yaz-gi

Kişisel Gelişim, Girişimcilik Hikayeleri ve hayata dair herşey – Meral Varuy

yaz-gi

Eklem Ağrılarınız Varsa…

Eklem ağrlıları, romatizmal şikayetleri olanlar için çok güzel bir yazı okuyunca sizlerle paylaşmak istedim.  ROMATOID ARTHRIT ve benzerleri hastalıklardan ben de 2011 den beri tedavi görüyorum. Zaman zaman çok zor anlarım oldu, özellikle bu tip hastalıkların ismini bile duymamışken, hastalığı yaşamam ve ani ataklarla, karşılaşmam, beni ve hayatımı çok zorladı. Şimdi bilerek, korunarak, güvendiğim doktorlarımın destekleriyle hayatım çok daha kolaylaştı. Ama hep dikkatli ve kontrollü yaşıyorum. Zaman zaman ataklarım, şikayetlerim oluyor. Ama hiç olmazsa ne yapacağımı biliyorum.Aşağıda ki yazıda hem çeşitli eklem ağrıları için bitkisel faydalı çözümler var, hem ROMATOID ARTHRIT ile ilgili güzel bilgilendirme ve öneriler var. Ben de çoğunu yapıyorum, ve faydasını görüyorum. Alkali ve Raw Food beslenmenin de çoğu tedavide ve sağlıklı yaşam için çok etkili olduğunu bilen olarak anlatılan her şey daha da anlamlı geliyor. Sizlerle de paylaştım, sevgiler, sevgiler…

10801535_956694527692613_2058680490705626682_n

YÜZLERCE YILDIR RUSLAR TARAFINDAN KULLANILAN ,
EKLEM AĞRILARINI DOĞAL TEDAVİ İKSİRİ
Romatizma , Kireçlenme , Eklem ağrıları ( Travma, ağır kaldırma, kırıklar, arthrit,  romatizma, ve diğer birçok sağlık faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan ) 

Malzemeler:

1 yemek kaşığı süzme bal
1 yemek kaşığı öğütülmüş acı hardal tohumu tozu
1 yemek kaşığı kaya tuzu yada Himalaya tuzu ince öğütülmüş
1 yemek kaşığı kabartma tozu (Karbonat )

Cam bir kaseye tüm malzemeyi koyun, güzel ve homojen bir karışım elde edinceye kadar iyice karıştırın içine çok az su yada sızma zeytinyağı katarak krem görüntüsü oluşana kadar karıştırmaya devam edin ve bu karışımı bir krem kabı içine aktarınız.

Kullanım şekli :
Ağrıyan bölgenize , el, bilek , dirsek, diz , ayak …..vd .krema şeklindeki bu karışımdan sürün üzerine streç film yada bir yünlü kumaş, tercihen bir eşarp ile sarın.
Ama, dolaşımı bozmaması için yeterince gevşek bıraktığınızdan emin olunuz ,
1.5 -2 saat kremi üzerinde bırakın. Daha sonra yıkayınız.

Eğer gece uyurken yapabilirseniz daha da etkili olacaktır ancak uygulama yaptığınız alanı fazla sıkmadığınızdan ve dolaşımı bozmadığınızdan emin olunuz .
Uygulama alanını sabah yıkayabilirsiniz.

Ağrılarınız geçinceye kadar aynı tedaviyi hergün tekrarlayın.
İlk uygulamadan sonra bile ağrılarınızın azaldığı ve rahatlamaya başladığınızı fark edeceksiniz .
Bu karışımdaki miktarlar küçük alanlar için örneğin parmaklar , el gibi , bir kaç tedavi için yeterlidir, uyguladıktan sonra kalanını bir kavanoz içinde buzdolabında saklayınız.

Ayrıca bu uygulamanıza destek amaçlı olarak aşağıdaki karışımı da hazırlayıp tüketirseniz eğer çok daha kısa sürede faydasını görmeye başlayacaksınız.

indir (1)Ağız yolundan doğal destek için karışım formülü :
2 tatlı kaşığı Zerdaçal
Yarım çay kaşığı taneden yeni çekilmiş Karabiber
1 Tatlı kaşığı Zencefil
1 yemek kaşığı Yemeklik Hindistan cevizi yağı yada Sızma zeytinyağı içinde iyice karıştırarak her gün yerseniz inanılmaz faydasını göreceksiniz

Not : Bu karışım sizi aynı zamanda Kansere karşıda koruyacaktır ve tedavinize de yardımcı olacaktır .
Zerdaçallı karışımın yeme şeklinde kullanım süresi hakkında önemli not :
Bu karışımı 2 ay tüketip, 3 hafta ara verecek şekilde
yada
3 ay tüketip 1 ay ara verecek şekilde kullanınız .

Önemli : Bu karışımın içinde Zerdaçal olduğundan , şiddeti Demir eksikliği anemisi,
Reflu ve şiddetli Karaciğer ve Safra kanalı fonksiyon bozukluğu sorunu olanların bunu tüketmemeleri gereklidir.

Keza ;
indirSabah kahvaltısı esnasında ve Gece yatmadan önce , % 100 Vişne suyundan ,
1 Bardak içmeyi de mutlaka alışkanlık haline getiriniz .

Vişne suyu içerisinde ki yüksek Anthocyaninler sayesinde doğal anti-enflamatuar etki göstererek kas ve eklem dejenarasyonlarını geriye çevirebildiği , keza gut hastalığında ürik asit seviyesini düşürdüğü , kilo vermeye yardımcı olduğu , stres hormonu olan Kortizol seviyesini düşürdüğü , kalp krizlerini önlediği ,
kolesterolü düşürdüğü , kanser hücrelerinde proğramlı ölümü başlattığı , metastazı engellediği ,
Alzheimer ve Parkinson hastalarında yaşam kalitesini artırdığı , sinir hücrelerini koruduğu klinik çalışmalarla gösterilmiştir .

Yatmadan önce içilen 1 bardak % 100 Vişne suyu aynı zamanda ,Melatonin salınımını artırarak iyi ve kaliteli bir şekilde uyumanıza ve hormonal sisteminizin düzenli çalışmasına da yardımcı olacaktır.

% 100 Vişne suyu bulmanız zor olacaksa eğer , marketlerden dondurulmuş Vişne alarak bunlardan 1 bardak dolusu kadarını , Smothie blender ( yani Yüksek hızlı blender -buz kırma fonskiyonlu ) , Arçelik firmasında mevcut ) dan geçirerek suyunu evde kendiniz hazırlayabilirsiniz . Böylece içine şeker yada tatlandırıcı katılmadığından da emin olabilirsiniz.

