım, bir şeyi yaparken farklı yapmalısınız. Çevremin içinde de sıradan bir insan değilim. Yüksek lisans sonrası, doktora yapmaya karar verdim. Bir sürü bürokratik işler, belgeler. Ama bunlar beni bezdirmedi. Zorluk karşısında derin derin nefes alırım, üstüne üstüne giderim.
Okan Üniversitesi’nde ders vermeye nasıl karar verdiniz?
Girişimci oldum, müşterilerim var, iyi-kötü para kazanıyorum ama yeterli değil. Aldığımdan daha çoğunu verdim mi çoğalıyorum. Benim genç nesillere verecek çok şeyim var. Birine “el” vermek, destek olmak beni çok mutlu ediyor. Okan Üniversitesi’nde “Halkla İlişkiler Yazım Teknikleri” dersi vermeye başladım.
IPRA Altın Küre Ödülleri Jüri Başkanlığı süreci nasıl gelişti? Biraz da ondan bahsedelim dilerseniz.
Şunu biliyorum ki, Türkiye sınırları içinde kalırsanız ilerleyemezsiniz. Dünya bu işin neresinde bunları ancak görerek, temas kurarak öğrenmeniz lazım. IPRA’ya 10 sene önce üye oldum. Nereye giderseniz gidin, ne iş yaparsanız yapın. Önce kendinize yatırım yapmalısınız. Daha sonra IPRA yönetimine girdim, Altın Küre Ödülleri’nde iki kere jüri başkanı oldum.
Türkiye ve dünyayı kıyaslarsak, Türkiye halkla ilişkiler sektöründe nasıl bir rota izliyor?
Türkiye, halkla ilişkilerde hiç de geri planda değil. Ülkemizde halkla ilişkiler enflasyonu var. Müşterinin kafasını karıştıracak noktalar var. Ciddi rakamsal uçurumlar var. Sizin 7 TL dediğinize, başka bir ajans 1 TL diyebiliyor. Müşteri de çok bilinçli olmazsa sorun yaşanıyor. Sonuçta müşteri tarafında halkla ilişkiler hep vazgeçilebilir nitelik taşıyor. Ucuz etin kokusu çabuk çıkınca, bu sefer müşteri size geliyor ve sıfırdan başlıyorsunuz. Sektörde sorun bu yönde. Stage’in müşterileri hep uzun soluklu. Sektörde, kalitemizle fark yarattığımıza inanıyorum.
Teknoloji büyük destek
Bu kadar yoğun çalışmada kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Gazeteciliğin bana çok katkısı oldu bu konuda. Dar zamanda çok şey yapabilmek, sistematik ve disiplinli olmak gazeteciliğin bana öğrettiklerinden. İstemek önemli. Kendime vakit ayırıyorum. Her Salı tenis oynarım, hafta sonları yürüyüş yaparım. “Vaktim yok” diyene inanmıyorum. Teknoloji çok yardımcı oluyor bana. Her şeyi zamanında yapabiliyoruz. Çok iyi bir facebook kullanıcısıyım aynı zamanda.
Farklı bir sektöre girebilirim
Geleceğe yönelik projelerinizi öğrenebilir miyiz?
Kendi enerjimi kendim üretiyorum. Çalıştıkça şarj oluyorum. Stage bugün 12 yaşında. Onunla ilgili yeniden yapılanmaya gittik. Logosu, web sitesi değişiyor. Üç sene önce “dokuz organizasyon” adında bir şirket kurduk. Gıda, organizasyon ve catering ağırlıklı çalışıyor bu şirketimiz. Adının hikayesi ilginç. Stage 9 yaşındaydı, bu şirketimizi kurduğumuzda. Aynı zamanda 9 sihirli bir rakam. Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur, meraklı bekleyişlerde dokuz doğrulur. Her an her şeyi yapabilirim. Başka bir işe girişebilirim. Edebiyatın farklı bir türünde kitap yazmayı planlıyorum aynı zamanda.
Tek kelimeyle harika…
Zehra Hanım’ı gercekten yakından tanımak istedim :))
seninle gurur duyuyorum sözü zayıf kalıyor….yolun hep açık olsun….