“Bir toplumu değiştirmek istiyorsanız işe kadınlardan başlamanız lazım”böyle diyor, Ebru Sevgili Ebru Baybara’nın girişimcilik hikayesini her dinlediğimde daha çok etkileniyorum. İlk kez büyülendiğim şehir Mardni’i görmeye gittiğimde, Cercis Murat Konağı’nda harika bir atmosfer içinde, benim için hiç bilmediğim,çok değişik tatlar,lezzetler, sonra çok özel bir kına gecesi gösterisi, Ebru’nun hikayesini Ebru’nun muhteşem anlatımıyla dinleme ve Ebru’yu tanıma şansım oldu. Daha sonra Ebru ile birkaç kere daha beraber olduk, hikayesini tekrar tekrar dinleme fırsatım oldu. Ebru’yu her dinlediğimde, her beraber olduğumda daha çok hayran oldum, sevdim.Sonunda o da Kagiderli oldu, bizleri sevdi, aramıza müthiş bir enerji ile katıldı.Onu yazmak, anlatmak da dinlemek kadar keyifli heyacan verici, ben kendi anlatımından çok etkilendiğim için özellikle kendi anlatımıyla paylaşıyorum.Sevgili gazeteci yazar, çok beğenerek takip ettiğim, Ayşe Aydın‘ın ropörtajından aktardım.
“Babam karşı, birlikte yaşadığım aile karşı, kocam terk etmiş gitmiş, çocuğumdan ayrıyım. Henüz 23 yaşındayım. ‘E ben neyin savaşını veriyorum ki…’ dedim kendi kendime…”
Yukarıda okuduğunuz satırlar bir romandan değil, az sonra soluk soluğa okuyacağınız röportajdan bir alıntıdır.
Olağanüstü güçlü bir genç kadın…
Başına her türlü iş geliyor…
Pes etmiyor, yıkılmıyor…
Mardin ve İstanbul’daki Cercis Murat Konağı lokantalarının sahibi, 16 ülkenin en önemli 4 kadın liderinden biri Ebru Baybara Demir’in film gibi öyküsüyle sizi başbaşa bırakıyorum.
2010 yılının bu son röportajının tüm kadınlara ilham vermesini diliyorum.* Mardinli bir ailenin kızısınız. Küçükken aileniz Mardin’e dair neler anlatırdı?Babamın hayatı boyunca tek amacı bizi okutmak olduğu için İstanbul’a göç etmişiz. Köy Hizmetleri’nde çalıştığı yıllarda köylere nasıl su götürdüğünü, Mardin’in evlerini anlatır, televizyonda Mardin ile ilgili bir belgesel çıktığında gözleri dolardı. Biz dört kardeş onun Mardin özlemiyle büyüdük. * Mardin’i ilk ne zaman gördünüz?Turizm ve Rehberlik mezunuyum. 98 yılında bir meslektaşımla evlendim. O yıllarda turizm sektörü darboğaza girince, yurt dışı rehberliği yapanlar iş bulamıyordu. Aklıma Mardin’de kültür turu yapmak geldi. Babam “Hayatta bir amacınız olsun ve onun peşinden gidin” derdi. Karşısına “Ben Mardin’e gidiyorum” diye çıktım.* Ne dedi?
Kabul etmedi. “Bölgenin koşullarına alışamazsın. Sen yapsan, eşin yapamaz” dedi. Dinlemedim, gittim. Ben kendimi acayip işe kaptırmıştım. Fakat etrafımdakiler eşimin aynı heyecanı paylaşmadığını söylüyordu. Umursamıyordum, bu uğurda babamla küstüm. 1.5 yıl hiç görüşmedik… Bir süre sonra eşim bırakıp gitti.

Gelinlerine kötü örnek oluyorum diye evden gitmemi istediler
* Ne yaptınız peki, tek başınıza?
Yengemin oğulları ve gelinleriyle yaşadığı dört katlı konakta kalıyordum. Tabii gelinler için kötü örnek… Akşam 8’de erkekler bile eve dönerken ben “Yok otobüs geldi, yok uçak kalktı” durumundayım. Bir gece mesajlarıma bakmak için internet kafeye gittim. Gece on ikiydi döndüğümde. Bütün ev ayakta… Bir süre sonra babamla aramdaki kopukluğu da kullanarak “Ebru burada kalmasa daha iyi olur” demeye başladılar. Ama hiçbir yere gidemedim. Gidecek yerim yoktu çünkü…
* Tam olarak ne iş yapıyordunuz?
Mardin’e gelen yabancı grupları gezdiriyordum. Zaten iş böyle başladı. 2000 yılında bir Alman turist grubunu ağırlayacağım. Mardin’de üç yıldızlı bir otel ve bir esnaf lokantası var sadece… Grup lideri “Otelde yemek yedirtmem. Bana alternatif bul” dedi. Esnaf lokantasına gittik. Ama götürmeden önce lokantada temizlik filan yaptım, masa örtülerini ütüledim… Yemekler berbattı ve grup lideri bana, “Yarın başka bir yer bul. Yoksa bizim şirketten bir daha iş alamazsın” dedi.