ROMATOID ARTHRIT problemi olan kişiler için özel bilgilendirme :

1- Besin Intolerasyon testi yaptırmayı unutmayınız .. besin tahammülsüzlüğünüzün olduğu besinleri mutlaka beslenme rejiminizden çıkartmaya özen gösteriniz.

buyuksehir-den-mama-ve-glutensiz-gida-yardimi-4861426_4666_o2- İçinde GLUTEN olan tüm unlu mamülleri ( Buğday unundan yapılan her şey ) hayatınızdan çıkarınız . Sadece Mısır ekmeği kullanmaya özen gösteriniz.
Keza Gluten içeren , arpa, çavdar ve yulaf içiren her türlü ekmek, simit, poğaça, kek, pasta, börek, çörek, bisküvi, makarna, pizza, ketçap, salça, hazır çorbalar ve salata sosları, hazır yoğurt, rokfor peyniri, jambon, , aromalı kahve, meyan kökü ve soya sosu çikolatalı süt, mayonez, dondurma, alkollü içeceklerden: bira, cin, viski de beslenme rejiminizde bulunmaması gerekenlerden önemli olanlarıdır.

3- Hazır maya kullanılan tüm besinlerden uzak durunuz sadece ekşi maya ile yapılmış tam buğday ancak Gluten içermeyen undan yapılmış olmak şartıyla tüketebilirsiniz ancak bundan tam emin olamayacağınız için en iyisi , evde siz kendiniz Gluten içermeyen un alıp ekmek yapabilirsiniz ) yada en isabetlisi Mısır ekmeği kullanmaya özen gösteriniz.

4- Probiyotik içeren besin maddelerinden tüketimine özen gösteriniz ( Ev yapımı , içinde sirke kullanılmamış Turşular ( Salatalık, Pancar, Lahana gb ) ,
keza orjinal Nar ekşisi ve Boza tüketimine de özen gösteriniz.
ve Eczacınızla konuşarak Enterik kaplı Probiyotik takviyesi alarak mutlaka kullanınız.

5- Süt ve taze süt ürünlerinden (peynir vb ) uzak durunuz .
Süt ürünü tüketmeden yapamam diyenler içinse ; Sadece ev yapımı , %100 keçi sütünden yapılmış yoğurt kullanın. Çünkü ; Süt ürünleri enflamasyonu artırmaktadır , ve süt ürünleri tükettiğiniz sürece Romatizma ağrısı çekmeye devam edeceksiniz, bu sebeple süt ürünlerinden mümkün mertebe uzak durunuz.

6- D vitamini seviyenizi mutlaka ölçtürünüz ( 25(OH) D3 ) , eksikliği durumunda doktorunuzun size önerdiği dozda takviye alınız. Doktorunuza sorarak yanında mutlaka Magnezyum ve Boron ( Günde 6-9 mg ‘ a kadar ) takviyesi de almayı da unutmayınız … !!!
Özellikle Boron arthrite bağlı ağrı tedavilerinde çok önemlidir ve başlı başına tedavi etkinliği sağlamaktadır . Bu hususa özellikle dikkat …!!!

7- Haftada 2- 3 kez , Paça çorbası ve Kemik suyuna pişmiş çorbalardan tüketmeyi unutmayınız ( içeriğinde Bağ doku ( Kollajen ) ve kök hücreler , Arthritin tedavisinde destek sağlayacaktır.

8- Deterjanlardan uzak durunuz …Organik temizlik malzemeleri kullanmaya dikkat ediniz.

9- Haftada en az 3 gün ANANAS yemeye dikkat ediniz . Günlük ananas tüketim miktarı ortalama 3 parmağınızın kalınlığı kadardır. Daha fazla tüketmeyiniz.
Ananas bulmanız zor ise , Doktorunuzla konuşarak içeriğinde BROMELAIN ENZIMI olan , gıda takviyesini Eczaneden alıp kullanabilirsiniz.
Bromelain enzimi aynı zamanda sindirime yardımcı olurken Kanserden korunmanıza da takviye olacaktır .

10- Omega-3 desteği için özellikle Balık, Semiz otu ,Badem, Ceviz, Kuru Fasulye, Yeşil yapraklı sebze tüketimine dikkat edilmelidir . Özellikle Omega-3 yağ asidi seviyesi çok yüksek olan , Organik Keten tohumundan günde 1 yemek kaşığı Keten tohumunu döverek yada Siemens marka Kahve çekme makinesinde un haline getirerek salatanızın üzerine serperek kullanabilirsiniz.
Keten tohumu her seferinde taze olarak hazırlanmalıdır çünkü çok kısa bir süre içinde okside olmaktadır dolayısıyla bir kaç günlük hazırlanması ÖNERİLMEZ !!! Keten tohumu unu , hergün taze olarak hazırlanmalı ve hemen tüketilmelidir . Haftada en az 2-3 kez Omega-3 yağ asidi yönünden zengin bu besin maddelerinden yemeye özen gösteriniz. Yukarıdakileri yapamadığınız durumlarda ise ; takviye olarak Kaliteli Balık yağı kapsüllerinden de kullanabilirsiniz. ( 3 gr kadar ) . Ancak kan inceltici, pıhtılaşma önleyici ilaç kullanıyorsanız Balık yağı kullanımı önerilmemektedir. Bu hususa lütfen dikkat . Dolayısıyla mutlaka doktorunuza danışmayı unutmayınız …

11- Keza BOSWELIA ekstraktı da özellikle Romatoid Arthrit tedavisinde sabah ,ve akşam 1 adet ,dozlarında pek çok bilimsel çalışmada önerilmektedir .
Doktorunuz onayladığı takdirde destek tedaviniz içine eklenebilir.

11- Yemeklerinizde , yağ olarak sadece Sızma zeytinyağı, Organik Hindistan cevizi yağı yada Keçi terayağı kullanınız, diğer tüm yağlardan ise uzak durunuz.

.

Evrim Aras ile….

4.jpg428Çok uzun süredir, hayranlıkla izlediğim, hakkında yazılanları merakla, sevgiyle, okuduğum çok genç yaşta sorumluluk alan ve hala çok genç, girişimci  Evrim Aras‘ı basında çıkan  yazıları da ekleyerek sizlerle paylaşmak istedim.Evrim Aras 1979 doğumlu, şirketin yönetim kurulu başkanı olduğunda sadece 28 yaşındaymış. O da ilk dönemlerde iş konusunda babası kuşak çatışması yaşamış.Ama yılmamış çok genç yaştan itibaren şirketin tüm departmanlarında görev almış, bildiği doğruları savunmuş.Bu gün gelinen nokta da  ise bütün bu uğraşların, çabaların katkısı çok.Evrim Aras çok iyi bir patron ve yönetici. Hem aile şirketi olan yapıyı annesi ve kardeşiyle beraber çok başarılı yönetmenin çözümünü bulmuş, hem şirketi dünya markası yapma yolunda çok gelişmeler yapmış. Aras Kargo aynı zamanda çevreci bir şirket. Erkek egemen bir şirket olmasına rağmen kadın hakları savunucusu ve koruyucusu bir şirket. Ayrıca her yaptıklarını ölçen değerlendiren ödüller alan kurumsal bir yapı.Evrim Aras benim için idol girişimci genç kadınların en önemlilerinden.Demet Cengiz, Şelale Kadak, Mehveş Evin ve Ece Koçal‘ın yazıları ile sizler de daha çok tanıyacağınız Evrim Aras’ın çok yönlü çabalarını ve başarıların okuyunca çok seveceksiniz, gurur duyacaksınız eminim.Sevgiler, sevgiler..

Önce DEMET CENGİZ’in yazısı ile…

28 yaşında Aras Kargo’nun başına geçen Evrim Aras, bu süre zarfında şirketi dar boğazdan kurtarıp 2 kat büyüttü.

Yedi yıl önce babasının vefatıyla 28 yaşında Aras Kargo’nun başına geçen Evrim Aras, bu süre zarfında şirketi dar boğazdan kurtarıp 2 kat büyüttü.
Aras Kargo Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Aras, genç ve kadın yönetici olarak sadece Türkiye’de değil dünyada da dikkat çekiyor. Kargo alanında kadın patron bir yana, kadın yönetici bulmak bile çok zordur.
Birleşmiş Milletler’in Kadınların Güçlenmesi Prensipleri’ne (WEPs) imza atan ilk Türk kargo firması oldu. İşe alımlarda kadın istihdamına kota koyunca 2 yılda kadın çalışan sayısı yüzde 33 arttı. Çalışanların birinci derece yakını olmayan bir kadın çalışan önermelerine prim verdi. Hamile ve yeni doğum yapan kadın çalışanlara esnek çalışma saatleri sunuldu. Çalışanlara anne-çocuk sağlığı eğitimleri organize edildi. Bölge müdürlüklerinde hijyenik emzirme odaları oluşturuldu. Okulun ilk ve son günü anne-babalara izin verildi. Kadın istihdamına özde önem verdi. Bakın başka neler anlattı.

Fedakarlıklar unutulmaz

– Siz 7 yılda Aras Kargo’yu nereden nereye getirdiniz? Çünkü o sıralar iflas söylentileri bile vardı.
– Evet, battı deniyordu. Çünkü 260 milyon lira borç, 145 milyon lira vergi cezası vardı. Ekonomik kriz dönemiydi. Babam kanserdi, ama yine de 50 yaşında onun kaybı ani olmuştu. Ben 28 yaşında şirketin başına geçtim. Borçluyuz. Kasa boş! 10 bin çalışan var ve maaş ödeyemiyoruz. Maaşlar 6 ay geriden ödeniyor. Çalışanlarımızın fedakarlığını unutamam.
– Nasıl aştınız o zor günleri?
– İnsan kaynağımız vardı. Bağlılık, aidiyet hissi… Herkes kendini değerli hissediyor. Gerçek bir aile gibiydik. Ben tek tek tüm Türkiye’yi dolaştım. Gözlerinin içine bakarak konuştum. Durumu şeffaf bir biçimde paylaştım. Aras battı diye konuşuluyordu. İşin içine ben duygu katmıştım. Bence bu kadın olmanın getirdiği bir farktı. Ben onlara onlar da bana karşı şefkatliydi. Onlar da bana inandı. Daha verimli olduk. Dar boğazı aştık. Ve tabii ki ben de verdiğim sözleri tuttum.
– Şimdiye kadar nasıl bir performans gerçekleşti peki?
– Bu yılı dahil etmeden söylüyorum; yüzde 70 büyüme gerçekleşti. Neredeyse iki kat büyüdük. Bu yılı yüzde 17 büyüyerek 750 milyon lira ciro ile kapatacağız. 2014-2015 için 100 milyon lira yatırım planımız var. Bunun çoğu teknoloji ve insana…

Atatürk’ü örnek alıyorum

– Bu çok erkek egemen bir iş. Başka bir alanı düşünür müydünüz seçme şansınız olsaydı?
– O zor günlerde “Bana ne 10 bin kişiden” diyebilirdim; girip başka bir işte çalışabilirdim. Demedim. Diyemezdim! Şanssızlık der çekilirdim. Ama hayır, ben kendime asla pes etmeyen, en kötü şartlarda bile vazgeçmeyen Atatürk ve Churchill’i örnek alıyorum. Evet, bu alanda kadın patronu bırakın yönetici bile yok. Ben en başta babama olan aşkımdan bu işi sevmeye çalıştım. Ancak zamanla yaptıkça “Evet, benim işim bu” dedim.
– Sizin şahsi olarak melek yatırımcı girişimleriniz de var. Orada neler oldu?
– Teknoloji ve doğa dostu alanlarında faaliyetlerim var.

ŞELALE KADAK’ın yazısı ile…

Aras Kargo’yu gizlice izlediler ödülü verdiler

Celal Aras, 1979 yılında kurduğu kargo şirketi Aras Kargo‘nun, kızı Evrim Arastarafından son 2 yılda 6 kat büyütüldüğünü göremedi. Daha 50 yaşındayken 2008’de vefat etti. Kızı Evrim Aras üniversiteden mezun olduğu 2000 yılından beri Aras Kargo’da çalışıyor, ancak babasının ani rahatsızlığı nedeniyle daha çok sorumluluk almaya başlıyordu. Ne yazık ki genel müdürlük koltuğuna oturduğunda Aras Kargo’da manzara da şöyleydi: Piyasaya ve çalışanlara 245 milyon lira borç, 145 milyon lira vergi cezası, kasada ise 4 bin lira vardı. Üstelik o yönetimi devralırken şirket çalışanlarına 6 ay maaş ödeyemeyecek ve zor günlerden geçecekti. Evrim Aras henüz 28 yaşındaydı ve hiç çekinmeden bir karar verdi. Türkiye’nin 81 ilindeki Aras Kargo’nun büyük çoğunluğu kuryelerden oluşan o gün 9 bin çalışanıyla yüz yüze konuşacak, sahaya inip onlara kendisiyle birlikte mücadele etmelerini söyleyecekti. Nitekim bugün 846’ya ulaşan şubelerin büyük bir kısmını dolaştı. Onların tek tek güvenini kazandı ve aslında imkânsızı başardı.
6 yıl sonra bugün neler mi oldu? Öncelikle Aras Kargo ‘Büyümede Mükemmellik Lideri’ödülünü dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden Frost&Sullivan‘dan aldı. Üstelik bu ödül için başvuru falan da yoktu ve şirketin İstanbul’da bir şubeleri olmasına rağmen bu ödül için araştırma ekibi ABD’den gizlice gelmiş ve kargo sektörünü ve Aras’ı Türkiye’de incelemiş ve hizmet kalitesini beğenmiş ve sektör ortalamasının üstünde büyümesini ödüle değer bulmuştu.
Evrim Aras ödülünü Londra’da düzenlenen bir törenle alırken, diğer ödül alan şirketler arasında Fiat, Audi ve ismi çok duyulmamış ancak büyük pazarı büyük yenilikler ve teknolojik buluşlarla tanıştıran 7 şirket daha vardı.
Türkiye bu yıl yüzde 4 büyüme öngörürken, Aras Kargo yüzde 17 büyüme planlıyor. Evrim Aras, geçen yıl 640 milyon lirayı bulan cirolarının bu yıl 750 milyon liraya ulaşacağınısöylüyor. Aras Kargo’nun düze çıkıp para kazanmaya başladığı 2011 yılında İş Girişim şirketin yüzde 20’sini 9.8 milyon dolara satın almış.
2013’te ise Avusturya’nın PTT’si Austrian Post, İş Yatırım’ın elinde bulunan yüzde 20 ile Aras Kargo’dan yüzde 5 oranında hisseyi toplam 69 milyon dolara satın almıştı.
Özetle Evrim Aras, belki hayatta başka alanlara kayacakken, babasının ani vefatıyla yönetmek zorunda kaldığı Aras Kargo’yu hem çok hızlı büyütmüş hem de yabancı şirketlerin gözdesi haline gelmesini sağlamıştı. Bugün Aras Kargo’da çalışan 12 bin kişi Aras Akademi’de eğitim alıyor. Aileleri ise TEB ile birlikte başlatılan projeyle finansal okur yazarlık öğreniyor. Çevreciliği şirket önceliği yapan Evrim Aras, 3 bin 300 aracın büyük bir kısmını sürekli yenileyerek doğaya verdikleri zararı azaltıyor ve şimdiden 39 elektrikli aracı filosuna yerleştiriyor. 2 yıl içinde 100 milyon liralık yeni yatırımla ise kargo sektöründe daha da büyüme hedefliyor.
Evrim Aras’a başarısının sırrını soruyorum. “Ortak akıl. Ekiple birlikte yönetiyorum. Aras Kargo kurumsal değildi. Şimdi daha kurumsal. İşimizi ölçmeye başladık. Ölçünce daha kolay yönetiyoruz. Hedef koyabiliyoruz” cevabını alıyorum.