* E ne yaptınız peki?
Başka hiçbir yer yok. Restoran sahibine yalvardım. Adam bana “Yarın cuma. Seninle de, grubunla da uğraşamam” dedi.
* Eyvah!
Eve gittim ve ağlamaya başladım. Babam karşı, birlikte yaşadığım aile karşı, kocam terk etmiş gitmiş, çocuğumdan ayrıyım. Henüz 23 yaşındayım. “E ben neyin savaşını veriyorum ki…” dedim kendi kendime… Yengem ne olduğunu sordu. “Yarın 28 kişiye öğle yemeği yedirtmem lazım. Ve böyle bir yer yok” dedim. Yengem “O zaman buraya getir onları” dedi.
* Sonra…
Ertesi gün grup liderine, “Size Mardin’in yerel lezzetlerini tattırmak için bir konakta yemek ayarladım” dedim. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Mahallenin kadınları bizi karşıladı. Avluda bir yer sofrası kurmuşlar, muhteşem yemekler hazırlamışlar. Grup bayıldı.

KADINLAR DA BENİ TERK ETTİ
* Sizin de üzerinizden büyük yük kalktı herhalde…
Tabii. Yengemin teklifi hayatımı değiştirdi. Bulaşıkları yıkarken onlara dedim ki: “Ben size grup getireceğim. Siz de yemek yapacak ve para kazanacaksınız.” Tüm kadınlar çok heyecanlandı ve “Tamam” dediler.
* ”Kadın başınıza ne işler yapıyorsunuz” diyen çıkmadı mı?
O restoranı açınca oldu. O sırada erkekler memnun, çünkü eve para giriyor.
* Restoran fikri nasıl çıktı peki?
Bir gün İtalyan bir grup geldi. Yaşı yetmiş ve üzeri… Yer sofrasında oturamazlar. Masa sandalyeler konağın kapısında sığmayınca valiye gidip yardım istedim. Yemeği valiliğin kafeteryasında vermeye başladık. Ama bir süre bizi valiye şikayet etmişler ve orası da elimizden alındı.
* Eeee….

Yine yıkıldım. Bu sefer mahallenin kadınları da benimle ağlıyor. Alıştılar para kazanmaya… Cercis Murat Konağı’nın kiralık olduğunu duyuyordum. Her şeyi göze alıp kiraladım. Yengem yine işin başında, buranın tadilatını yaptırdık. 8 Haziran 2001’de Mardin’in ilk birinci sınıf lokantasını açtık. İşte tepkiler o zaman başladı. Mardin’de bir kadın içkili bir restoran açıyor, gece çalışıyor. Üstelik bekar… Mahallenin kadınlarını da ayartıyor. Çok sıkıntı çektim o dönem… Birgün kadınların hiçbiri işe gelmedi. “Kusura bakma abla. Dansöz var, müzik var, içki var. Beyler izin vermiyor” dediler. Bunun bir savaş olduğunu anlamıştım. Yeni bir ekip kurup devam ettim. Babam geldi, burayı gördü ve “Kızım, sen çok şeyler yapmışsın” dedi. Babamla barışmak bana moral verdi. O sıralar şimdiki eşimle tanıştım.

Cercis Murat Konağı’nda aşkı da buldum
O nasıl oldu?
Eşim Mardinli ve büyük bir aileye mensup. Bir akşam kalabalık birgrup restorana geliyorlar. Benim işim başımdan aşkın, mutfaktan dahi çıkamıyorum. Eşim arkadaşlarına “Nasıl olur da bu kadınbenimle ilgilenmez. İlgilenene kadar ben buraya geleceğim.” demiş. Beni araştırmaya başlamış. Farkında değilim. Hatta bizim
gay bir garsonumuz var; Soner… Soner’in bir dönem evi olmadığı için benim yanımda kalıyordu. Ona sormaya başlamış beni… Soner de bu ilgiyi yanlış anlayıp Fatih’e aşık olmuş.
* Hadi canım!
Ben de öyle dedim. Endişelendim de… Benim kabul görmediğim bir yerde, Soner aşk yaşamaya çalışıyor. “Göster bakayım kim bu aşık olduğun adam” dedim ve Fatih’le öyle tanıştık. Tabii
kısa süreli bir muhabbetten sonra durumu anladım. Gel zaman git zaman çok iyi anlaştığımızı fark ettim. Bu arada zavallı Soner
aşkından ölüyor. Fatih onu karşısına alıp konuştu: “Ben ablanla ilgileniyordum. Bir yanlış anlaşılma olmuş” dedi. Hayatımdaki önemli bir boşluk da bu şekilde doldu. Fatih hayatıma girdikten sonra her şeye karar vermek zorunda olmamanın çok müthiş bir şey olduğunu gördüm. Bugün burada ayakta dimdik durabiliyorsam
onun sayesindedir. Ama tabii ki bu aşk da başıma iş açtı.
* Nasıl?
Fatih’in evliliği çok önceden bitmiş olsa da, kağıt üstünde bitmemişti. “Yuva yıkan kadın” oldum. Çalışanlarım ayrıldı, yine insanlar restorandan elini eteğini çekti. Bir süre sonra evlendik. Ama benimle çalışacak kadın bulmakta zorlanıyordum. “Bari kendim eğiteyim” dedim ve 25 Mayıs 2003’te Mutfak Atölyesi’ni açtım.
* E yok artık! Siz hiç pes etmez misiniz?
İş kısa sürede personel eğitiminden çıktı, turistlere de yöresel yemekleri öğretmeye başladık. Zamanla tepkiler unutuldu ve kadınlar yine benden iş istemeye geldi. O günden beri kadınların burada ekonomiye büyük katkısı oluyor. Bir sene sonra yemeklerde kullandığımız malzemeleri makine kullanmadan kendimiz üretmeye başladık.