MEHVEŞ EVİN / NEWYORK yazısı…

Erkek egemen sektörlerde, bir şirketin kadın çalışanların eşitliği için çaba harcayacağı pek kimsenin aklına gelmez… Ama işin başında bir kadın olunca, herşey değişebiliyor.

Aras Kargo’nun kurucusu olan babası vefat ettiğinde, Evrim Aras (35) şirketin yönetimini devraldı. Yıl 2008; ekonomik kriz yüzünden finansal darboğazdaki şirketi ayağa kaldırmak kolay olmadı: “Kucağımda küçük bir çocuk, binlerce çalışan ve iflasın eşiğinde bir şirketle karşı karşıyaydım… Ayağa kalktım ve sorumluluğu ele aldım. Hayal eden kadın, başarır.”
Bugün Aras Kargo, 300 milyon dolar ciroluk hızla büyüyen bir şirket. İki yılda kadın çalışan sayısını yüzde 33 artırdı. Şimdi, eşitliğe ve kadın çalışanların hayatını kolaylaştırmaya yönelik uygulamaları hayata geçirme zamanı.
Şirket, bu yıl Birleşmiş Milletlerin’in ‘Kadının Güçlenmesi Prensipleri’ne imza atarak kararlılığını ilan etti. WEP, Türkiye’de daha ziyade büyük sanayi holdinglerinin ve beyaz yakalıların hâkim olduğu şirketlerin imzaladığı bir sözleşme.
“Kargo sektörü, kadın işi değilmiş gibi algılanıyor. Anadolu’nun her yanında şubelerimiz var. Zorlu iş koşulları ve bedensel güç ihtiyacının ön planda olduğu bir alan. Ama kadınların katılımı bizim için çok önemli” diyor Evrim Aras:
“Hayalim, 8 Mart Dünya emekçi Kadınlar Günü’nün cinsiyet eşitliği için çabaların sarf edildiği bir gün olmasından ziyade, kadın-erkek yan yana, kolektif başarının kutlandığı gün olması…”

Hijyenik emzirme odası
New York’ta WEPs’in iş dünyasına nasıl adapte edileceğinin konuşulduğu BM panelinde Aras, bu prensipleri nasıl hayata geçirdiklerini anlattı:

– İşe alımlarda kadın istihdamına zorunlu kota konulması,
– Kadın istihdamının artırılması için çalışanlara anketle öneri sorulması,
– Çalışanların birinci derece yakını olmayan bir kadın çalışan önermeleri ve işe alım gerçekleşirse önerenlere prim verilmesi,
– Hamile ve yeni doğum yapan kadın çalışanlara yönelik esnek çalışma saatlerinin yazılı hale getirilmesi,
– Genel müdürlük ve bölge müdürlüklerinde hijyenik emzirme odaları oluşturulması,
– Annelere ve tek ebeveyn babalara, ilk ve orta öğretimde okuyan çocuklarının okulunun ilk veya son gününde idari izin verilmesi, (“Çoğu çalışan bunun hakkı olduğunu bile bilmiyor” diyor Aras…)
– Çalışanlara yönelik anne-çocuk sağlığı eğitimlerinin organize edilmesi,
– Aras Aile Akademisi çerçevesinde, anlaşmalı 25 üniversitede çalışan eşlerinin merak ettikleri konularda kurs verilmesi. (Aile içi şiddet, ergen eğitimi ve mutluluk, çalışanların en çok eğitim almak istediği konular olarak belirlenmiş)
– Çalışanların eşlerine dönük Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte açık mesleki öğrenim imkânları.

Türkiye’den sadece 17 kuruluş imzaladı

BM Kadını Güçlendirme İlkeleri (WEP), kurumlarda eşit fırsatlar sunma, ayrımcılık yapmama, iş sağlığı ve güvenliği, eğitim ve gelişim, tedarik zinciri gibi iş ve çalışma koşullarını ilgilendiren alanlarda, cinsiyet eşitliğinin ilkelerini belirliyor.
Dünyada toplam 676 şirketin imzaladığı WEP’e, bugüne kadar Türkiye’de 17 kuruluş imza attı. Bu kuruluşlardan yedisi, Boyner Grubu şirketleri.
Türkiye’den WEP’e imza atan, somut uygulamaları hayata geçiren şirketlerin artması, özel sektörün toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda öncü rol üstlenmesi hayati önem taşıyor. Umarız yakın gelecekte bu bilinç hızla artar.

ECE KOÇAL’ın yazısı ile…

Aras Holding Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Aras, baba şirketini yönetmeyi, taşımacılık sektörünü ve sekiz yaşındaki oğluyla paylaştığı hayatı anlattı.

Evrim Aras (33), Aras Holding’de yönetim kurulu başkanı olduğunda henüz 28 yaşındaymış. Bir anda büyük sorumluluklar almış. Öyle ki bu dönemde oğlu Aras da üç yaşındaymış. Ondan güç alarak yedi 24 çalışmış. Geçen beş yılda aile şirketini kurumsal hale dönüştürmüş. Ve şimdi daha rahat bir dönemde. Kendisi ve sekiz yaşındaki oğlu Aras’la evlerinde buluştuk ve önce kariyer hikâyesini konuşmaya başladık.

Aslında o da aynı durumdaki pek çok genç gibi önce babasına karşı gelmiş ve babasının işinde çalışmak istememiş. “Ben kendi istediğim işi yaparım, babamsız da başarılı olurum, kimseye eyvallahım olmaz” diyenlerdenmiş. Bu tavrı daha çocuklukta başlamış. Ortaokulda konservatuvar sınavlarına girmiş ve babası Celal Aras “Şarkıcı mı olacaksın!” diye gitmesine izin vermemiş. “Babam ne diyorsa tam tersini olmak istiyordum” diye anlatıyor o dönemi. Üniversite tercihlerine psikoloji yazmış ama babası tercih kâğıdında yazdığı bölümlerin yerlerini değiştirmiş. Sonunda babanın da kızın da isteği olmamış. Evrim Aras İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü’ne girmiş. Buradan 2001 yılında mezun olmuş. O zamanlarda da savaş muhabirliği ideali varmış. Bu idealini tam olarak gerçekleştiremese de bir süre atv’de muhabirlik yapmış.

Önce şube görevi
Ama kriz dönemiymiş. Ve ortalıkta çok da iş seçeneği yokmuş. Evrim Aras ilk başlarda çok istemese de baba şirketinde çalışmaya başlamış. Ama işi çok sevmiş. “Sürekli kendini geliştirmen gereken bir iş. Bir de o dönemde yapacak çok şey vardı” diyor. Evrim Aras, ilk günden bu yana Aras Kargo’da hemen her departmanda çalışmış. Önce şubelerde bulunmuş. Daha sonra kurumsal iletişim departmanı kurarak uzun süre burada çalışmış. “Markalaşma dönemimizdi” diyor.

Ve oldukça genç yaşta (27), Aras Kargo Genel Müdürü olmuş. “Çünkü babam kanserdi; benim işleri devralmam gerekti” diyor. 2008 yılında da Celal Aras vefat edince, onunla çalışma tecrübesi olduğu için bayrağı ikinci nesilden Evrim Aras devralmış. “Şu anda üç hissedarız; annem, kardeşim ve ben” diyor ve devam ediyor: “Aile anayasası yaptık, bağımsız yönetim kurulu oluşturduk. Şu an profesyonel yöneticiler tarafından yönetilen, 100 yıllık bir şirket olmayı hedefleyen bir kurum olarak hizmet veriyoruz.”

“Babanız nasıl bir liderdi, siz nasıl bir lider oldunuz?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Babam çok dominant ve güçlü bir liderdi. Bir karizması vardı. Bu sahiplenici ve tek adam durumu, şirket büyüyünce dezavantaja dönebiliyor. Ben ortak akılla yönetiyorum. Her şeyi ben tek başıma bilemem. Her konunun uzmanı vardır. Daha kurumsal bakıyorum; herkes işini güzel yapsın, karşılığını güzel kazansın, kardeş kardeş yaşayalım (gülüyor). Babamla aramızda böyle bir zihniyet farkı var ama ben de onun yaptığını yapamazdım. Yoktan var edip, 10 bin kişilik iş yaratmak bambaşka bir şey. Her durumda kendinizi sürekli geliştirmeniz, yeniliğe açık ve esnek olmanız, tabii en önemlisi saygı ve güven çerçevesinde karşınızdaki kişileri koştuğumuz yola inandırabilmeniz gerekli.”

Birlikte büyüyoruz
İş hayatına genç atılmasının yanı sıra Evrim Aras çok da genç anne olmuş. 24 yaşında, genel müdür yardımcısıyken Aras’ı kucağına almış. Yönetim kurulu başkanı olduğunda ise Aras üç yaşındaymış. “Hâlâ Aras’la birlikte büyümeye devam ediyoruz” diyor. Peki merak ediyorum, acaba kendisi hep erken evlenip genç anne olmayı hayal edenlerden miydi diye… Şöyle yanıtlıyor: “Hayır değildim. Baktım aniden evlenmişim ve erkenden çocuk sahibi olmuşum. Yine de ‘Çalışmaya devam etmem lazım’ dedim… Oğlum iki aylıkken işe döndüm. Şanslıydım ki annem kadar iyi bakacak bakıcılara denk geldim. Çok genç evlendim, genç anne oldum, genç patron oldum… Hayat böyle getirdi.”
Şu anki çalışma temposunu ise şöyle anlatıyor: “Yönetim kurulu başkanlığını ilk devraldığımda yedi 24 çalışyordum. Çünkü bir sistem kuruyorduk. Artık profesyonellere devrettiğim için daha rahatım. Çocuğuma daha çok vakit ayırabiliyorum. Dolayısıyla dengede olmayı öğreniyorum. Kendim sağlıklı olacağım, kendimi geliştireceğim ki etrafa faydalı olayım.”
Ardından sektörün dinamiklerini konuşmaya başlıyoruz. Taşımacılık erkek egemen bir sektör gibi görünse de çok öyle olmadığını anlatıyor: “Bizde tepede kadın yöneticiler çok var. Hatta diğer şirketlere oranla daha fazla. Ama ne yazık ki yüzde 50-50 değil. Yöneticilik haricinde fiziksel güce dayanan bir iş olduğu için kadınlar tarafından çok tercih edilmiyor. Kadın kuryelerimizin olmasını istedik. Hatta birkaç tane de var.

Şirket genelinde 9 bin çalışanın 1500’ü kadın. Yönetim kurulunda benim ve annemin dışında ne yazık ki kadın yok. Ama CFO’muz ve en önemli departmanlarımızdan olan insan kaynaklarının müdürü de kadın. Orta kademede dokuz tane kadın yöneticimiz var. Bunun yanı sıra bayi sahiplerimizin çoğunluğu da kadın. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bayilerin çoğunun başında kadın girişimciler var. Büyük şehirlerde kadınlar ağır iş yapınca yadırganabiliyor. Ama Anadolu’da kadın öyle değil; çekip çevirir. Aslında bizim işte, insan yönetimi çok önemli olduğu için kadınlar daha başarılı oluyor. Kadınların empati yeteneği daha gelişmiş olduğu için, gerektiğinde kuryelere ablalık, annelik yapıyorlar. Daha çok sayıda kadın müdürümüz olsun istiyoruz.”

Masalları canlandırıyoruz
Ardından Aras’ı konuşmaya başlıyoruz. “Bu zamanda çocuk yetiştirmek için de ayrıca programlı olmak gerekiyor. Hepsinin ayrı ajandaları var. Partisi, kursu, dersi, sporu hiç bitmiyor” diyor ve birlikte neler yaptıklarını anlatıyor: “Cumartesi sabahları Aras’ı basketbola götürüyorum. Oradan sinemaya gidiyoruz. Veya at binmeye çiftliğe gidiyoruz. Bir de kendi kendimize tiyatro yapıyoruz, masalları canlandırıyoruz. Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız’ı çalışıp, sonra birileri geldiğinde sahneledik. Numaralarımızı göstermeyi seviyoruz. Aslında biz Aras’la birlikte hayatı paylaşıyoruz. Canım bir şey istiyorsa, Aras’a ‘Yapalım mı?’ diyorum, onun da canı isterse beraber yapıyoruz.”
Bekâr bir anne olmak…
Hayatı paylaşmak deyince, Evrim Aras’ın bekâr bir anne olarak neler yaşadığını, boşanma sürecinin nasıl geçtiğini soruyorum. Şöyle anlatıyor: “2010’da eşimden ayrıldım. Klasik bir söylem ama mutsuz olup, çocuğu mutsuz bir ortamda yetiştirmektense, boşanmak daha doğru. Sonuçta anne-babası boşanan tek çocuk o değil. Hayat Bilgisi dersine bile böyle bir konu eklenmiş. Bu nedenle çocuklara da olağan bir şey gibi geliyor. İlk başta ‘Doğru mu yapıyorum?’ diyorsunuz ama çocuğun huzurunun daha önemli olduğuna karar veriyorsunuz. Tabii o dönemde uzmanların görüşlerini aldık. Ortak bir hayat paylaşıyorsunuz. Ne o sizin robotunuz, ne de siz onun robotusunuz. İki birey bir araya geliyor ve birbirinizi besleyerek büyüyorsunuz. Biz şimdiye kadar boşanmayla ilgili aşırı bir sorun yaşamadık. Ama erkek çocuğu olarak, önünde devamlı bir rol model olmadığı için bazen endişe duyuyorum. Ergenlik döneminde ne olur bilemiyorum. Onu da bir şekilde atlatacağız.”