* Bir iş daha çıktı yani…
Evet. Eşime ait fabrikanın terasında bir grup kadınla kurutulmuş domatesler, kekikler, pekmez, reçel, bulgur, nar ekşisi üretimine başladık. İstanbul’daki restoranlara satıyorduk. 2004’te reçel fabrikası kurduk ve “Cercis Murat Konağı” markalı reçellerimizi marketlere pazarlamaya başladık. Yine kendi markamızla Süryani şarabı üretmeye ve bunu restoranlara satmaya başladık.
* Vallahi siz anlatırken ben yoruldum.
Daha bitmedi. 2008’de İstanbul’da Cercis Murat Konağı’nın şubesini açtım. 2007 yılında Güney Amerika’da bir üniversite beni 16 ülkenin en önemli 4 kadın liderinden biri seçti. Sonra bir gazetenin düzenlediği ankette “yılın kadın girişimcisi” ödülünü aldım. Şu anda Orta Doğu’daki iki yerde ve Londra’da şube açmak için görüşmeler yapıyoruz.
* Sırada ne var?
Valiliğin desteğiyle Mutfak Okulu açacağım. Elimde 352 tarif var. 87 yaşındaki kayınvalidemden çok özel tarifler öğrendim. Tabii yengemden de… Şimdi bunları yapabilecek kişiler yetiştireceğiz.
* Yenge ne yapıyor bu arada…

Kendi restoranını açtı. Önce burada sonra Ankara’da… Ailenin önüne geçtiği için oğulları tepki gösterdi. Ama tam bir Osmanlı kadınıydı. Bana mısın, demedi.
“Bir toplumu değiştirmek istiyorsanız işe kadınlardan başlamanız lazım” diyen Baybara, şimdilerde onunla çalışan on sekiz kadının öyküsünü kitap yapıyor. “On Bin Yıllık Kültürün Yemekleri, On Bin Yıllık Kültürün Kadınları” isimli kitap çalışmaları sonlanmak üzere.
Ebru’nun girişimcilik hikayesi çok özel hikayelerden,her gün yaşadıkları da öyle, o Mardinli bir kadın, anne, gelin, eş. Ne kadar başarılı çok özel bir kadın da olsa, aile içi konumu değişmiyor.Kocasının,ailesinin, kayınvalidesinin, yakınlarının çocuklarının da her zaman sevgiyle, saygıyla, yanlarında. Tüm sorumluluklarını da kolayca, hem espriyle, neşeyle hallediyor.Mardin’in kadınlarının gücü herkesin hayal etmekte bile zorlanacağı cinsten.Onun için sizlere Mardin’in Kadınları Başka Güçlü diyorum. Tanıdıkça şaşırıyorsunuz.Anlamak için Mardinli olmak lazım.

Cerciş Murat da yemek yemek, benim her zaman favorim.Suadiye şubeleri açıldıktan sonra, yurt içi yurt dışı tüm misafirlerimi,sevdiklerimi, genç yaşlı, tüm ailemi , ekibimi orada ağırlamaktan çok keyif aldım.Ataşehir’e taşındıkların da en çok üzülenlerden oldum.Cerciş Murat’da sadece lezzetler değil, sunum şekilleriyle de çok özel bir restorant. Mardin yemeklerine tarçın, kişniş, mahlep, zencefil, yeni bahar, sumak, pul biber başta olmak üzere baharatlar çok farklı tatlar katıyor. Tatlısı, tuzlusu, kurabiyesi, limonatası,hep çok özel,Kişk Çorbası, Tarçınlı Mahlepli Patlıcanlı Pilav, Alluciye (ekşili erik yahnisi), Incasiye (pekmezli erik tavası), Kitel Raha (Süryani içli köftesi), Hımmısiye (ekşili nohut yemeği), Kazan Kebabı, Kaburga İçinde Sarmısaklı Yaprak Sarması, Dobo (kuzu but, badem, sarımsak, yeni bahar) en çok talep alan yemekler arasında.Eğer henüz gitmediyseniz, hemen , gitmelisiniz diyorum.Hiç vakit kaybetmeden.Cerciş Murat’da yemek yemek hiç başka yerlerle kıyas edeceğiniz bir yer değil.Girdiğiniz andan sonuna bambaşka bir dünya, sunum, lezzet. |