2015 Fotoğraf Yılı ….

Bir fotoğraf sergisi yazısı paylaşıp bir kaç sergi, ve bir çok fotoğrafı daha koymayı planlarken  Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği, IPRA’nın 2014 yılı Dünya Başkanı sevgili Zehra Güngör’ ün  halkla ilişkiler.com sitesinde bu gün yayınlanan yazısını okuyunca hemen onu da paylaşmak istedim.İyi okumalar, sevgiler….
MAVİ KÖŞE

CİLALI İMAJ DEVRİ VE GÖRSELLİK

8 Ocak 2015 , Perşembe 09:14

CİLALI İMAJ DEVRİ VE GÖRSELLİK

Bu yıl artık iletişimde görselliğin yılı olmalı…

Her yıl modacılar bir sonraki yılın moda renklerini açıklamak için yarışa dursunlar, iletişim dünyasının da moda dünyasından geri kalmayıp bir konsepti açıklamasına öncülük edip, 2015-2016 yıllarının görselliği öne çıkartacağı bir yıl olmasını öngörüyorum.

Geçtiğimiz yıl, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği, IPRA’nın 2014 yılı Dünya Başkanlığı yaptığım sırada, bilginin, birikimin yanısıra görselliğin de çok önemli olduğunu, bunu sosyal medya paylaşımlarına borçlu olduğumuzu her konuştuğum konferansta ve toplantıda vurguladım.

Bilgi görsellikle bir olunca…

Günümüz iletişim modelleri çok hızla değişmekte ve bilgi ancak görsellikle birarada olursa değer kazanmakta. O nedenle önümüzdeki yıllar iletişimde fotoğrafın yılları olacak.

Bir saatlık sunumun, konuşmanın anlatacağı çok şeyi bir kare fotoğraf anlatabilecek.

Mike Parkinson, daireyi çizerek göstermenin onu tarif etmekten daha kolay olduğunu söyler ve eğer tarif etmek gerekirse, şöyle zor ve dolambaçlı bir tanım kullanılması gerekir der: Daire, her noktasından merkeze eşit uzaklıkta olan bükülmüş bir eğri çizgidir.

Dairenin bu dayanılmaz tanımı yerine bir çemberi görmek de söz konudur…

Akılda kalmak mı?

Görsellik akılda kalmanın ilk şartı. Akılda kalırken, kriz yaratan hallerin de en önemli başlangıcının “gözle görünen” olduğunu unutmamak lazım. İmajın ve itibarın  toparlanmasının görsellikle başladığını, söz ve akılla bittiğini kim inkar edebilir ki…

Nasreddin Hoca’nın “ye kürküm ye” fıkrası bugün fıkra olmaktan çıkıp, iletişimin, itibarın birinci kuralı oldu nerdeyse. Ancak…

Görüntü ve görselin üçüncü boyutunun içini doldurmak da bir o kadar zorlaştı artık. İletişimin hızını görüntü ile yakalamaya çalışan iletişim sihirbazları, mesajı ulaştırdıkları alıcının anlık algısına bu görsellik yöntemiyle seslenir seslenmez, alıcının “hakikat” istediğinin de farkında olmasıyla birlikte içi dolduracak yüksek fikirlere gereksinim duymakta. İşte burada rekabetin diz boyu olduğunu görmekteyiz. Öğrenme, fikir ve hizmet geliştirme rekabetinin boyutunun görselliği tamamlayacak kıvamda olması bekleniyor.

İşe alınmalarda beden dili, kılık kıyafet, oturup kalkma gibi faktörler anahtar, evet, biliyoruz ama, “Yaşamdan ne bekliyorsun?; Neden bu kariyeri seçtin?; Nasıl bir iş modeli ile başına geçeceğin departmanı yöneteceksin?” sorularının içini doldurmak ise ayrı bir ustalık ve beceri.

Psikolog Albert Mehrabian bir yazısında iletişimin yüzde 93’ünün sözsüz olduğunu söylerken, John Berger de “Görmenin Yolları”- Ways of Seeing adlı kitabında, “Görme sözcüklerden önce gelir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakar ve tanır” açıklamasında bulunur.

Gazete haberciliği ve görsellik

Biliyor musunuz, bir gazete haberin yüzde 70’inin fotoğraftan ibaret olduğunu. Gazetelerin yazı işleri yönetmenleri muhabirlerin yaptıkları haberlerin önce fotoğraflarını görmek isterler. Hatta çoğu zaman fotoğrafın haberi yapılır. Fotoğraflarda yüzlerin baktığı cepheler, fotoğrafın kadrajları haberi etkileyen unsurlar olarak bilinir.

Bugün gazete ve dergilerde bu özelliklere ne kadar dikkat ediliyor ondan pek emin değilim ama, bu konuda birşeyler öğrendiysem, hiç görevim olmadığı halde, muhabirken “üstüme vazife” edinip Bab-ı Ali’nin en iyi teknik adamı diye tanınan Tevfik Yener’den fotoğraf kullanımıyla ilgili çok şey öğrendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Herşeyde olduğu gibi, bu konuda da çok şey öğrenmek acı verse de “öğrenmek” dünyanın en güzel şeyi.

Ama gene de biliyorum ki, “show biz” çağındayız ve dikkat edin bakın görsellik hep kazanan olacak. “Cilalı imaj devri”nin silahı görsellik ve onun ambalajı fotoğrafa hoşgeldin diyelim 2015’te.

İletişimin bu kodlarıyla yol alacak bizim sektörün mahallesinde bu yıl.

Hepinize bol iletişimli bir yıl dilerim. Bir sonraki aya kadar kalın sağlıcakla…

 

Dr. Zehra Güngör Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın

Non Paris ve Laleper Aytek

Fotoğraf ile ilgilenenler için ayın çok güzel sergilerinden biri Fransız Kültür Merkezi’nde. Sanatçının kendi tanıtımı ve basında çıkan yazılarıyla paylaşıyorum. En güzeli sizin görmeniz ve değerlendirmeniz…

Laleper Aytek’in geçtiğimiz ay Fransız kültür Merkezi’nde açılan sergisi “Non Paris” 31 Ocak 2015’e kadar açık kalacak. Sergide fotoğrafçının Paris’te iki yıl boyunca sürdürdüğü fotoğraf çekimlerinden 63 siyah-beyaz fotoğraf yer alıyor. Sergiyle birlikte fotoğrafçının “non paris” adlı bir fotoğraf albüm kitabı da Aralık başında yayımlandı.

LALEPER AYTEK || NON-PARIS

Kentler her yeni ziyaretçisine farklı biçimde ‘Hoş geldin’ der. Herkesle başka türlü konuşur ve her ziyaretçi her söylediğini duymaz. Bazı söyledikleri herkesin kulağına ulaşırsa da, kimi laflarını ancak bazı insanlar duyar. Kimi kentler çok gevezedir. Kimileri ise herkese her şeyini göstermez, hatta neredeyse saklar. Gizemli, albenili kentler pek çok güzellik sergiler ama bir yandan da çok şey gizler gözlerden.

Paris tanınması kolay (gibi) görünen, vitrini ününe layık bir kenttir. Vitrinini geçip derinliklerine daldıkça herkesin bildiği Paris imgesine durmadan bir şeyler eklenir. Bir şehrin derinleri belki de fotoğrafçı için cesaretli bir iç(e) bakış da olabilir; hep beklediği bir ses, bir itiraz, bir ihlal ya da kavuşma; kendine…

10354234_801120353266845_743368146945770251_n

Laleper Aytek, 2012 ile 2014 arasında Paris’e dört kez gitti. Çekimlerini Paris’te yapmakla birlikte Paris’i çekmedi. Bu projesinde bir turist olarak geldiği bu şehir üzerinden “non” görüntüleri aracılığıyla aynadaki kendine bakmaya çalıştı. 2012’deki ikinci ziyareti birinciden oldukça farklı, şehrin ruhuna dokunduğunu, şehir üzerinden kendine de biraz daha içerden bakmaya başladığını düşündüğü bir ziyaret oldu. Projesine bu yolculukla birlikte (adını çok sonradan koysa da) başlamıştı bile…

10882111_725572400845767_2099014598079487928_n

Fotoğrafçı “non paris”le birlikte; hiç tanımadığı, dilini bilmediği bir coğrafyada; bazen kırılgan, kimi eğreti olsa da, uzun zamandır belki de ilk defa cesaretli bir iç(e) bakışın, kendine ait duymayı beklediği bir sesin ya da itirazlarının kapısını aralamaya çalıştı.

Görüntüler kendi tekinsizliklerinde, zoraki buluşmalara teslim edilmediklerinde; bir fotoğrafçı için unuttuğu bir ses, hiç görmediği bir yüz ya da beklenmedik bir karşılaşma olabilir, ilk defa yürüdüğü bir sokaktaki bir görüntünün kenarındaki ufacık bir ayrıntıdan hiç tanımadığı bir duyguya dair de olabilir, kaçılmış, göz ardı edilmiş, hatta yok sayılmış ve belki yıllardır yüzleşilmemiş.

Fransız Kültür Merkezi’yle birlikte Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi tarafından da desteklenen projesinde Laleper Aytek yeni (dışardan) bir ziyaretçi olarak Paris’te çektiği “non” görüntülerinde Hoffmannstall’ın söylediği gibi, “hiç yazılmamış olanı okumayı”, farklı bir kayıt yapmış olmayı az da olsa becerebilmiş olmayı diliyor.

10417749_801451749900372_4570782826548009659_n

Aşağıda Zeynep Oral’ın anlatımıyla, sergi….

Laleper’e rağmen Paris
Laleper Aytek’in “Non – Paris” adı 14. kişisel fotoğraf sergisi Fransız Kültür Merkezi’nde Koç Üniversitesi’nin katkılarıyla açıldı .
Sanatçı bu sergide, hiç tanımadığı, yabancısı olduğu, dilini bilmediği bir coğrafyaya, bir ortama savrulmuş… Niyetini sanki baştan açığa vuruyor:
Bu sergiyle, bir kenti keşfetmekten çok, kendi deyişiyle “bazen kırılgan, kimi eğretiolsa da uzun zamandır belki de ilk defa cesaretli bir iç(e) bakışın, kendine ait duymayı beklediği bir sesin ya da itirazlarının kapısını aralamaya” çalışıyor.
Serginin isim anası Zeynep Avcı“Hayır – Paris” dese de sanatçıya rağmen, tuhaf bir biçimde, bu fotoğraflar buram buram Paris kokuyor!
İnsanlar, mekânlar, sokaklar, kaldırımlar, ışıklar, gölgeler… Siyah beyaz fotoğraflarda, büyütülmüş ayrıntılarda, Paris’in görüntüsünden çok ruhuna bakıyormuşum duygusuna kapılıyorum… Duvardaki çatlak, bakıştaki umut, ellerdeki bezginlik, camekândaki ışık, bedendeki yorgunluk, eteğin kıvrımlarındaki iştah, kaldırımdaki su damlası, kurulu sofra, çocuğun saçlarındaki afacanlık… Üst üste bindirmeler… Aynalardan, camlardan, sulardan yansımalar… Her biri ve her birindeki sayısız ayrıntı, nice anlatıya, nice önermeye, nice duyguya gebe…
Fotoğraflara baktıkça, söylenmeyeni duymaya, gösterilmeyeni görmeye, anlatılmayanı dinlemeye başlıyorum. Fotoğrafın gizi bu olsa gerek.
Laleper Aytek sergisi 31 Ocak’a dek sürüyor. Kaçırmayın!

Lalepar Aytek Kimdir?

Laleper Aytek Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonomi Bölümü’nü bitirdikten sonra, Sosyal Ekonomi alanında yüksek lisans çalışmalarına devam etmek üzere gittiği Oslo Üniversitesi’nde daha çok fotoğrafa yöneldi. Fotoğrafla üniversite yıllarında başlayan ve giderek derinleşen ilgisi nedeniyle 90’lı yılların başında Türkiye’ye döndü ve kendi stüdyosunu açarak reklam fotoğrafçılığı yapmaya başladı. 1998’de Türkiye’nin ilk kapsamlı dijital fotoğraf stüdyosunun kuruluşunda fotoğraf ve reklam yönetmeni olarak görev aldı. 2009’da bu yana Koç Üniversitesi, Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü’nde (MAVA) fotoğraf üzerine dersler vermektedir.

2000 yılından bu yana fotoğraf yazılarında, öznellik kapsamında “görme biçimleri” ve “fotoğraf tarihi” üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu temel yaklaşımını “Fotoğraf Tarihi Kanonunu Yeniden Düşünmek: Öznellik Üzerine Bir İnceleme” başlıklı yüksek lisans tezinde ayrıntılandırarak geliştirmiştir. Yayınlanmış çalışmaları arasında fotografik düşünce üzerine yazılarını biraraya getirdiği Kendine Ait Bir Fotoğraf (2005) ile Palimpsest Istanbul (2010) ve Issız (2013) fotoğraf albümleri sayılabilir. Aytek 1991’den bu yana 13 kişisel sergi açtı ve 22 grup sergisine katıldı.

Website

Son Umut

Son Umut filmi soluksuz izlenecek bir film olmuş.Çok önemli bir tarihi olayı yabancı bir gözle bu kadar tarafsız ve incitmeden çektikleri için emeği geçen herkese teşekkür borçluyuz. Bizim tarihimiz de çok önemli günlerin yaşandığı, büyük kayıplara neden olan Çanakkale savaşı ve sonrası işlenirken 1. Dünya Savaşının neden olduğu vahşeti insani yönden değerlendiren Russell Crowe filmden çıkarılacak derste;herkese son umut olarak sunuyor. Hikaye  barıştan yana bir anlatım içinde.
son-umut
Avustralyalı bir çiftçi olan Connor’ın (Russel Crowe) Çanakkale Savaşı döneminde cepheye gönderdiği üç oğlunu ölü ya da diri bulmak istiyor, Türkiye’ye gelerek  savaşın gerçekleriyle yüzleşiyor.
Döneme ait bir mektuptan öğrendiği gerçek bir yaşam öyküsünden esinlendiklerini söyleyen ünlü oyuncu Russell Crowe, bu kez yönetmen koltuğuna oturarak, bir Anzak torunu olduğunu ve bu hikayeyi anlatmak istediğini söylüyor verdiği röportajlarda.

Filmde evlatlarını bulmak isteyen acılı baba Sultanahmet’e ve Çanakkale’ye kadar uzanıyor ve önce düşmanları sandığı subaylar Hasan (Yılmaz Erdoğan)  ve Cemal (Cem Yılmaz)  ile sonradan dost oluyor, ön yargılarını yıkıyor…

Kurak arazide kuyu suyunu hisleriyle bulma konusunda özel bir yeteneğe sahip olan Connor, kendi evlatlarının hangi toprağın altında olduğunu da eliyle koymuş gibi bulurken, film cesurca savaşın acımasızlığı ile anlatılıyor.

Dönemin hem dini, hem kültürel hem de Cumhuriyet’e yaklaşan dönemsel temalarının hiçbirine saygısızlık edilmemiş, unutulmamış. İşgal direnişi de perdeye çok iyi yansımış. İstanbul’da işgal güçlerine karşı düzenlenen sokak protestoları, Kuvayi Milliye yürüyüşünün filme eklenmesi kaydadeğer olmuş. Bu konularda Türkiye ile uzun ve samimi ilişkiler içerisinde olduğunu söyleyen senarist  Andrew Knight ve Andrew Anastasios‘un katkıları çok olmuş.

Yönetmen: Russel Crowe
Oyuncular: Russel Crowe, Olga Kurylenko, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, İsabel Lucas
Avustralya yapımı bir film…

Filmi izlemenizi özellikle tavsiye ediyorum. Aşağıda da Mustafa Balbay’ın pazar günkü güzel yazısını ekledim.Sevgiler…

6701

04 Ocak 2015 Pazar

2023 yılına dek, her yıl pek çok tarihi olayın 100. yılı… 2015’te bugün de güncelliğini koruyan üç önemli  100. yıl var; Sarıkamış Harekâtı, Ermeni dramı, Çanakkale zaferi.
Her biri tarihimize çok farklı bakmamızın, dünyada farklı algılarla karşılanmamızın kapısını açan bu üç olayı, 100. yılda aklın ve bilimin ışığında en gerçekçi şekilde anımsamak, yeni kuşaklara taşımak, geleceğimiz açısından çok önemli.
1912-1913 Balkan Savaşı’nın ve göçünün yaralarını saramamış Osmanlı, 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 arasındaki Sarıkamış Harekâtı’nda 60 bin gencini yitirdi.
200 yılı aşkın süredir sürekli toprak kaybeden Osmanlı, Anadolu’nun derinliklerinde de Ermenilerle sorun yaşayınca 14 Ermeni mebusunun da bulunduğu İstanbul Meclisi’nden 24 Nisan 1915’te büyük acılara neden olan Ermenilere zorunlu göç yasasını çıkardı.
1699 Karlofça’dan beri her savaştan yenilgiyle çıkan Osmanlı, 1915’in ilkbaharından sonbaharına dek Çanakkale’de kimliğini bulan bir zafer kazandı.

***

2015’te, üç 100. yıla nasıl bakacağız?
Cervantes’in, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim sözünü tarihe uyarlamak gerekirse şunu söyleyebiliriz:
Bana, 2015’in üç 100. yılına nasıl baktığını söyle, sana siyasi görüşünü söyleyeyim…
Zira her üç olayın da bugünkü siyasi yelpazenin renklerine açık ya da koyu tonlarda karşılık gelen yönleri var.
Bu yılın tarihsel konularını oluşturacak bu olaylarla ilgili çok yazıp çizeceğiz. Ben de siyasi kimliği olan bir yazar sorumluluğu içinde kütüphanemi buna göre yeniden düzenledim.
Russell Crowe’un başrol oynadığı, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu Son Umut filmini de yukarıdaki düşüncelerin ışığında izledim. Filmin senaristleri Andrew Anastasios ve Andrew Knight’ın Türkiye’yi, Anadolu topraklarını, tarihini çok iyi bildikleri, bunları perdeye yansıtırken olağanüstü bir duyarlılık ve incelikle hareket ettikleri filmin her karesinden anlaşılıyordu.
Film, Çanakkale Savaşları’nın bitiminden 4 yıl sonrayı, 1919’u anlatıyor. Olaylar Avustralya’dan 3 çocuğunu Çanakkale’ye göndermiş, dönmeyince aramaya çıkmış baba Connor’ın çabası etrafında dönüyor. İstanbul’un İngiliz, Batı Anadolu’nun da Yunanistan işgali altında olduğu o dönem tüm gerçekliğiyle yansıtılmaya çalışılmış. Bunun yanında yakında Mustafa Kemal’in geleceği de güzel, izleyene heyecan veren bir motifle işlenmiş. Anlaşılan “elin yabancısı” Mustafa Kemal’e “bizim yöneticilerimizden” daha saygılı!
İngilizlerin o emperyal, yenilgi kabul etmez yanları da vurgulanmış; İngiliz subay İstanbul’u işgal etmiş olmanın da güveniyle, “Çatışmaları kaybettik ama savaşı kazandık” diyor.
Ama film Çanakkale’nin, az sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözü olduğunu da hissettiriyor.

***

Bütün bunlardan öte filmin özünü, savaşın vahşeti oluşturuyor. 40 milyonu aşkın insanın yaşamını yitirdiği 1. Dünya Savaşı, pek çok “ilki” de içeriyor. Bunlardan biri, dünyada ilk kez savaşın sadece cepheyi değil tüm taraf ülkelerin yaşamını etkilemesi. Bir başka deyimle cephenin, insanların yaşadığı tüm coğrafyalar olması. Bu da kayıpların korkunç boyutta katlanmasına neden oldu.
Russell Crowe bize 21. yüzyıldan 20. yüzyıla nasıl bakmamız gerektiğine ilişkin son bir umut sunuyor. Önce insan deyin, önce yaşam deyin, diyor. Savaşta can veren bir askerin arkasında o acıya dayanamayıp yaşamına son veren anne, yaşamını oğluna adayan baba var, diyor.
Samimiyetle söylemek gerekirse teşekkürler “Russell” kardeş… Sözcük oyunuyla selamlamak gerekirse sağ olasın “Asıl” kardeş!

%d blogcu bunu beğendi: